Uyuşturucu ile mücadelede hukuk bize yardım edebilir mi? İsmail Kılıçarslan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Soruya hemen cevap vereyim: Kesinlikle evet ve kesinlikle hayır.
Cumartesi gün dünyada ve Türkiye’de uyuşturucu gerçeği ile ilgili genel bir girizgâh sayılabilecek yazımı yazınca ilk etkileşim Adalet Bakanlığı’nın bence fişek gibi çalışan iletişim ekibinden geldi. İlgili arkadaşlar “Ceza hukukunda yapılan değişikliklerden haberdarsınız değil mi?” diye sordular.
Sizi de haberdar edeyim madem. Adalet Bakanlığı oldukça sert değişiklikler yaptı uyuşturucu ile mücadele konusunda. Uyuşturucu kaçakçılığının cezası 20 ila 30 yıla, uyuşturucu ticaretinin cezası 10 ila 20 yıla çıkarıldı. Uyuşturucu satılan çocuksa uyuşturucu satan taraf 15 yıldan az ceza almayacak. Uyuşturucu satan ekip 3 ve daha fazla kişiyse ceza yarı oranda, örgütse tam oranda artırılacak. Uyuşturucu ile ilgili diğer cezalar da benzer oranlarda artırıldı.
Bu cezalar uyuşturucunun alımını, satımını ve kullanımını belli oranda azaltabilir mi? Belki biraz. Görüyorsunuzdur belki... Uyuşturucu kullanımının yaygın olduğu mahallelerde bazıları uyuşturucu satıcılarının kolunu bacağını kırıyor. Üzülerek söylemek zorundayım ki hukuki düzenlemeden daha etkili bir mücadele yöntemi gibi duruyor bu yöntem. Türkiye gibi idam cezası olmayan, hapishane koşullarının çok rahat olduğu bir ülkede “yatar ceza”yı ne kadar artırırsanız artırın uyuşturucu ekonomisi için bu “kabul edilebilir zayiat” olarak geçer kayda. Yağlı urgan söz konusu değilse, uyuşturucu satan hayvan, “kasten adam öldürmek”ten yargılanıp idam edilmeyecekse cezaları ömür boyu bile yapsanız bu mücadelede başarının gelmesi zor.
Yineliyorum. Adalet Bakanlığı çok iyi bir şey yapmıştır cezaları artırmakla ancak bunun uyuşturucu ile mücadelede çok büyük işlevler görmeyeceğini eminim onlar da biliyorlardır.
Gelelim işin diğer kısmına.
Adalet Bakanlığı, çok önemli bir düzenlemeyi daha hayata geçirmiş durumda. Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımından ceza alanların tedavi ve rehabilitasyon programlarına katılmasını zorunlu hale getirdi. Diğer yandan bu programların uygulandığı müstakil ceza ve infaz kurumları da açılıyor artık Türkiye’de.
Peki bu işe yarar mı? Kesinlikle evet.
Kesinlikle evet ama burada da uygulanacak tedavi ve rehabilitasyon programının niteliğini konuşmamız şart.
Özellikle Tiktok benzeri sosyal medya platformlarında eski-yeni bağımlıların pek çok söyleşisine denk geliyorum. Bu insanları bağımlı kılan ve bağımlılıktan kurtulamamalarını sağlayan iki ortak husus var: Amaçsızlık ve inançsızlık.
Tedavi ve rehabilitasyon sürecinde bu insanlara bir amaç, bir de inanç vermek şartı çıkıyor ortaya.
Amaç malum. Bu insanları “dünyada kapladıkları yere dair bir motivasyon sahibi” yaparak o derin değersizlik hissiyle mücadele etmelerini sağlamak gerekir. İş midir bu? Bazen evet. Aşk mıdır? Bazen evet. Kitap okumak mıdır? Bazen evet. Herkes için değil, her biri için bir amaç tanımlamak şart.
İnanç meselesine gelince. İşin burasında “bağımlıları namazında-niyazında dindar insanlar haline getirelim” demiyorum. Gerçi inanılmaz işe yarayan bir yöntem bu, orası da ayrı.
Bu insanlara “hastalığın geçti, ilaçlarını kullanırsan normal hayatına devam edebilirsin” inancını temin etmekten söz ediyorum. “İlaç” derken de gündelik rutinini değiştirebileceği bir ortam temin etmekten bahis açıyorum.
Yani toplamda şu: Tedavi ve rehabilitasyonun niteliğinin artması, cezanın artmasından çok daha etkili bir yöntem olarak duruyor karşımızda.
Bir de tabii, uyuşturucuya özendirme işini de konuşmamız gerekiyor. Onu da sıradaki yazıda konuşalım inşallah. Çünkü 2 milyon uyuşturucu kullanıcısından söz ettiğimiz bir ülkede, her birimizin çevresinde en az bir bağımlı var demektir. Bu korkunç gerçeği yok sayamayız. Her birimize düşen ödevler var.


