Sevgiden başka gerçek yok Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Tarihin en eski yazılı destanlarından biri olan Gilgameş, binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan evrensel temalarıyla insanlığa ayna tutar: Bilgelik, dostluk, aşk, ölüm ve ölümsüzlük… Bu kadim Mezopotamya anlatısı, Ahmet Adnan Saygun’un müziğiyle sahnede yeniden doğdu. 20. yüzyılın en büyük Türk bestecilerinden Saygun’un yıllar önce bestelediği ancak uzun süre gün yüzüne çıkamayan Gilgameş Operası, yazılışından tam 42 yıl sonra dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali kapsamında Atatürk Kültür Merkezi’nde sahnelenen bu büyük yapıtta, Saygun’un Doğu’nun mistik ezgileriyle Batı’nın çok sesliliğini ustalıkla harmanladığı eseri sahneye taşıyan İstanbul Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Caner Akın, klasik opera geleneğini çağdaş sahne teknolojileriyle birleştirerek Gilgameş Operasına zamansız ve çarpıcı bir yorum kazandırdı. İnsanlığın kadim sorularına ışık tutan ve yalnızca bir sahne gösterisi değil, aynı zamanda felsefi bir yolculuk sunan bu opera, Türkiye opera sahnesinde adeta bir devrim niteliği taşıyor. Türkiye’nin kendi topraklarında yazılmış ilk epik operası olan Gilgameş hem Saygun’un dehasını hem de Anadolu’nun kültürel derinliğini tüm dünyaya yeniden hatırlatıyor.
Caner Akın
Yalnızca Sümerler dönemine ait bir destan değil
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Caner Akın, Ahmet Adnan Saygun’un 42 yıl önce bestelediği ancak bugüne kadar hiç sahnelenmemiş olan Gilgameş Operası hakkında “Anadolu’nun topraklarından çıkan bir destanı evrensel bir müzik diliyle sahneye taşımaktan büyük gurur duyuyorum. Bu, dünyanın ilk yazılı edebi metni. Saygun, bu kadim anlatıya öyle bir evren kurmuş ki, sanki eseri iki bin beş yüz ya da üç binli yıllardan yazmış gibi. Büyük bir öngörü ve kompozisyon tekniğiyle bezenmiş” değerlendirmesinde bulunuyor. Akın, Gilgameş’in yalnızca Sümerler dönemine ait bir destan olmadığını, çok daha öncesine ve sonrasına temas eden evrensel bir hikâye barındırdığını söylüyor ve ekliyor: “Amacımız, seyircinin sahnede izlediği eseri kendi hayatına taşıması, içsel bir sorgulama yaşamasını sağlamaktı. Bu noktada üç boyutlu video projeksiyonlar duyguyu çok güçlü bir biçimde iletti. Hâlâ daha izleyicilerden mesajlar alıyorum. ‘Hayatımda büyük bir kapı açıldı, birçok şeyi sorgulamaya başladım’ diyenler oluyor. Bence bu, sanatın en değerli yönü: İnsanlara ulaşabilmek.” Operanın en çarpıcı yanlarından birinin finalde verilen mesaj olduğunu vurgulayan Caner Akın, Ahmet Adnan Saygun’un el yazması notlarının da bu ruhu taşıdığını belirtiyor. Akın, “Eserin sonunda, Gilgameş artık ölümsüzlük arayışından vazgeçip ölümlülüğü kabul ediyor ve ilahi aşka yöneliyor. Koronun söylediği ‘Huzur ne güzel, sevgi ne güzel, sevgiden başka gerçek mi var?’ cümlesi her şeyi özetliyor. Günlük hayatın koşuşturmasında, dertlerimizle, sıfatlarımızla boğuşurken unuttuğumuz bu temel gerçeği yeniden hatırlatıyor. Bu farkındalığı daha erken yaşlarda edinenler, hayatı çok daha dingin ve derin yaşıyor. Saygun’un bu mesajı bize, hayattaki en hakiki gerçeği gösteriyor: Sevgiden başka gerçek yok” sözleriyle dile getiriyor.
Müziğin içindeki kasvet sevgiyle hafifliyor

İbrahim Yazıcı
Orkestra şefi İbrahim Yazıcı, Ekim 2023’te partisyonun el yazması hâliyle çalışmaya başladıklarını belirterek “Saygun’un, ‘Tüm eserlerim yansın, sadece bu kalsın’ dediği bir esere ilk can veren orkestra şefi olmak büyük bir onur” diyor. Saygun’un müziğinin hem Batı formuna hem de bu toprakların ruhuna sahip olduğunu vurgulayan Yazıcı, “Ne Batı müziğini tamamen Batı olarak kullanıyor ne de bizim makamlarımızı birebir aktarıyor. Kendi lisanını yaratıyor” diyerek Saygun’un özgün müzikal diline dikkat çekiyor. Eserin başındaki karanlık atmosferin zamanla aydınlığa evrilmesi, Yazıcı’ya göre mistik bir yolculuğu temsil ediyor. Yazıcı, “Müziğin içindeki kasvet yavaş yavaş çözülüyor, sevgiyle hafifliyor. Ruhun bedenden ayrılırken yükselmesi gibi; sesler yavaş yavaş hafifliyor ve Cennet diyebileceğimiz bir noktada yok oluyor. Saygun bunu müthiş bir ustalıkla resmetmiş” ifadelerini kullanıyor.
Iştar savaşçı ve intikamcı bir karakter

Şebnem Ağrıdağ Kışlalı
Eserin en dikkat çekici karakterlerinden biri olan aşk ve savaş tanrıçası Iştar’ı, başarılı solist Şebnem Ağrıdağ Kışlalı canlandırıyor. Kışlalı, “Aşk ve savaş tanrıçası Iştar’ı canlandırıyorum. Iştar, gece ve gündüzün yıldızı Venüs’le özdeşleştirilen bir figür. Bedensel aşkın peşinde olan bir tanrıça olarak Gilgameş’i görür görmez etkileniyor ve ona aşkını sunuyor. Ancak Iştar’ın aşkı tehlikeli, çünkü ona göre aşk bir haz ve tüketim süreci. Aşıklarını doyuma ulaştıktan sonra adeta kurban ediyor. Gilgameş’te bunu bildiği için onun aşkını reddediyor. Bu reddediş, Iştar’ın savaşçı ve intikamcı yüzünü ortaya çıkarıyor. Bir taraftan büyüleyici bir kadın, bir taraftan da yıkıcı bir güç” sözleriyle Iştar karakterini tanımlıyor. Kışlalı, bu projenin Türk müzik tarihi için de büyük önem taşıdığını vurguluyor. Kışlalı, “Eminim Gilgameş dünya sahnelerinde de yankı bulacak” açıklamasını yapıyor.


