Ukrayna’da “Kartaca Barışı” olmamalı Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Sernur Yassıkaya / Gazeteci
Alaska’da 15 Ağustos 2025’te ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen zirve, üç yıldır devam eden Ukrayna Savaşı’nda önemli bir diplomatik dönüm noktası olarak görülüyor. Bu toplantı, çatışmanın sona erdirilmesine dair uluslararası alanda artan barış umutlarını tetikledi. Ardından 18 Ağustos’ta Beyaz Saray’da düzenlenen ABD-Ukrayna-Avrupa Zirvesi’nde ise Kiev’e sağlanacak güvenlik garantileri ve karşılıklı tavizlerin, kalıcı bir barışın sağlanabilmesinin ön koşullarından biri olduğu vurgulandı. Bu gelişmeler, savaşın tarafları arasında sürdürülebilir bir uzlaşmanın mümkün olabileceğine dair olumlu sinyaller olarak değerlendiriliyor. Ancak, barış umutlarının gerçekleşmesinin önünde halen önemli engeller bulunuyor. Bu engellerin başında ise tarafların “maksimalist” taleplerle sahada ve diplomatik alanda üstünlük sağlamaya çalışması geliyor. Rusya’nın tüm Donbas bölgesini ve şu an elinde tuttuğu Ukrayna topraklarının tamamında egemenliğinin tanınmasını istemesi bu taleplerin başında geliyor. Hakeza Ukrayna’nın da NATO’ya üyelik gibi Moskova tarafından doğrudan tehdit olarak görülen talebi de… Bu yaklaşımlar, barış görüşmelerini zora sokmakta ve hatta daha büyük bir çatışmanın fitilini ateşleyebilecek riskler barındırmakta.
MAKSİMALİST TALEPLERİN BEDELİ
Tarihten alınacak en önemli derslerden biri, savaş sonrası düzenlemelerde adil olmayan şartların uzun vadede daha büyük krizlere yol açmasıdır. Bu bağlamda iki tarihsel örnek özellikle önemlidir: Roma İmparatorluğu’nun Kartaca devletini tarihten silmesiyle sonuçlanan ve Kartaca Barışı olarak bilinen süreç, savaşın bitiminden sonra Roma’nın sert ve acımasız şartlarla Kartaca’yı tamamen ortadan kaldırmasını temsil eder. Bu maksimalist yaklaşım, Roma’nın uzun vadede karşılaşacağı direnç ve karmaşık sonuçların habercisi olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 1919 tarihli Versay Antlaşması, Almanya’yı ağır mali yükümlülükler ve siyasi kısıtlamalar altında bırakmıştır. Bu adil olmayan ağır şartlar, Nazi rejiminin yükselişine zemin hazırlamış ve İkinci Dünya Savaşı gibi çok daha yıkıcı bir çatışmanın fitilini ateşlemiştir. İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes, Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Versay Anlaşmasını bu nedenle Kartaca Anlaşmasına benzetmiş ve uyarılarda bulunmuştur. Ancak dönemin liderleri zafer sarhoşluğu içinde Almanya’yı cezalandıracak maksimalist taleplerinden vazgeçmemiştir. Halbuki kalıcı barışın en önemli unsurlarından biri dengeli, karşı tarafın onurunu kırmayacak bir yoldan geçmektedir.
JUS POST BELLUM İLKESİ
Savaş sonrası barış süreçlerinin başarılı olması için jus post bellum yani “savaş sonrası adalet” ilkesi kritik önem taşır. Bu ilke, savaş sonrasında dengeli, adil ve sürdürülebilir şartların tesis edilmesini öngörür. Ukrayna-Rusya çatışmasında da benzer bir yaklaşımın benimsenmesi, bölgenin uzun vadeli istikrarı ve küresel barış için elzemdir. Tarafların, zafer ya da yenilgi odaklı, aşırı taleplerle barış görüşmelerini çıkmaza sürüklemeleri, savaşın uzamasına ya da daha geniş çaplı bir çatışmaya yol açabilir. Dengeli bir barış anlaşması, her iki tarafın da temel güvenlik kaygılarını göz önünde bulundurarak, yeniden inşa ve uzlaşı süreçlerini mümkün kılmalıdır.
