Türkiye ABD: Her şey yolunda ise içimizdeki sıkıntı ne? Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önce New York-BM, ardından da Washington-Beyaz Saray ziyaretleri ‘göz dolduran’ karelerden inşa edilmişti. Şeklî şartlara önem verilen bir siyaset formudur diplomasi. Hiç bir falso yaşanmadığı gibi jilet gibi görüntüler geldi kamuoyunun önüne…
Böylece, ABD-Türkiye ilişkilerinin haylidir ağır yaralı yürüyen ilişkilerine can geldi…
Dünya da bunu gördü. Ankara’nın saygınlığına ve gücüne ilişkin kabuller pekişti. Batı’da da Doğu’da da etkisi olacaktır…
Mevcut medyanın gelişmeleri köpürten, Beyaz Saray’ın ‘ürün yerleştirmelerine’ aşırı anlam yükleyen, kenar süslemeli sayfalarına da, yorumlarına da kafayı çok takmayın, fazla da yaslanmayın. Batı ile ilişkilerde kendilerini tutamazlar…
İşimize bakalım…
NE ALINDI NE VERİLDİ, ENERJİ NEREDEN ÇIKTI?..
Türkiye’nin ABD’den beklentileri gayet somut, kağıda dökülebilir başlıklar içeriyordu. Öte yandan anlaşılıyor ki Amerika’nın beklentileri daha politikmiş. Kastım şu; mesela ziyaret öncesinde, “işte masadaki dosyalar” başlıkları altında hiç zikredilmeyen enerji meselesi bunlardan biriydi…
İki ülke arasında imzalanan
LNG-Doğalgaz anlaşması
ile
nükleer anlaşma
görünürde yoktu. Türkiye, enerji bağımlılığını aşmak için bir çok yolu zorluyor ve araçlarından bir tanesi de alımlarını çeşitlendirmek. Yani birden çok ülkeden ihtiyaçlarını temin etmek. Bu ulusal güvenlikle de açıkça ilintili bir konu ve yapılan anlaşmalara bu bağlamda diyecek bir şey yok. Ancak, Başkan Trump’ın, “
Rusya’dan enerji alınmasın
” politikaları ile birlikte düşünüldüğünde ayrı bir anlam ifade ediyor. Tabii,
Irak-Türkiye petrol boru hattının da aynı zamanlamada açılıyor olması
tabloya ilave edilmeli…
Türkiye-Rusya ilişkileri çok sayıda konuda birbirine bağlı. Önemli kısmı da ekonomik. Son bir kaç yılın Rus turist sayısına ve turizme taşıdıkları paraya bakın, durum anlaşılır…
Nükleer
konusuna ayrıca değinmek gerekiyor; Ankara nükleer silah yapma siyaseti izlemiyor. Resmi söylemi de, ‘hiç kimse yapmamalı' çizgisinde. Ancak bölgemizde son 10 yılda gelişen
tehditler, bu düşünceyi-en azından-kamuoyunun aklına ve gönlüne çok sık getirdi…
Anımsayalım, Türkiye, Rusya ile ortak nükleer santral işine girdiğinde Batı’dan gelen en sert kritik, “
arkasından ne gelecek
, nükleer silah mı yapacaksınız” mealindeki saldırılardı.
Şimdi nükleer enerji politikalarımıza ABD’yi kattığımızda bu seçenek ortadan kalkmış oluyor…
ABD, TÜRKİYE’Yİ FABRİKA AYARLARINA MI ÇAĞIRIYOR?
Ziyaret süresince gelişen başka olaylar da var; örneğin, Rusya’nın NATO ülkelerinin hava sahalarına yönelik ihlallerinin üst düzeye çıktığı bir dönemde Türk Hava Kuvvetleri’ne ait havadan ihbar kontrol uçağının (AWACS) NATO Güvence Tedbirleri kapsamında Litvanya’da görev yapması…
Bunlara bakarak bir çok uzmanın, “
ABD Türkiye’yi, Rusya ve Çin politikalarına uygun çizgiye çekmek istiyor
” yorumlarında bulunması doğal. Ankara “
nötr
” siyasetini değiştirecek mi zamanla göreceğiz. Yoksa ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi kendi kulvarlarına, kapsama alanlarına almak istedikleri zaten belli…
Sadece
Richard Moore
’un başında bulunduğu
İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6
’e vedasını ve ‘
Sessiz Kurye
’ isimli ajan devşirme programının tanıtımını neden İstanbul’da yaptığına baktığınızda dahi durum anlaşılır.
