Uyuyan Güzel ailemden bana miras Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Rus bale sahnesinin en büyük prodüksiyonlarından biri olan ve ilk kez 1890 yılında St. Petersburg’daki Mariinski Tiyatrosu’nda sahnelenen “Uyuyan Güzel” balesi, Pyotr İlyiç Çaykovski’nin ölümsüz bestesi ve Marius Petipa’nın koreografisiyle Çar III. Aleksandr’ın huzurunda izleyiciyle buluşmuştu. Uyuyan Güzel balesi o günden bugüne tam 135 yıldır seyirciden tam not almaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta ise Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından, Türkiye İş Bankası’nın katkılarıyla düzenlenen 22. Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nde bir kez daha sahnelendi. 25 Ağustos’a kadar devam edecek olan festival süresinde iki kez seyirciyle buluşan Uyuyan Güzel balesini N. Kasatkina ve V. Vasilov Moskova Akademik Klasik Bale Tiyatrosu seyirciyle buluşturdu. Topluluğun başında ise tiyatronun kurucularından Kasatkina ve Vasilov’un oğlu, tiyatronun günümüzdeki sanat yönetmeni ve baş rejisörü Ivan Vasilev bulunuyor.
Fransız yazar Charles Perrault’nun aynı adlı masalından sahneye uyarlanan eser, Prenses Aurora’nın kötü kalpli peri Carabosse tarafından lanetlenip yüzyıllık bir uykuya dalmasını ve bir prensin öpücüğüyle yeniden hayata dönmesini konu alıyor. Festivalin özel gecelerinden birinde Yeni Şafak Pazar olarak biz de oradaydık. N. Kasatkina ve V. Vasilov Moskova Akademik Klasik Bale Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni ve baş rejisörü Ivan Vasilev, Prenses Aurora karakterine hayat veren Daria Makarova ve Prens Désiré’yi canlandıran Artem Khoroshilov ile konuştuk.
Sadece bir prenses hikâyesi değil
N. Kasatkina ve V. Vasilöv Moskova Akademik Klasik Bale Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni ve baş rejisörü Ivan Vasilev “Uyuyan Güzel” balesinin hâlâ büyüsünü korumasının sırrını eserin klasik öğelerindeki kusursuz uyuma bağlıyor. Vasilev “Çaykovski’nin büyüleyici müziği, Petipa’nın zarif koreografisi ve herkesin kendinden bir şey bulabildiği masalsı hikâyenin birleşimi... Romantizm, güç, umut. Bu bale güzelliğe, hayallere ve ışığın karanlığa galip gelmesine adanmış bir övgüdür” diyor. Tarihi bağlamın anlaşılmasının önemine de dikkat çeken Vasilev, eserin ilk sahnelendiği döneme dair şu değerlendirmede bulunuyor: “1890 yılında St. Petersburg’da ‘Uyuyan Güzel’in prömiyeri yapıldığında tiyatro, toplum hayatında çok özel bir yere sahipti. Bu sadece bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda büyük bir kültürel ve sosyal olaydı. Aileler tiyatroya nadiren giderdi; ancak bu etkinlik çok dikkatle hazırlanırdı. Giysi seçimi, loca düzeni, tanışmalar... Her şeyin anlamı vardı. Genç kızlar ve erkekler tiyatroya getirilir, topluma tanıtılır, hatta bazen gelecekteki evlilikler için ilk adımlar atılırdı.” Vasilev “Uyuyan Güzel, o dönemin bir yansımasıdır. Bu bale, hayatın olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi, zarif, anlamlı ve aydınlık dolu bir tasviridir” diye ekliyor. Baleye kattıkları yorumla ilgili olarak da Vasilev “Stili ve yapıyı koruduk ancak duygusal nüanslar ekledik, dramaturjiyi güçlendirdik. Karakterler daha canlı ve hissedilir hale geldi. Prens sadece gelip prensesi öpmüyor; onu arıyor, acı çekiyor, engelleri aşıyor. İyilik ve kötülük daha net psikolojik çizgilerle belirlendi. Bu sadece bir prenses hikâyesi değil, derin bir içsel yolculuk. Seyirciler salondan hafif bir hüzün, hayallere olan inanç, sevme, hissetme ve daha iyi bir insan olma arzusu ile ayrılsınlar isterim” ifadelerini kullanıyor.
