Saray neden ‘Alevi Raporu’ hazırladı? Hedefte neler var?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
"Beni hor görme gardaşım
Sen altınsın, ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün, ben sac mıyım? "
Aşık Veysel Şatıroğlu
"Milli Birlik ve Beraberlik Çalışması" adlı rapor, Alevi toplumunda büyük tartışmalara yol açtı. Rapor, Alevilerin tarihsel duruşunu ve güncel taleplerini göz ardı ediyor.
Saray’ın Alevi toplumunun sorunlarına çözüm getirme iddiasıyla hazırladığı bu rapor, Aleviler tarafından "asimilasyon" ve "devlet kontrolü" projesi olarak değerlendirilerek sert bir dille eleştiriliyor. Aleviler, rapordaki önerilerin, sorunlara gerçekçi çözümler sunmaktan ziyade, Alevi inancını ve kimliğini dönüştürmeyi amaçladığını ifade ediyor.
Tarihsel Arka Plan: Devlet-Alevi İlişkisinin Kısa Bir Analizi
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana merkezi otoriteler Alevi toplumuyla, gerilimli bir ilişki içinde olmuştur. 13. Yüzyılda Babai Ayaklanması’yla başlayan süreç, 16. yüzyıldaki Çaldıran Savaşı sonrası Aleviler, Siyasal İslamcı, Selefi, Sünni-devletçi anlayışların hedefi haline gelmiş, katliamlara ve baskıya maruz kalmıştır. Cumhuriyet dönemi ise Alevi toplumu için karmaşık bir süreç olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yıllarında çıkarılan "Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması" kanunu, farklı inanç gruplarını farklı şekillerde etkiledi. Selefi-Sünni tarikatlar, varlıklarını camilerde ve diğer Sünni ibadethanelerde gizlice sürdürerek bu kanundan fazla etkilenmedi.
Ancak bu yasa, Aleviler için çok daha yıkıcı oldu. Dergahlarının ve inanç merkezlerinin kapanmasıyla, Alevi inancının merkezi olan Ocak Sistemi zayıflamaya başladı ve kurumsal yapısı zarar gördü. Bu durum, Alevi kimliğinin ve inanç aktarımının sürdürülmesini zorlaştırdı.
Devletin tek din-tek mezhep (Selefi-Sünni-Hanefi İslam) merkezli politikaları, Alevilerin inançlarını serbestçe yaşama ve kurumsallaşma çabalarının önünde sürekli bir engel olmuştur. Zorunlu din dersleriyle eğitim kurumları ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir fetva kurumu ile sadece Sünni topluma hizmet etmesi ve cemevlerine ibadethane statüsünün tanınmaması önemli ölçüde asimilasyonu hızlandırmıştır.
Raporda öne çıkan ve Alevi toplumu tarafından eleştirilen ana başlıklar şunlardır:
Alevi-Bektaşi İnanç Başkanlığı'nın Kurulması: Raporun en tartışmalı önerisi, Diyanet'e benzer bir şekilde cumhurbaşkanlığına bağlı, özerk bütçeli bir "Alevi-Bektaşi İnanç Başkanlığı" kurulmasıdır.
Aleviler, kurulması planlanan bu başkanlığı Aleviliği devlet kontrolüne alma, inanç önderlerini (Dedeler) maaşlı memur yapma ve Alevi inancının özerkliğini yok etme girişimi olarak görmektedir.
Cemevlerinin Statüsü ve İbadete Müdahale: Raporda cemevlerinin ibadethane statüsü yerine, bu yeni kurulacak başkanlığa devredilmesi ve yönetmeliklerle düzenlenmesi önerilmektedir.
Aleviler, cemevlerinin zaten birer ibadethane olduğunu ve yasal statülerinin tanınmasını talep etmektedir. Mevcut düzenlemenin, cemevlerinin idari ve mali kontrolünü devlete devretme amacı taşıdığı ve bu durumun Alevi ibadet ve inanç pratiklerine doğrudan müdahale anlamına geldiği belirtilmektedir.
"Yüzyıllık Helalleşme" İfadesi: Raporda kullanılan "yüzyıllık helalleşme" ifadesi, Alevilere yönelik zulmü sadece cumhuriyet dönemine indirgemek olarak yorumlanmıştır.
Alevi toplumu, zulmün sadece son yüz yıla değil, Selçuklu’dan başlayarak, Osmanlı dönemine ve özellikle 16. yüzyıla kadar uzanan köklü bir geçmişi olduğunu bilmektedir. Bu ifadenin, tarihin çarpıtılması ve gerçek bir yüzleşmenin önüne geçme amacı taşıdığı savunulmaktadır. Helalleşme, tüm tarihsel zulmün devlet tarafından tanınmasını gerektirir.
Kamuda Ayrımcılık ve Nefret Suçları: Raporda kamudaki ayrımcılığın ve nefret suçlarının yeni yasal düzenlemelerle çözülmesi gerektiği belirtilmektedir.
Aleviler, mevcut yasaların (Anayasa Madde 10, Türk Ceza Kanunu vb.) zaten ayrımcılığı ve nefret suçlarını suç saydığını ifade etmektedir. Sorunun yasalardan değil, mevcut iktidarın bu yasaları uygulamamasından kaynaklandığına dikkat çekilmektedir. Aleviler, kendilerine özel bir yasa değil, liyakat esaslı ve ayrımcılığa karşı hassas bir devlet yönetimi talep etmektedir.
Alternatif Çözüm Önerileri:
Alevi toplumu, "sadaka siyaseti" olarak adlandırdığı ve devlete bağımlılığı artıran önerileri reddederek, Anayasal eşit yurttaşlık ilkesine dayanan, köklü ve kalıcı çözümlerden yanadır.
