Nobel’in itibarı; gitti, gider… Ali Saydam
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Azerbaycan’ın Türkiye’nin maddi ve manevi desteğiyle 2023 yılında Ermenistan’a karşı kazandığı “
Karabağ Zaferi
”nin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler farklı bir boyuta taşındı.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan
’ın yenilgiyi kabul etmesi ve Batı’nın yörüngesinden çıkarak bölgesel çıkarlar konusunda liderlik eden Türkiye’ye de olumlu sinyaller göndermesi bu yeni boyutun olumlu yönlerinden…
Öte yandan
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev
ve Paşinyan’ın cuma günü ABD’de attıkları imza, “
Zengezur Koridoru
”nda yeni bir refah bölgesinin doğuşu olarak yorumlanmakla beraber koridorun Ermenistan kontrolünde ABD’li bir firma tarafından işletileceği de medyaya yansımış durumda… Bunun da barışa faydadan çok zarar verebileceği konuşuluyor…
Bu arada CBS News haberine göre; Ermenistan, ABD’ye 43 kilometrelik bir transit koridorun geliştirme haklarını verecek ve “
Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu
” (TRIPP) olarak adlandırılacak bu koridor, bölgenin batıya açılmasını sağlayacakmış…
Bu konudaki abukluk burada bitmiyor…
ABD’deki görüşmelerden yansıyan bir başka husus da Aliyev ve Paşinyan’ın, ABD Başkanı Donald Trump’ın “
Nobel Barış Ödülü
”ne aday göstereceklerinin ifade edilmesiydi ki Kamboçya, Pakistan ve İsrail daha önce Trump’ı aday gösterdiklerini açıklamışlardı.
İhtimali karşısında dahi tüylerimizin diken diken olduğunu söylememize gerek yoktur herhâlde… Kabul edilebilir bir yanı olmayan bu durumu Alman meslektaşım sevgili dostum
Christian Langer
ile de konuştuk… İfadesi çok netti: “Başta Obama olmak üzere, daha önce Nobel’e layık görülenler ödüllerini iade ederler.”
Zaman zaman yazar, hatırlatmaya çalışırız: İtibar, telgraf tellerindeki kuşlar gibidir… Ufacık bir seste uçup gidebilirler. Bir daha da aynı yere konmaları imkânsızdır…
Trump’ın adaylığı dahi
Nobel’in itibarı
açısından çok sakıncalıyken, üstüne bir de kazanması, Nobel’in itibarı için geri dönülmez sonuçlara yol açabilir…
Nobel Barış Ödülü adaylığı konusu zaman zaman
Sayın Cumhurbaşkanımız
için de gündeme getiriliyor… Dışişlerinde, çatışma çözümünde kapısı ilk çalınan lider olan, yürüttüğü diplomasi trafiği ve pek çok ülkede barışa sağladığı katkılarla Sayın Erdoğan’a ve onun nezdinde ülkemize böyle bir ödül çok yakışacaktır. Ancak, unutulmamalıdır ki bu türden süreçler arka planda yürütülüp geliştirilir. Zira baltalamak isteyenleri çok olacaktır… Aday gösterilip reddediliyor durumuna düşürülmesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve ülkemizin uluslararası düzeydeki itibarına hasar verir… Aman dikkat!..
Sinek küçüktür…
Çok sık kullanılan bir deyiş vardır; “Sinek küçüktür ama mide bulandırır…”
Bu söz, dünkü olaydan sonra
Kâmil Koç Otobüsleri A.Ş.
için de söylenebilir…
Olay şu: Firmanın SMS sistemi
siber saldırıya
uğruyor. Mesaj altyapısını ele geçiren siber dolandırıcılar, müşterilere bankacılık bilgilerini hedef alan sahte linkler gönderiyor. Yani, tipik bir ‘hack’leme girişimi…
İtiraf etmeliyim ki; bana ait altı değişik e-posta adresine ‘fake’ olduğu her hâlinden anlaşılan günde ortalama 4-5 tane benzer mesaj geliyor… Biraz dikkat etmezseniz, paylaşmanızda sakınca olan bilgileri kolaylıkla sizden alabiliyorlar… Böyle bakınca, Kâmil Koç’un ve müşterilerinin başına gelen çok da özel bir durum değil.
Ancak SMS’lerin gönderilmesinden birkaç saat sonra Firma tarafından yapılan açıklamada ‘sinek’ devreye giriyor…
Ne dediklerini anlayan beri gelsin… Karışık bir açıklama… “Siber saldırı” var da deniliyor, “Yetkisiz erişim” yok da deniliyor… “Herhangi bir kesinti ve sorun bulunmamakta” da deniliyor, “Mesaj servisimiz geçici olarak durdurulmuştur” da deniliyor… En çok merak edilen, yani SMS’lerdeki bağlantıları tıklayanların kişisel bilgilerinin akıbetine dair ise tek kelam edilmemiş…
Kâmil Koç
, çocukluğumdan beri bildiğim, İstanbul’da yatılı okurken Ankara’daki ailemin yanına dönüşte sık sık kullandığım bir otobüs markasıydı. Adı, hâlâ çok değişmemiş bir
algılamaya
, kalite ve güvenliğe karşılık gelirdi… Bu ‘
mini kriz
’i de keşke itibarına yakışır şekilde yönetebilseymiş…
Keşke Boğaz hep güzel koksa...
Atelier Rebul
, 1895 yılında kurulan, ülkemizin köklü ve itibarlı markalarından
Rebul’
un değerli mirasını korumak ve geliştirmek için pek çok doğru adım atıyor…
Marka ruhunu
koruyarak ‘
güncel
’ kalmayı da farklı hedef kitlelerce ‘
tercih edilmeye
’ devam etmeyi de bu sayede sürdürüyor…
Son gönderdikleri basın bülteninde “
İstanbul Bosphorus
” imza koleksiyonuna XXL mumlar ve büyük boy çubuklu oda kokuları gibi yeni ürünler eklendiği belirtiliyor.
Buraya kadar her şey yolunda gibi görünse de ortada
ciddi bir risk
var… İstanbul, özellikle yaz günlerinde, bir de lodos varsa, epey kötü kokuyor… Bir markanın elbette İstanbul gibi bir kıymetten destek almak istemesi anlaşılabilir, ancak bunu doğru bir biçimde yapması hayati önemdedir.
Kötü kokularla özdeşleştirilme riskini bertaraf etmek için Atelier Rebul’un, örneğin
Emirgan, Kuzguncuk
gibi eski semt isimleri üzerinden ilerlemesinin daha doğru ve risksiz olacağı kanaatindeyiz…

