Suriye’nin yeniden inşasında İsrail tekeli Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Doç. Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
Orta Doğu siyasi tarihinde yaşanan köklü dönüşümlerde ekonomik araçlar her zaman belirleyici rol oynadı. Bölgede yaşanan en köklü dönüşümlerden biri olan sosyalist Arap milliyetçiliğinin zemin kaybetmesi ve bölgenin kapitalist sisteme entegre edilmesi de büyük ölçüde petro-dolarlara dayalı yeni bölgesel ekonomik düzen sayesinde mümkün oldu. Özellikle Mısır’ın Sovyetler Birliği’nden uzaklaşarak Batı eksenine yönelmesinde Körfez sermayesinin oynadığı rol dikkat çekicidir.
Yeniden yapılanma sürecine giren Suriye’nin, yüz milyarlarca doları bulan dış yatırıma ihtiyacı bulunuyor. Bu denli büyük ölçekli yatırımlar yalnızca ekonomik kalkınmayı sağlamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda siyasal dönüşüm süreçlerini de etkileyecektir. Suriye’de yeniden yapılanmanın yönünü belirleyecek iki temel parametre bulunuyor; yatırım yapma kapasitesine ve iradesine sahip aktörlerin varlığı ve İsrail’in sürdürdüğü hava saldırıları sonucu süreklilik arz eden güvenlik tehditleri. Bu iki unsur, Suriye’nin ekonomi politik geleceğini tayin edecek başlıca stratejik eşikler olacaktır.
SERMAYE GÜVENLİK ARAR
Büyük ölçekli sermaye gruplarını bir ülkeye yatırım yapmaya sevk eden temel etkenler arasında en az ekonomik getiri kadar belirleyici olan bir diğer unsur da yatırım yapılacak ülkede siyasal istikrarın mevcut ya da gelecekte sağlanacağına dair güçlü bir öngörünün bulunmasıdır. Özellikle geri dönüşü on yılları bulan altyapı yatırımları, kısa vadeli kârlılıktan ziyade uzun vadeli güvenlik, öngörülebilirlik ve kurumsal istikrar arayışı çerçevesinde şekillenir. Bu nedenle büyük sermaye grupları, mevcut ya da potansiyel siyasal istikrarın yüksek olduğu ülkelere yönelme eğiliminde olur.
Uzun süren iç savaşın ardından Suriye’nin yeniden inşası, BM tahminlerine göre yaklaşık 400 milyar dolarlık bir yatırım gerektiriyor. Bu da, kendi yerli kaynakları ile ayağa kalkması mümkün olmayan ülkeye, önümüzdeki 15-20 yıl boyunca yıllık 20-25 milyar dolar düzeyinde yatırım yapılması gerektiği anlamına geliyor. Bu yatırmalar tamamen işlemez durumda olan eğitim ve sağlık hizmetlerinin işlevsel hale getirilmesi, ciddi şekilde zarar gören konut, tarım, sanayi gibi temel sektörlerin ayağa kaldırılması, milyonlarca mültecinin geri dönüşü için sosyal entegrasyon ve hizmet altyapısı için elzem.
TEL AVİV’İN BİLİNÇLİ JEOPOLİTİK RİSK POLİTİKASI
Suriye ekonomisine yatırım yapabilecek kapasiteye ve stratejik motivasyona sahip uluslararası aktörler arasında Çin, Türkiye, Rusya, Avrupa ülkeleri ve Körfez monarşileri öne çıkıyor. Uluslararası yatırımlar konusunda ciddi deneyime ve sermaye ihracı kapasitesine sahip bu aktörler, kâr maksimizasyonu hedefi doğrultusunda Suriye’deki fırsatları değerlendirme eğiliminde. Ancak bu ülkelerin Suriye’ye yatırım yapabilmeleri için iki temel koşulun sağlanması gerekiyor; güvenli ve serbest bir yatırım ortamı ve uzun vadeli öngörülebilirliği mümkün kılan siyasi istikrar.
