Paranın kalbine tersine şok
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Global tüketim trendlerinin kaynağı olan Batı kültürü son yıllarda ‘anime’lerin, K-Pop’ın, K-Beauty’nin kuşatması altında. Ekonomistlerden pazarlama stratejistlerine kadar birçok uzman ‘tersine kültür transferi’ dedikleri bu olayı tartışıyor. Son örneklerden biri olan Labubu çılgınlığı, endişeleri net şekilde gözler önüne serdi.
Güney Kore, Çin, Japonya gibi ülkeler ekonomide büyüdükçe sinema ve eğlence endüstrisini de daha fazla etkiler hale geldi. özellikle 10-40 yaş arası grubu etkisi altına alan bu tersine kültür transferi güzellik trendlerinden spora, eğlenceden beslenmeye kadar birçok alanda tüketim hayatını kuşatıyor.
IŞIK DOĞU’DAN YÜKSELİYOR
Trendlere hükmeden Doğu tarzı yaşam sayesinde, deyim yerindeyse ‘Işık Doğu’dan yükselir’ sözü milenyum çağında yerini buldu. K-Beauty (Kore güzelliği) ürünleri dünya genelinde milyarlarca dolarlık bir kozmetik pazarı oluşturdu. BBC’de yer alan bir habere göre Amerikalılar 2024 yılında K-Beauty ürünlerine geçen yıla oranla yüzde 50’den fazla artışla 1.7 milyar dolar harcadı. Çin’in ‘Labubu’ gibi popüler karakter oyuncakları Avrupa ve ABD’de de satış rekorları kırıyor. Labubu’nun üreticisi Pop Mart’ın 2025’e ilişkin paylaştığı finansal sonuçlara göre şirket oyuncak serilerinden yılın ilk altı ayında yaklaşık 670 milyon dolarlık gelir elde etti. Bu rakamın yıl sonuna kadar 1 milyar doları aşması bekleniyor.
TÜRKİYE DE ETKİSİ ALTINDA
Türkiye de bu akımın dışında değil elbette. “Doğu trendleri” sadece kültürel bir dalga değil, kozmetikten teknolojiye, otomotivden yiyecek-içeceğe kadar ithalatı artıran, yeni sektörler doğuran ekonomik kuşatma haline geldi. Kore dizileri online dizi platformlarında en çok izlenen yapımlar arasında. Japon restoranları, ‘bubble tea’, ‘matcha çayı’ gibi örnekler büyükşehirlerde hıza yayılan kafe/restoran konseptleri arasında.
TABLO ARTIK DEĞİŞTİ
Tersine kültür transferini Veri ve veri teknolojileri uzmanı, aynı zamanda FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula’ya sorduk. “Önce kültürünü ihraç et. Sonra ürünlerinle o kültürü destekle” matematiğini dünyaya ilk keşfedip öğreten ülkenin Amerika olduğunu söyleyen Abdula; Hollywood, MTV, filmler, arabalar ve teknolojik yeniliklerin aynı stratejinin ürünü olduğunu ifade etti. Uzun yıllar boyunca ABD’nin hem sahneyi kurduğunu hem oyunu oynadığını ve rakipsiz olduğunu belirten Abdula, “Ama tablo artık değişti. Oyuncular çoğaldı, rekabet sertleşti. Yine de zirvede hâlâ ABD var. Yılda yaklaşık 10 milyar dolarlık kültürel ihracata imza atıyor” diye devam etti.
GÜNEY KORE’NİN HİKÂYESİ FARKLI
Güney Kore’nin son yıllarda sahneyi salladığını ve yaklaşık 5 milyar dolarlık kültürel ihracatla hızlı yükseldiğini aktaran Abdula, “Parazit”, “K-pop” “Squid Game” gibi örneklerin aynı stratejinin meyvesi olduğu görüşünde. Güney Kore’nin hikâyesinin diğer ülkelerden farklı olduğuna ve farkın da izlenen yolda olduğuna işaret eden Abdula, bu farkı “Karanlıktan doğan bir strateji var ortada. 1981-1988 yıllarında askeri darbeyle yönetime gelen Chun Doo-hwan, ülkeyi kanlı bir diktatörlükle yönetti. O dönemde Güney Kore’nin imajı yerlerdeydi, yatırım gelmiyordu. Diktatörlük sona erdiğinde ülkenin imajını sıfırdan inşa etme kararı alındı. Ancak ellerinde satılmaya hazır güçlü kültürel ürünler yoktu” diye anlattı.
