Okyanus’u geçtiler de, ya sonrası… Ali Saydam
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Büyük Millet Meclisi’nde bütün olumsuz, akıl dışı itiş kakışlara rağmen aklı selimin galebe çalmasıyla kurulmuş olan
Komisyon
’un çalışmaya başladığı gün Meclis Başkanı Sayın
Numan Kurtulmuş
’un açılış konuşmasını heyecan ve umutla dinledim…
Anglosaksonların “Too good to be true” (Gerçek olamayacak kadar iyi) diye tanımladığı türden bir konumlamayı çağrıştıran bir açılış idi… Komisyon’un mükemmel bir iyi niyet yaklaşımıyla yola çıktığından hiçbir şüphe yok… Ancak o ünlü sözün gerçekliğinin zaman zaman kanıtlandığını da unutmamakta yarar var: “Cehennem yolları iyilik taşlarıyla döşelidir…”
İşin hukukî boyutu konusunda kelam etmek, bizim haddimizi aşar… Ancak orada kimlerin nasıl, hangi koşullarda topluma bir şekilde geri kazandırılacağı meselesi ve bu yaklaşımın diğer örgütlü suçlardan hüküm giymişler için de uygulanıp uygulanmayacağı, yani adaletin nasıl tesis ve tecelli edeceği, ciddi temel çelişki olarak Komisyonun karşısında duruyor…
Öte yandan Başkan’ın konuşmasındaki duygusal ton tek kelime ile mükemmeldi…
Mehmet Akif Ersoy
’dan yaptığı şu alıntı mesela: “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” … Ya da Nazım Hikmet’in o anlamlı iki dizesi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” ve kendisinin eklediği: “Bu hayali, yani siyasetin eliyle gerçekleştirmek zorunda olduğumuz, borcunda olduğumuz kardeşliği, inşallah büyüteceğiz ve hep birlikte topluma yayacağız” şeklindeki marka vaadi, belli ki özenle ve dikkatle seçilmişti…
Hele de Başkan’ın “Kürtçe’nin büyük şairi” diye takdim ettiği
Ahmed-i Hânî
’ye ait, bizim yıllardır
Ortak Ruhi Şekillenme
diye tanımlamaya çalıştığımız şu ifadesi:“Halkların kalbi, adaletle birlikte atarsa millet olur. Dil değişir, kıyafet değişir, coğrafya değişir ama ortak duygular bâki kalır.”
Her şey çok iyi ve olumlu gelişiyor sanki… Bizce bazı küçük ancak son derece önemli düzeltmelere ihtiyaç var. Öncelikle Komisyonun adı mutlaka değişmeli… Aceleye gelmiş, her şeyi söyleyelim, endişesiyle bulunmuş şu ifadenin stratejik iletişim boyutunda hiçbir şansı ve işlevinin olamayacağının bilinmesi lazım
“Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”…
Öncelikle tek kelime olmalı, ya da taş çatlasa iki kelime ve her şeyi ifade edecek yalınlıkta bir sözcük bulunmalı… Örneğin
“Huzur Komisyonu”
gibi…
Bir de şu şeffaflık ve açıklık sorunu var… Bilindiği gibi iki kavram arasında ciddi fark vardır… Özetle; şeffaflık, bana istediğini sorabilirsin sana bilgi veririm, anlamına gelirken; açıklık, ben sorulmadan bilgileri açıklıkla veririm, şeklinde algılanır. Oysa Başkan açılış konuşmasında dedi ki: “Komisyon çalışmaları hakkında kamuoyunun ve basının bilgilendirilmesi yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından yürütülecektir.” Yani Komisyon üyeleri konuşamazlar…
Bir de bence bu aşamada hayli gereksiz gibi gözüken şu açıklama var: “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun, cuma günü yapılacak ve İçişleri Bakanı, MİT Başkanı ve Milli Savunma Bakanı davet edildiği ikinci toplantısı basına kapalı yapılacak, bu toplantının tutanakları da gizli olacak.”
İnşallah Komisyonun çalışmalarını, sadece iletişimi bir tür kritik başarı faktörü olarak ele almadıkları için ileri tarihlerde, “Okyanus’u geçtiler; ancak gelip Seine nehrinde boğuldular” diye hayıflanarak anmayız…
Onu başkasından değil, kendisinden dinlemeli
Cumhuriyetimizin banisi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ile toplumumuzdaki algı ne yazık ki yeterince derin değildir. Bilgilerimiz genellikle ya üçüncü şahısların yorum ve sübjektif yorumlarına dayanır; ya da okullarda okutulmakta olan hayli hamasi metinlere…
Bu bağlamda
Can Yayınları
son derece hayırlı bir işe kalkışmış. Gazi’nin 1905-1938 arasında Meclis'te ve halk toplantılarında yaptığı sayısız konuşmasını tematik olarak derleyen Atatürk Kitapları Dizisini genişletmiş…
Mütarekeden Zafere, Yorulsanız Bile
adını taşıyan iki derleme eserde, yalnızca Kurtuluş Savaşı'nı ve cumhuriyetin kuruluşu anlatılmakla kalınmamış, Atatürk'ün din, milliyetçilik, hilafet, kadın hakları, gençlerin önemi, giyim, müzik, ekonomi, kuvvetler ayrılığı, anayasa gibi çok çeşitli konularda, bilgiye dayalı görüşlerini de bir araya getirildiği belirtiliyor.
Dizi,
Türkiye’nin Geleceği, Türkiye’nin İlk Yılları, Nutuk, Mütarekeden Zafere, Yorulsanız Bile
ile 5 kitap halinde toparlanmış oluyor…
Yorulsanız Bile
’den gençlere tadımlık bir bölüm:
“Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.”
Mütarekeden Zafere
, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919-1922 arasında yaptığı meclis konuşmalarından bir seçki sunuyor… Ondan bir demet sunalım:
“Bu Anadolu zaferi tarih sayfalarında, bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar güçlü ve ne kadar canlandırıcı bir kuvvet olduğunun en güzel bir örneği olarak kalacaktır. Önümüze dikilen tüm engelleri birer birer yıkıp aştıktan sonra bugün artık Misak-ı Milli’nin çizdiği sınırlar içinde, mutlu, müreffeh ve özgür yaşamak için, her ne gerekiyorsa, bunların hepsini elde edeceğiz. Düşman elleriyle harap olmuş ve milletimiz tarafından her köşesini kurtarmak için seve seve can verilmiş ve çocuklarımızın kanıyla sulanmış olan yurdumuzun ufkunda artık barışın tatlı güneşi gecikmeyecektir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sağdan soldan duyduklarımızla değil fikirlerini kendisinden dinleyerek anlamakta yarar var… Yoksa Erzurum ve Sivas Kongrelerinde çekilmiş fotoğrafları yorumlayabilmeniz çok zor olabilir…