İsrail’in 7 Ekim sonrası benimsediği revizyonist politika ve bu politikanın ABD tarafından koşulsuz desteklenmesi Suriye’ye yönelik yatırımları belirleyen bir parametre işlevi görüyor. ABD ve İsrail’in tanımladığı bölgesel statükoya mesafeli duran aktörlerin Suriye’ye yönelik yatırımlarının, doğrudan İsrail saldırganlığının hedefi haline gelebilme ihtimali yatırımcıları caydıracaktır. İsrail’in sürekli olarak hava sahasını ihlal edebildiği ve kritik altyapıları hedef alabildiği bir ortamda, hangi sermaye grubu Suriye’ye yatırımı göze alabilir? Bu bağlamda, bir yandan Suriye’nin acil yatırım ihtiyacı, diğer yandan İsrail müdahaleciliği, ülkenin ekonomi politik dönüşümünün rotasını belirleyen en önemli parametrelerden biri olacaktır.
Son dönemde, ABD ve İsrail tarafından tanımlanan bölgesel statükoyu destekleyen Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin, Suriye’ye yatırım konusunda hızla harekete geçtikleri görülüyor. Bu aktörler yatırmalarının, ya İsrail saldırganlığının hedefi olamayacağına dair bir güven duyuyor ya da yatırım öncesinde ABD ve İsrail’den dolaylı ya da doğrudan bir güvence alarak sahaya giriyorlar.
Bu durum, İsrail saldırganlığının Suriye’nin yeniden inşa sürecinde çift yönlü bir işlev üstlendiğini gösteriyor. İlk olarak, bu politika Suriye’ye hangi aktörlerin yatırım yapabileceğini fiilen belirliyor. Çünkü İsrail saldırılarının hedefi olabilecek altyapı yatırımları, yatırımcılar için sadece ekonomik bir risk değil, aynı zamanda yatırım yapan ülke ile İsrail arasında diplomatik krizler çıkarma ihtimali taşıyan siyasi bir risktir.
İkinci olarak, bu politika jeopolitik risk düzeyini artırarak yatırım maliyetlerini etkiliyor. Yatırım yapma motivasyonu taşıyan ancak İsrail saldırganlığından çekindiği için bölgeye yatırım yapmaktan vazgeçen aktörlerin varlığı, serbest ve rekabetçi bir piyasa ortamının oluşmasını engelleyerek Suriye açısından yatırımların maliyetini artırıyor. Bu durum İsrail’le iyi ilişkileri olan aktörlerin Suriye sahasında tekel gibi hareket etmesini yol açacaktır.
HEDEF NORMALLEŞME
İsrail’in askeri müdahaleciliği, yalnızca “güvenlik politikası” aracı değil, aynı zamanda Suriye’ye yönelik yatırım kararlarını etkileyerek ekonomik rekabeti düzenleyen ve ülkenin politik dönüşümünü de belirleyen stratejik bir mekanizma işlevi görüyor. Suriye’de hava saldırılarıyla tesis edilen “İsrail tekeli”, Suriye’nin ABD ve İsrail’in belirlediği istikamete doğru dönüşümünü zorlayan kritik bir faktör işlevi görecektir. Çünkü başta Körfez ülkeleri olmak üzere, ABD ve İsrail tarafından tanımlanan bölgesel statükoyu destekleyen aktörlerin ülkede artan yatırımları, mevcut politik dengeleri değişime zorlayacaktır. Bu bağlamda, İsrail’in askeri müdahaleleri, Suriye’deki ekonomi politik dönüşüm sürecini şekillendiren temel bir unsur olarak ele alınmalıdır. Temel hedefin Suriye’nin İsrail’le normalleşmesi olduğu ve bu hedefin elde edilmesinde askeri güç kadar ekonomik araçların da işlevsel olarak kullanılabileceği unutulmamalıdır.


