Suriye’de İsrail için fırsat zemini: Dürzi faktörü belirleyici olacak
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Suriye'nin güneyindeki Süveyda kentinde Dürzi topluluk mensupları ile Bedevi güçler arasında patlak veren çatışmalar artık karşısında direnebilecek herhangi bir güç bulunmayan İsrail için de yeni fırsat kapılarının açılması demek. İsrail’in Suriye’yi merkezine koyduğu “yeni Ortadoğu” tasarımında Dürzilerden yararlanmaya çalıştığı malum.
Beşar Esad yönetiminin sona erdirilmesinden sonra uzun süre işbirliği yaptığı Dürzileri koruma kılıfı altında İsrail önceki gün Suriye Cumhurbaşkanlığı ile Savunma Bakanlığı binalarını bombaladı. Böylelikle zaten mezhep kaynaklı bölünmenin yaşandığı, başta Aleviler olmak üzere azınlıkların katledildiği cihatçılar yönetimindeki Suriye’de gerilimi kendi lehine tırmandırmış oldu.
Üzerlerinde plan yapmaya çok uygun bir topluluk Dürziler. Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail ile İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nde yaşayan Dürziler, İslam'ın bir kolundan 11. Yüzyılda türemiş bir dini mezhep mensubu Araplardır. İslamiyet’ten olduğu kadar diğer felsefelerden de unsurlar içeren, tek tanrıcılığı, reenkarnasyonu, hakikat arayışını vurgulayan inançlarında gizliliğe önem verirler. Haliyle bu özelliklerinden ötürü Sünni İslam tarafından “sapkın” olarak değerlendirilirler.
Suriye'nin Dürzi nüfusunun yaklaşık 1 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. 2011'de savaşın patlak vermesinin ardından Esad'a karşı bazı protestolar düzenleseler de Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki ayaklanmayı bastırmaya odaklanan Esad güçleriyle aralarında çok az çatışma yaşandı. Esad yönetiminde -en azından bugünkü kadar- ayrımcılığa uğramadılar. İbadetlerinde, ritüellerini yaşamalarında önlerinde bir engel yoktu.
Ancak HTŞ şefi Ahmet Şaraa’nın Devlet Başkanlığına oturtulmasından sonra Dürziler de, Hıristiyanlar ile Aleviler gibi ayrımcılığa tabii tutuldular. Şaraa’nın cihatçı/İslamcı yönetimi, tersini söylese de Dürzilere de baskı yaptı. Ancak silahlı bir güce sahip olmaları nedeniyle yerleşik bulundukları Süveyda’da Dürziler en son Bedevi Araplarla yaşadıkları çatışmalara müdahil olan Şaraa güçleriyle de çatıştı. İhlal edilse de sonunda bir ateşkes anlaşması yapılmışa benziyor.
Ayrımcılığa uğradıkları gerekçesiyle İsrail’den destek beklediklerine inanılıyor Dürzilerin. Bunda, İsrail'de yaşayan Filistinli Arap vatandaşlarının aksine, birçok Dürzi’nin Gazze'deki savaş da dahil olmak üzere İsrail ordusunda, polisinde görev yapıyor olmalarının payı var. İsrail'deki Dürzilerin çoğu kendilerini İsrail vatandaşı olarak tanımlarken, İsrail işgali altındaki Golan'da yaşayan 20 binden fazla Dürzi kendisini Suriyeli olarak tanımlıyor. Bu durum İsrail’in Dürzilerin haklarını savunuyor görüntüsünde ortaya çıkmasını sağlıyor.
Bir kaç kez Suriye ordusuyla çatışan Dürzilerin bazı liderleri Şam'la uzlaşma çağrısında bulunurken, başta bu haftaki şiddet olayları sırasında hükümet güçlerine karşı direniş çağrısı yapan, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da dahil olmak üzere dünya liderlerine seslenen Şeyh Hikmet el-Hacari olmak üzere diğerleri Şaraa'ya şiddetle karşı çıkıyor.
Dürziler eğer tuzağa düşerlerse kendileriyle beraber Suriye’yi içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyebilirler. Şaraa yönetimine karşı çıkmaları baskı gören bir azınlık olarak doğal ancak bu İsrail korumasını istemeye kadar giderse haklılıklarını yitirebilir Dürziler. Lübnan Dürzilerinin liderlerinden, Lübnan Dürzi İlerici Sosyalist Parti lideri Velid Canbolat İsrail’in Dürzileri koruma niyetini samimi bulmayanlardan. Canbolat Suriye Dürzilerini uyarırken ulusal birlik çağrıları da yaptı.
Canbolat’tan da gelse -bizdeki nasyonalsosyalistler de sık sık dile getiriyor – “ulusal birlik” çağrıları Şaraa yönetiminde gerçekleşmesi zor bir dilek. Katliama uğramış Alevilerin “ulusal birlik”ten anladıkları herhalde Şaraa’nınkinden çok farklı. Hristiyan Suriyelilerin de öyle.
Sonuçta, kimi haklı nedenlerle Şaraa yönetimine direnen Dürziler müttefik arayışlarında yapacakları bir yanlışla Suriye’yi İsrail’in kucağına atabilir.
Günümüzün “yakın tehlikesi” budur Suriye için.


