Netanyahu Gazzeli çocuklardan neden korkmalı? Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Dr. Zahir Elbek - Filistinli Gazeteci Yazar
Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı, 600 günü geride bıraktığımız soykırım sürecinde, İsrail işgal ordusunun Gazze’de gerçekleştirdiği katliamda 17 bin 503 Filistinli çocuğun yaşamını yitirdiğini açıkladı. Bu istatistik, toplumun en savunmasız kesiminin doğrudan ve sistematik biçimde hedef alındığını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.
Yaklaşık 20 aydan uzun süredir devam eden saldırılar boyunca, Gazze nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan çocuklar; evlerini korku içerisinde terk etmeye zorlanmanın, evlerinin başlarına yıkılmasının, aile üyelerini, yakınlarını, arkadaşlarını ve komşularını kaybetmenin acısını tatmış; ölümün her an gerçekleşebileceği bir atmosferde yaşamaya mecbur bırakılmışlardır. Bu çocuklar, her gece gözlerini yumarken bunun son uykuları olup olmadığını bilmeden gözlerini kapatmakta; enkazın arasından olan biteni izlerken, burunlarına sinmiş kan kokusu ile yeni ölümlerin yaşanmakta olduğunu sezmekteler. Ve ölüm, Gazze’nin tüm coğrafyasında adeta somut ve sürekli bir varlık hâlini almaktadır.
TRAVMA SONRASI BÜYÜME
Bu çocuklar, hastanede bilinci yerine geldiğinde bir uzvunun kesilmiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorlar. Üstelik yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda görünmez yaralanmalar da söz konusu. Örneğin, bir çocuğun bulunduğu yerin yakınlarına düşen bir bombanın ardından işitme kaybı yaşaması, travmanın ciddiyetini gösteren gerçek ve belgelenmiş bir durumdur.
Benzer şiddet ve travma bağlamında, psikolojik hasarın toplumun tüm kesimleri üzerinde kaçınılmaz olduğu genellikle varsayılır. Peki ya çocuklar? Elbette birçok çocuk savaşın yıkıcı etkilerini derinlemesine hissetmiş; depresyon, anksiyete, umutsuzluk, yas, öfke ve korku gibi duygusal durumlar yaşamıştır. Ancak bu etkilerin evrensel ve kalıcı olduğu iddia edilemez.
Zira Gazze’deki çocukların yaşadığı bu şiddet dolu dönüşüm, bazı durumlarda, travma sonrası büyüme kavramı çerçevesinde değerlendirildiğinde, kişisel yıkım yerine psikolojik dayanıklılığın ve içsel gücün inşasına da vesile olabilir. Bu durum, Gazze toplumunun inanç temelli yapısıyla birleştiğinde, bazı bireylerde çöküşten ziyade direnç ve kararlılık oluşturabilmektedir. Bugünün direnişçilerinin çoğu, şehitlerin, esirlerin ve yaralıların çocuklarıdır. Aileleri doğrudan savaş, sürgün ve sistematik baskıya maruz kalan bu bireyler, haklarını geri almak için direnişi bir zorunluluk olarak benimsemişlerdir.
Bu bağlamda, Amerikalı milyarder Elon Musk’un savaşın ilk dönemlerinde (Kasım 2023’te) yaptığı çarpıcı bir sorgulama dikkat çekicidir: Hamas’tan bir kişiyi öldürdüğünüzde, bunun karşılığında kaç düşman yarattınız? Eğer öldürdüğünüzden fazlasını yarattıysanız, bu bir başarı değildir. Ancak bu sözlerin ardından İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Musk’u etkilemek için çeşitli stratejiler uyguladığı ve Musk’un söyleminde gözle görülür bir değişiklik yaşandığı gözlemlenmiştir.
KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞACAKLAR
Zorlayıcı koşullar bireylerde psikolojik bozulmalara neden olabilir; fakat aynı koşullar, bireyin kendi potansiyelini keşfetmesine ve içsel gücünü fark etmesine de yol açabilir. Acı çeken kişi güçlenebilir, iradesi çelikleşebilir. Bir toplum savaş, işgal ve ihlallerle yaşamaya alışmışsa, önünde iki yol kalır: ya teslim olmak ya da direnmek. Gazze bu bağlamda açıkça direnmektedir.
Psikoloji literatürü, tüm bu enkaz, kan ve gözyaşının ortasında güçlü bir olgunun da gelişebileceğini öne sürmektedir. Travma sonrası büyüme, bir düğmeye basmakla gerçekleşmez; çarpıcı olaylara verilen otomatik bir yanıt da değildir. Aksine, bu büyüme ancak yüksek psikolojik hazırlığa sahip bireylerde, hayatta kalma mücadelesi sırasında gelişebilen bir değişim sürecidir. Stephen Joseph’e göre, travma sonrası büyüme, bir değişim sürecidir; otomatik bir sonuç değil, dönüşüm için “hazır olan” bireylerde gözlemlenebilir.
Bu güçlü etki, savaşın ardından yıllar geçtikten sonra bile ortaya çıkabilir; bireyler yaşadıkları deneyimlerin anlamını kavrayabilir, bu deneyimlerin bıraktığı derin psikolojik izleri anlamlandırabilir. Ancak bu süreç herkes için geçerli değildir. Direnişin en güçlü biçiminin oluşmasında belirleyici bir diğer etken de şudur: Zalim, kurbana başka bir seçenek bırakmamıştır. Kurban ya içine kapanıp kanla yoğrulmuş travmayı sessiz bir yaraya dönüştürür, ya da ayağa kalkar, enkazın tozunu üzerinden silker, tıpkı zümrüdüanka kuşu gibi küllerinden doğar ve direnir. Bu direniş bazen hakkı geri almak içindir, bazen de o hak uğruna ölmek pahasına sürdürülür.
Şair Mahmut Derviş’in dediği gibi;
“Bu toprakların üzerinde yaşamaya değer bir şeyler vardır.”


