Teknofest ve akademi Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Prof. Dr. Osman Çakmak - Maarif Platformu Başkanı, İstanbul Rumeli Üniversitesi
Çoğu kişi için sadece bir teknoloji festivali gibi görünen Teknofest, aslında gençliğin zihninde yeni bir uyanışın adı oldu. Selçuk Bayraktar öncülüğünde gelişen bu hareket, öğrencilerin yıllardır aradığı fırsatı sundu: Kendi projeleriyle sahneye çıkmak, hayallerini gerçekleştirmek.
Eğitim sistemi uzun yıllardır “icat çıkarma, çizmeyi aşma” mantığına mahkûm kaldı. Oysa Teknofest’ler, bu zincirin kırılmasında büyük bir rol oynadı. Milli Eğitim yetkilileri bu değişimi görerek, öğrenciyi bilgiyi üreten bir özne konumuna yükseltecek Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni hayata geçirmeye çalışıyor. Artık dersler pekâlâ keşfe/buluşa ve etkinliğe dayalı işlenebilir. Maarif Modeli, eğitimi kendi kavramlarımızla uygulamaya dönük, heyecan verici bir serüvene dönüştürmeyi hedefliyor ve gençlerin potansiyelini açığa çıkarmayı amaçlıyor.
Bu noktada henüz gerekli adımı atamayan Yükseköğretim Kurumu’na da seslenmek gerekir: Ne kadar yöntem ve metot denense de Batı’ya öykünmekten öteye geçemeyen ve kendi kavramlarını üretmeyen bir eğitim sistemi, toplumuna gerçek bir katkı sunamaz. Çünkü her medeniyet, kendi insan ve âlem tasavvuruna dayanarak eğitimini inşa eder; yetiştirdiği insan tipini ve hayat tarzını da bu özgün temeller üzerinde şekillendirir.
TEKNOFEST: ŞÖLENDEN ÖTE BİR EKOSİSTEM
Bugün Teknofest sahnesine bakıldığında yalnızca bir havacılık ve uzay şöleni değil, giderek genişleyen bir ekosistem görülüyor. 2018’de başlayan yolculuk, 2025’te milyonlarca gencin başvurduğu, 53 ana kategori ve 119 alt alana yayılan dev bir buluşma zemini oldu. Göğe bakan dronların yanında, toprağa eğilen tarım teknolojileri, sınıflara giren eğitim çözümleri, hastanelere umut taşıyan sağlık projeleri boy gösteriyor. Bir standın köşesindeki küçük bir model, yarının bütün bir sektörünün anahtarı olabilir.
Bayraktar ailesinin savunma sanayiinde açtığı yol, şimdi sağlık, tarım ve eğitim gibi alanlara doğru akıyor. Canan Bayraktar Toplum Sağlığı Vakfı’nın kuruluşu, şu soruyu akla getiriyor: Türkiye kendi ilaçlarını neden üretemesin? Savunma sanayiinde yüzde 80’i aşan yerlilik iftihar vesilesi iken, ilaçta yüzde 5’in bile olmaması düşündürücüdür. Oysa firmalarımız dünya standartlarında üretim yapabiliyor. Demek ki mesele, üniversitenin önünü tıkayan bürokrasi ve acentaların hakimiyeti… Bu engeller aşılmadan, YÖK’ün tek başına milletin hayrına yeniden yapılanma süreci yaşamayacağı açıktır; ortak bir irade şarttır.
Teknofest’in ruhu, işte bu zincirleri kırabilecek yeni bir ufka işaret ediyor. Gençlerin üretici bir özne olarak sahneye çıkması, sadece savunma değil sağlıkta, tarımda, eğitimde de yeni bir milli hamlenin önünü açabilir. Türkiye, kendi kavramlarını ve kendi eğitim anlayışını kurduğu gün, yalnızca festival sahnelerinde değil, bütün dünyada söz sahibi olacaktır.