Abdula’ya göre Güney Kore sıfırdan bir kültür üretmeye ve bunu küreselleştirmeye karar verdiğinde devlet destekli teşvik sistemi kurdu. Belirli güzellik kriterlerine uyan çocukların ailelerinden seçilip kamplarda yıllarca yetiştirildiğini ve daha sonra ürüne dönüştürüldüklerini vurgulayan Abdula, “Amaç, Güney Kore’nin kirlenmiş imajını bu yeni kültür dalgasıyla temizlemekti ve başardılar. Bugün kimsenin aklına Güney Kore denilince diktatörlük gelmiyorsa bunun sebebi bu stratejik temizliktir. Önce kültürü ihraç ettiler, sonra popüler kültür endüstrisini ürün ihracatlarıyla desteklediler.”
BARBİE BEBEK YERİNE LABUBU
Geçtiğimiz günlerde sayfalarımıza taşıdığımız ‘Labubu çılgınlığı’ da tersine kültür transferinin bir eseri. Türkiye Oyuncakçılar Derneği (TOYDER) Yönetim Kurulu Başkanı Raşit Akar, oyuncağın kültür transferinde önemli rolü olduğunu vurguladı. Akar, “Oyuncak sektörü bir zamanlar Barbie bebeklerle Batı kültürü etkisindeydi. Şimdi Doğu kültürünün etkisiyle Çin’den Kore’den gelen oyuncaklar ünlülerin çocuklarının kucağında. Sosyal medya fenomenleri insanlara ne gösteriyorsa akış o yöne doğru” dedi.
GÜZELLİK TRENDİ OLDULAR
Kore esintilerinin en yaygın olduğu alanlardan biri de kozmetik. NAOS Türkiye Ülke Müdürü & Batı Avrupa Bölge Direktörü Bayram Kaymak, eskiden Çin malı üretimlerin hız ve fiyat anlamında avantajlı olduğunu ancak bu durumun değiştiğini belirterek, “Kore özellikle kozmetikte yeniliklerle revaçta. Gençlerle kurdukları bağ Kore ürünlerini oyuna soktu ve tersine kültür transferini de geliştirdi. BB, CC kremler doğudan geldi” dedi. Kaymak, Türkiye’de ve dünyada K-Beauty akımından ilham alan köklü ve eski kozmetik şirketlerinin Kore şirketlerini satın alma girişiminde bulunduğunu kaydetti.
SOSYAL MEDYA İŞİ KOLAYLAŞTIRDI
Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD) Başkan Yardımcısı Emre Ekmekci, Doğu kültürüyle ilgili ürünlere genç kuşakta sosyal medya mecraları üzerinden oluşan bir tüketici talebi olduğunu belirtti. Ekmekci, ucuz alışveriş fırsatı sunan ve Doğu kültüründen birçok ürünü barındıran Çin merkezli Temu’nun geçen yıl işlem hacminin 40 milyar lira olarak kaydedildiğini bu yıl ise 70 milyar lira beklendiğini aktardı.
TÜRK KAHVESİ DE BİR ÖRNEK
Kültür transferi sadece Uzak Doğu ile sınırlı değil. Ortadoğu da özellikle müzik ve gastronomi odağında son dönemde öne çıkmaya başladı. Türkiye’nin bu süreçte rolü azımsanmayacak boyutta. Türk gastronomisi deyince ilk akla gelen ürünlerden Türk Kahvesi, son 10 yılda daha çok bilinir hale geldi. Bunda ürettiği kahve makineleriyle ‘bayrak taşıyıcılığı’na soyunan Arzum Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği Başkan Yardımcısı Talip Murat Kolbaşı’nın de etkisi oldukça büyük. Kolbaşı ile tersine kültür transferini konuştuğumuzda her kültürün bir tarihi olduğunun altını çizdi. Kolbaşı, “Herkes geçmişinden bir kültürü dünyaya mal etmeye çalışırsa Türkiye’nin şanslı olduğunu düşünüyorum. Bir kültürel olguyu, bugüne teknolojiyle beraber adapte edip onun üzerine de o ülkenin markalarını inşa etmek gerektiğini düşünüyorum” dedi. Kolbaşı ayrıca 2008 yılında kurulan Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği’nin çalışmaları sonucunda 5 Aralık 2013 tarihinde UNESCO Türk kahvesini somut olmayan kültürel miras olarak kabul ettiğini hatırlattı.