TÜRKİYE’NİN “ADİL BARIŞ”TA ROLÜ
Ukrayna-Rusya savaşında adil ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için taraflar arasındaki çatışmaların sona erdirilmesinin yanı sıra, insani yardımların ve ekonomik iş birliğinin devam ettirilmesi de kritik öneme sahiptir.
Bu noktada, Türkiye’nin arabuluculuğunda sağlanan Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması, bölgesel ve küresel barış dinamikleri açısından oldukça değerli bir örnek teşkil etmektedir. Türkiye’nin Alaska ve Washington Zirvelerinin ardından barış görüşmelerinin yapılacağı noktalardan en güveniliri olarak öne çıkmasının sebebi de, son üç yıldır diplomatik çerçevede üstlendiği tutarlı, hakkaniyetli ve yapıcı rolü olduğu söylenebilir.
TAHIL KORİDORU ANLAŞMASININ BARIŞA KATKISI
2022 yılında imzalanan bu anlaşma ile Rusya ve Ukrayna arasında, Karadeniz üzerinden tahıl ihracatının güvenli şekilde yapılması sağlanmış; böylece hem küresel gıda krizinin önüne geçilmiş hem de taraflar arasında kırılgan da olsa bir diyaloğun tesisine zemin hazırlanmıştır. Türkiye, bu süreçte arabulucu rolü üstlenerek taraflar arasındaki güvenlik endişelerini dikkate alan ve karşılıklı çıkarları gözeten dengeli bir çözüm modeli sunmuştur. Anlaşma, savaşın ekonomik etkilerini hafifletmiş ve milyonlarca insanın temel gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına olanak sağlamıştır. Bu, bölgedeki insani krizin derinleşmesini engellemiş ve barış sürecine olumlu katkı yapmıştır. Türkiye’nin güvenli koridorun sağlanmasındaki rolü, tarafların birbirine karşı olan güvenini artırmış, dolayısıyla taraflar arasında adil şartlarda bir uzlaşma için altyapı oluşturmuştur. Türkiye, bu anlaşmayla hem NATO hem de Rusya ile dengeli bir ilişki yürütmüş, böylece çatışmanın uluslararası boyutunun çözümünde yapıcı bir aktör olmuştur.
YENİ ÇATIŞMALARA ZEMİN HAZIRLANMASIN
ABD-Rusya ve ABD-Ukrayna-Avrupa Zirveleri, uluslararası diplomasinin aktif bir şekilde devreye girdiğinin göstergesi ve barış için önemli bir fırsattır. Ancak, tarihsel deneyimler ve mevcut gelişmeler, barış sürecinin başarısının tarafların maksimalist taleplerden kaçınmasına, gerçekçi ve karşılıklı güvene dayalı güvenlik garantilerinin oluşturulmasına bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Taraflar, karşılıklı güvenlik endişelerini gidermeye yönelik somut adımlar atmalı, aşırı taleplerden vazgeçmelidir. Uluslararası toplum, özellikle ABD ve Avrupa, güvenlik garantilerinde somut destek sağlayarak Kiev ile Moskova arasında dengeyi desteklemelidir. Barış anlaşması, sadece savaşın sona erdirilmesi değil, bölgenin yeniden inşası ve uzlaşı süreçlerini içermelidir. Adil ve sürdürülebilir barış için taraflar arasında diyalog kanalları sürekli açık tutulmalı, olası krizler önceden önlenmelidir.
Aksi takdirde, Kartaca Barışı ve Versay Antlaşması örneklerinde görüldüğü gibi, sert ve adaletsiz barış şartları yeni çatışmalara zemin hazırlayabilir ve uluslararası barış büyük bir risk altına girebilir.