Cemevlerine Yasal İbadethane Statüsü ve Hukuksal Mücadele: Alevilerin en temel talebi, cemevlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan bağımsız, resmi bir ibadethane olarak tanınmasıdır.
23 yıllık AKP iktidarı boyunca Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi'nin yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin cemevleri lehine aldığı kararlar uygulanmadı. İktidar, bu kararları tanımayarak hukuki bir ketumluk sergiledi.
2022 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan "Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı" ile göz boyama çabası olarak görülen bu girişim, Alevi toplumu tarafından bir asimilasyon merkezi olarak değerlendirildiği için kabul görmedi.
Zorunlu Din Dersleri ve Alevilerin Talepleri: 12 Eylül faşist darbesi sonrası Anayasa'ya eklenen zorunlu din dersleri, Vehhabi-Selefi bir içerik taşımaktadır ve Alevi çocukları üzerinde asimilasyona neden olmaktadır. Bu nedenle, Aleviler bu derslerin tamamen kaldırılmasını veya seçmeli hale getirilmesini talep ediyor.
Aleviler, zorunlu din dersleri yerine, tüm inanç ve felsefi düşüncelere eşit mesafede yaklaşan yeni bir ders içeriği oluşturulmasını savunuyor. Bu talep, Türkiye'deki tüm yurttaşların inanç özgürlüğünü ve eşitliğini sağlamaya yönelik bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Kamuda Eşitlik ve Liyakat
Kamuda ve eğitimde Alevilere yönelik ayrımcılık yasalardan değil, siyasi iktidarların uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, tüm yurttaşlara yönelik, liyakat esasına dayalı ve ayrımcılık içermeyen bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu, Alevilerin de kamuda eşit fırsatlara erişimini sağlayacaktır.
Cemevlerinin Yönetimi ve Özerkliği: Cemevlerinin yönetiminin, Alevi inanç önderlerinin (dedeler) idaresine bırakılarak, devletten bağımsız bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu cemevlerinin, mevcut sisteminde olduğu gibi, bağışlar ve kendi gelirleriyle finanse edilen, vergiden muaf ve özerk bir yapıya sahip olmalıdır.
Günümüzde cemevlerini yöneten Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Alevi Vakıflar Federasyonu ve Alevi Kültür Dernekleri gibi demokratik kitle örgütlerinin bu görevden çekilmesi ve cemevlerinin yönetiminin asli unsurlara, yani Ocak Dedelerine devredilmesi acil bir görevdir.
‘Alevi İnanç Konseyi’ Oluşturulması: İnanç önderlerinin (Pir-Mürşid-Rehber) bir araya gelerek oluşturduğu Anadolu Alevi Ocak Sistemi güçlendirilerek, dedelerin atanmasından, inançsal konularının belirlenmesine kadar tüm alanlarda kararlar alan bir ‘Alevi İnanç Konseyi’ kurumalıdır. Bu konsey, devletin atama yetkisini tamamen ortadan kaldıracaktır.
"İmam Hatip" Benzeri Okul ve Alevilerin Endişeleri: Raporda yer alan "imam hatip" benzeri bir okulda Alevi Dedelerinin yetiştirilmesi önerisi, Aleviler tarafından asimilasyon projesi olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, pek çok soruyu beraberinde getiriyor:
Bu okullardan "Alevi imamlar" mı mezun olacak, yoksa yalnızca Anadolu Alevi Ocaklarına mensup kişilere mi eğitim verilecek?Bu okullara kabul edilecek öğrenciler hangi kriterlere göre seçilecek?Herkesin bu okullara kayıt olup "Dede" olarak yetişmesi mümkün müdür?Alevilikte Dedelik, Ocak sistemine dayalı olarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir inanç önderliğidir. Alevi toplumu, bu yapıya dışarıdan müdahale edilmesini kendi inanç ve kimliklerine bir tehdit olarak görüyor.
Alevi Toplumunun Diyanet Talebi: Alevi toplumunun talebi, yalnızca kendilerine özel bir ‘Diyanet’ kurulması değil, devletin tüm inançlara eşit mesafede durmasıdır.
Aleviler, devletin herhangi bir dini kurumu finanse etmediği veya desteklemediği özerk bir sistemin hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyor.
Tarihle Yüzleşme ve Helalleşme: Alevi tarihinde dönüm noktası olan 1240 Babai Ayaklanması, 1514 Çaldıran Savaşı, Kahramanmaraş ve Çorum Katliamları gibi olayların resmi tarih yazımında hak ettiği yeri alması ve yaşanan bu acılar devlet tarafından kabul edilmelidir. Bu uygulandığında büyük ölçüde toplumsal barışa hizmet edecektir.
Gerçek bir helalleşme, ancak bu gibi olayların tüm gerçekliğiyle kabul edilmesi ve ortaya konulmasıyla mümkündür. Bu bağlamda, eğitim müfredatına da bu konularda doğru bilgilerin eklenmelidir.
Bu öneriler, Aleviliğin tarihsel ve inançsal kökleriyle uyumlu bir şekilde, Alevi toplumunun devletle olan ilişkisini bir baskı ve denetim ilişkisi olmaktan çıkarıp, eşitlik ve saygı temelinde yeniden inşa etme vizyonunu yansıtır.
Alevi toplumunun asıl mücadelesi, siyasi iktidarların günlük politikalarına araç olmaktan ziyade, laik, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye'nin inşasına katkı sağlamaktır.
Lakin Saray'dan gelen ‘Alevi Raporu’nun asimilasyon amacıyla hazırlandığı ve toplumsal birliğe değil, bölücülüğe hizmet edeceği gün gibi ortadadır.