YÖK BU FIRSATI DEĞERLENDİRMELİ
Türkiye’de 24 bin profesör olduğu, ancak İstanbul Teknofest 2025’e yalnızca 60 profesörün katıldığı yönündeki bilgi sosyal medyada dolaşıma girmiştir. Bu sayı bağımsız ya da resmî kaynaklarla doğrulanmamış olsa da genel tablonun buna yakın olduğu bilinmektedir. Bu durum, YÖK’ün üniversiteleri toplumsal hizmetlerden ve sahici üretim süreçlerinden uzak tuttuğu yönündeki eleştirilerin güçlü bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Koskoca üniversitelerden Teknofest gibi ülkenin en büyük teknoloji festivaline sınırlı katılım olması ve üniversitelerin bu sürecin merkezinde değil adeta dışında kalması dikkat çekicidir. Elbette birçok üniversite takım göndermekte, bazı rektörler etkinliği ziyaret etmektedir; ancak bu katkılar genel tabloyu değiştirecek ölçüde değildir. Teknofest’in üniversite dışı bir hareket olarak öne çıkması, Türkiye’de bilimin ve akademinin sanayiyle ve geleceğin araştırmacı gençleriyle bağının ne kadar zayıf olduğunu açıkça göstermektedir. Bu tablo, savunma ve uzay sanayiinde akademinin neredeyse yok hükmünde oluşunun bir yansımasıdır ve ülke adına acil çözülmesi gereken yapısal bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çünkü mevcut sistem, bilim üretmek yerine akademisyenleri makam, unvan, maaş ve ders ücreti arayışına yöneltmektedir. Öğrenci yetiştirmek, ülkeye teknoloji kazandırmak, sanayiyle iş birliği yapmak yerine; formalite seminerler, göstermelik paneller ve kopyala–yapıştır tezlerle ilerleyen bir anlayış hâkimdir. Sonuç olarak, ülkenin en büyük teknoloji festivali gençlerle dolup taşarken, bilim insanlarının orada olmayışı geleceğe ışık tutamayan bir akademi yapısını gözler önüne sermektedir. Rol model olması gereken akademisyenlerin “seyirci” konumunda kalması ise sorunun özünü oluşturmaktadır.
Eğitimde kimlik krizinin, taklitçiliğin ve yabancılaşmanın yalnızca bireysel değil, aynı zamanda yapısal ve sistematik sonuçları da vardır. Bu sonuçlardan biri de üniversitelerin, kendi milletinin ihtiyaçlarına ve önceliklerine göre değil; küresel akademik tahakküm sisteminin yönlendirmelerine göre faaliyet göstermeye başlamasıdır. Bu bağlamda, “sömürge üniversite” kavramı tartışılmayı hak eden bir konudur.
Yabancı dizinlerde, SCI’da kaç makale yayımlandığına değil de, hangi yerli projenin hayata geçtiğine, hangi ürünün geliştirildiğine, hangi kültürel ya da ekonomik problemin çözüldüğüne bakılsa… Böyle bir değişimde, festivallerde ortaya çıkan potansiyelin üniversitelerle buluştuğu bir tablo belirecektir.
İşte o zaman, özlediğimiz üniversiteler ortaya çıkacaktır. Tezleri ve araştırma projeleri raflarda unutulan kurumlar olmaktan çıkıp, toplumsal beyin gibi işleyen, halka nefes olan merkezlere dönüşeceklerdir.
YERLİ MODELE İHTİYACIMIZ VAR
Makaleler milletin sorunlarına merhem olmuyorsa; patentler yerli sanayiyi canlandırmıyorsa, araştırmalar halkın gündemine inmiyorsa, bilim adı altında yapılan şey sadece şekilci bir oyalanmadır. Üniversitelerimizin, bir an önce kendi kavramlarıyla konuşan, kendi ihtiyaçlarına odaklanan, kendi insanına hizmet eden sahici bir bilim anlayışına yönelmesi için yapılması gerekenler bellidir.
Medeniyet kendi tekniğini üretir; kendi metafiziğine yaslanmayan teknik, taklidi aşamaz. Çözüm bellidir: Maarifte kendi referans sistemlerimizle ayağa kalkmak, eğitim ve bilimi kendi kavramlarımız, kendi değerlerimiz ve kendi ihtiyaçlarımız üzerinden yeniden inşa etmek.
Milli ve yerli olmadan uluslararasılaşmanın mümkün olmadığı, başkalarının kavramlarıyla yerli olunamayacağı ve topluma faydalı bilimin üretilemeyeceği görülmelidir. Yabancı dizinlerdeki yayınlarla övünmek yerine, kendi bilimsel dizinlerimiz hızla oluşturulmalı ve yerli araştırma kültürü güçlendirilmelidir.