Annem ve babamın emeğini hâlâ yaşatıyorum
Vasilev için bu yapımı sahnelemek kişisel bir anlam da taşıyor. Sanatçı, annesi Natalya Kasatkina ve babası Vladimir Vasilöv’un mirasını yaşatmanın kendisi için büyük bir sorumluluk ve gurur olduğunu söylüyor. Vasilev “Tiyatro ortamında büyüdüm; prova salonlarında, sahne arkasında. Sanatla tanışmamı sağlayan ve bana rehberlik eden kişiler annem ve babam, Natalya Kasatkina ile Vladimir Vasilöv oldu. Onların yorumları, estetik anlayışları ve baleye olan yaklaşımları benim içsel yolculuğumun bir parçası haline geldi” diyor. Aile mirasını sahneye taşımayı sadece profesyonel bir görev değil, aynı zamanda derin bir duygusal bağ olarak gören Vasilev, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu sadece bir koreografi restorasyonu değil, geçmişle bir diyalog kuruyorum. Onlara şöyle demek için bir fırsat: ‘Emeğiniz yaşıyor, ilham veriyor, hâlâ gerekli.’ Seyircilerin, onların estetiğiyle yaratılmış bir esere nasıl tepki verdiğini gördüğüm her an büyük mutluluk duyuyorum.”
Aurora genç prensesten zarif kraliçeye dönüşüyor
Prenses Aurora’yı canlandıran Daria Makarova, Aurora rolünün teknik açıdan çok zor ve gelişim süreci bakımından ilgi çekici olduğunu ifade ediyor. Makarova, “Aurora karakteri, birinci perdede genç bir prenses olarak sahneye çıkıyor, ikinci perdede hayal gibi ulaşılması zor bir görüntüye dönüşüyor, üçüncü perdede ise mutluluğunu bulmuş zarif bir kraliçe olarak seyircinin karşısına çıkıyor” sözleriyle canlandırdığı karakteri anlatıyor. Hazırlık sürecinde farklı versiyonların video kayıtlarını izlediğini söyleyen Makarova, özellikle Rus balerinler İrina Kolpakova, Alla Sizova ve Larisa Lejhnina’nın performanslarının üzerinde derin etkisi olduğunu söylüyor.
Prens sadece romantik bir kahraman değil
Prens Désiré’yi canlandıran Artem Khoroshilov ise karakterin sadece klasik bir romantik kahraman olmadığını vurguluyor. Khoroshilov “Prens Désiré’nin hikâyesi sadece bir peri masalı değil, aynı zamanda bir içsel uyanıştır” diyerek, saray hayatının gösterişli ama duygusal olarak boş atmosferinden çıkarak gerçek aşkı arayan bir adamın yolculuğunu anlattığını ifade ediyor. Aurora ile karşılaşmasının, “yalnızca prensesin değil, Prens’in de ruhunun uyanışı” olduğunu belirtiyor. Khoroshilov “Gerçek duyguların zamanın ötesine geçebileceğine ve karşı gelebileceğine inanıyorum” diyor. Khoroshilov Prens’in, Aurora’yı yalnızca öpücükle uyandırmadığını, aynı zamanda aşkını ispatlamak için zorlu bir yolculuktan geçtiğini aktarıyor. Rolü canlandırırken seyirciye Prens’in değişimini göstermek istediğini söyleyen Khoroshilov “Önce kayıtsız ve hayattan bıkmış bir aristokratken, sonra kararlı ve tutkuyla dolu bir adama dönüşüyor” diyor.


