Ömer Seyfettin’in kayıp günlüğü gün yüzüne çıktı Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Ömer Seyfettin’in bilinen ve metinlerine ulaşılmış iki günlüğü var. İlki Balkan Savaşı sırasında ve esaret altında 1912-1913’te yazdığı Balkan Savaşı Günlüğü. Bu günlük çeşitli yayınevlerinde pek çok defa neşredildi. İkincisi ise 1918 yılına ait küçük bir defter. Ömer Seyfettin’in tuttuğu son günlük olan bu defterin notlandırılmış çeviri yazısı ile yazarın el yazısıyla günümüze ulaşan tek hikâyesi Fon Sadriştayn’ın Karısı aydınlatıcı notlar eşliğinde okura sunuluyor. Kitapta Sabri Koz’un kaleminden Ömer Seyfettin’in günlüğünün yayınlanma serüveni ile Türk edebiyatında günlüklere dair bir giriş yazısı yer alıyor.
Günlüğü vefatından sonra yakın dostu Ali Cânip Yöntem’de kalmış
Ömer Seyfettin’in matbuat aleminden edebi tartışmalara, Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu günlerinden aile yaşamından bozulan evliliğe kadar pek çok bahsi ihtiva eden hacmi küçük fakat içeriği itibariyle oldukça önemli olan günlüğü vefatından sonra yakın dostu Ali Cânip Yöntem’de kalır. 1922’de günlüğün küçük bir kısmını yayımlayan Ali Cânip onu hatırat olarak tanıtır. Günlük daha sonra Ömer Seyfettin’in kızı Güner Elgen’e intikal eder. Tahir Alangu Ömer Seyfeddin Ülkücü Bir Yazarın Romanı (May Yay., 1968) isimli biyografik eserini yazarken Güner Elgen’den aldığı günlükten de istifade eder ve bazı parçalara kitabında yer verir. Alangu’nun yıllarca muhafaza ettiği günlük vefatıyla birlikte ailesi tarafından özel arşivinde korunuyor. Ömer Seyfettin’in günlüğünün tamamı bir asır sonra Sabri Koz’un editörlüğünde ilk kez tıpkı basımı ve çeviri yazısıyla yayınlanmış oluyor.

Dil ve üslup üzerine kıran kırana tartışmalar
Devrin matbuat faaliyetleri, edebiyat dünyası, yayımlanan eserler ve edebi tartışmalar Ömer Seyfettin’in günlüğünde geniş yer tutan bahislerin başında geliyor. Ömer Seyfettin Yeni Mecmua’da çıkan Başını Vermeyen Şehit hikayesine ‘yarın arefeydi’ diye başladığı için Yusuf Ziya ve Yahya Kemal’in kendisini Türkçe bilmemekle eleştirdiklerini günlüğünde uzun uzadıya anlatarak kendisini savunuyor. Yusuf Ziya’nın onu “argoya kaçmakla, tutarsızlıkla, benzetme yanlışlarına başvurmakla” itham ettiğini söyleyen Ömer Seyfettin “yarın arafeydi Türkçe değil” diyen Yahya Kemal için ise oldukça sert ifadeler kullanır. Günlüğün ileriki sayfalarında da Ömer Seyfettin’in edebiyatın tanınmış simalarına dair kısa fakat son derece vurucu tenkit cümleleri kurmaktan çekinmediği görülüyor.
Ömer Seyfettin günlüğünde Ocak 1918’de Yeni Mecmua’da neşredilen Fon Sadriştayn’ın Karısı isimli öyküsünün Alman kadınına methiye düzen satırları nedeniyle büyük bir gürültü kopardığını ifade ediyor. Türklerin Alman hayranlığı Almanların da kendileriyle alay edildiği suçlamasında bulunduklarını söyleyen Ömer Seyfettin kısa bir süre sonra da Fon Sadriştayn’ın Oğlu’nu yayımlayarak yarattığı infiali ortadan kaldırmaya ve Türk kadınlarına karşı olumlu duygular taşıdığını göstermeye çalışır.
İstanbul elden gider mi endişesi taşıyordu
İtalya Muharabesi, Balkan Savaşları, Yanya Kalesi’ndeki esaret, annesinin zamansız ölümü ve Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi gibi pek çok elim hadiseye tanıklık eden Ömer Seyfettin içinde bulunduğu buhranlı günlerine rağmen yazma çabasını ve azmini günlüğüne şöyle kaydetmişti:
“İşte dört senedir bu felaketli harbin buhranı içindeyiz. Yarım okka ekmek otuz kuruşa satılırken kim edebiyatla uğraşabilir. Ama ben uğraştım. Eskiden -Şu buhran da geçsin de derdim. İçtimaiyatçı Ziya Gökalp bir gün bana: - Türkiye’de buhran bitmez. Biri biterken biri başlar. Eğer yazmak için hayali bir devri bekliyorsan.. O başka dedi. Düşündüm. Bu hükmü doğru buldum”.
Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında kaleme aldığı günlükte Ömer Seyfettin harbin getirdiği olumsuz atmosferi, Almanların yenilerek geri çekilmeye başlamasını ve İstanbul’un işgal edilmesi endişesini ise şu cümlelerle anlatıyor:
“Bir haftada vakalar bir bir arkasına meş’ûmlaştı. Bulgarlar İngilizlere teslim oldu. Bizim ne olacağımız belli değil. Almanlar boyuna ricat ediyorlar. Görünüşe nazaran bizim taraf partiyi kaybetti. Ne yazı yazabiliyorum ne de okuyabiliyorum. Bir aya kadar şüphesiz ahval tamamıyla tavazzuh edecek. Acaba İstanbul bizde kalacak mı?”
Kalamış günlerinde hüzün
Günlükte Ömer Seyfettin’in aile yaşamı, eşi Calibe Hanım ile olan çalkantılı evliliği ve ayrılık hadisesi hakkında yazdıkları da dikkat çekiyor. İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Kadıköylü Dr. Besim Ethem Bey’in kızı Calibe Hanım’la 1915’te evlenen Ömer Seyfettin’in mutlu bir aile hayatı yaşama arzusu kısa sürer. 1917’de dünyaya gelen kızı Güner’e rağmen eşiyle yaşadığı geçimsizlik ve mizaç farklılığı nedeniyle içgüveysi olduğu konaktan ayrılarak yalnız ve bekar hayatına döner. Hayatının son iki yılını Kalamış’ta “münferid yalı” adını verdiği küçük bir yalıda geçirir. 4 Eylül 1918 günü kaleme aldığı satırlarda kendisini derinden etkileyen ayrılığı, yaşadığı ızdırap ve yalnızlığı şöyle dile getiriyor:
“Heyhât… Altı ay, yarım sene içinde ne değişiklik… Ben aile babası yine bekâr oldum. Bir hiddet darbesi içinde yuvam dağıldı. Şimdi burada, Kalamış Koyu’ndaki bu küçük münferid yalıda yapyalnızım. Artık çoluğum çocuğum, karım, ümidim, zevkim, yalnız kitaplarımla yazılarım…”