Bir ürünün ‘lansmanını’ nerede yapıyorsanız, müşteri hedef kitleniz de o bölgedir
. Ve, Londra’nın Rusya politikasını biliyorsanız, ‘kime karşı’ diye de sormazsınız…
ABD’NİN VADELİ VAATLERİ ÇOK FAZLA DEĞİŞKENE BAĞLI…
Diğer konulara da bakalım…
Beyaz Saray’da
İsrail-Filistin
başlığı, Birleşmiş Milletler marjında yapılan Gazze Toplantısı’nda konuşulduğu için sınırlı ele alındı ve anılan kısım da onunla ilgiliydi. Sızanlara bakarsanız, dosyaya ilk kez somut, maddelendirilmiş bir planın eklendiği anlaşılıyor. ‘Sonuçlarını kısa süre içinde göreceğiz’ intibaını verdiler…
F-35 ve F-16’lar
üzerinde çok konuşuldu. ‘İlki kolay ikincisi zor’ dendi. Ama Büyükelçi Barrack ve Trump’ın söylediklerine bakarsanız yılbaşına kadar F-35’ler içinde kapı açılacak. Merakla izleyeceğiz!
Amerikan tarafı,
Suriye ve SDG/PKK
kaleminde de yine yıl başına kadar gelişme vaadediyor. Bu da çok tartışıldı. Nedir, nasıldır, yine bekleyeceğiz…
Nihayet ve önemli, Türkiye’nin ekonomik beklentilerinin de ABD’yle ilişkilerimizde yer tutması. Fakat karşılığında jeopolitik, stratejik duruşumuza yönelik talepleri var ise, yine dikkatli olmak gerekiyor…
Sonuç olarak, ABD ziyaretinin yorgunluğu geçtiğinde soğukkanlı bir alış-veriş hesabı yapılacaktır.
Washington tarafının sundukları vadeli ve çok sayıda değişkene bağlı görünüyor.
Bu illa kötü demek değil ama temkin nasihat ediyor. Türkiye’nin masaya koydukları daha belirgin. Hatta işte enerji ve savunma gibi başlıklarda imzaya açık adımlar gördük.
UÇAKTA KONUŞULMAYANLAR VE BAHÇELİ’NİN TEKRARLANAN TEKLİFİ…
Cumhurbaşkanı’nın Amerika dönüşü uçaktaki gazetecilerle yaptığı söyleşiyi okuduysanız, “hijyen” bir hava solursunuz. Bir metin sadece içerdikleriyle değil, “eksikleriyle” de irdelenmelidir. Uçaklar, enerji, hatta Suriye konularının ya hiç konuşulmaması ya da sınırlı yer bulması, iki tarafın “çok iyiydi” diye tarif ettiği buluşmada “bir gariplik var” hissi uyandırabilir sizde…
Uyandırmasın.
İş o ki, Türkiye bu kadar sıcak kucaklaşmanın kritik konularında, “
ABD yapsın hele söylediklerini, bir görelim, ondan sonra bakarız
” düşüncesinde. Belli ki ziyaretin yarattığı büyüleyici atmosfere kapılınmamış. Çok yerinde. Güven hissi pratikte gerçekleşince kazanılır.
Son olarak, ziyaretin bitiminde Sayın
Devlet Bahçeli
’den tekraren gelen ‘
Rusya-Çin-Türkiye üçgeni
’ teklifi çok önemli. Ziyaret başlarken taktik gibi görülen bu çıkışı ve özneye NATO’yu koymasını demek daha ciddi ele almalıyız.


