Yanlış sorudan doğru cevap hasıl olur mu? İsmail Kılıçarslan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
“Nedir?” diye sormuşlar bizim dervişe.
Böyle ne idüğü belirsiz sorulara cevap vermeyi pek sevmez bizim derviş. Yürüdüğü yolu sırlı, esrarlı, -nasıl derler- sofistike zanneden akıl ve kalp kumkumalarından pek hazzetmez. Çünkü yolun sırlı, esrarlı olmadığını bilir.
Yol düzdür zira. Yolu çatallı, çapraşık, karışık kılan insanın kibri ve cehlidir.
Sır varsa düzlüktedir. Esrar varsa düzlüktedir.
“Nedir?” diye tekrar sormuşlar suskunlaşan dervişe. “Estağfurullah” deyip “ilmin cahiller eliyle çoğalmasıdır” demiş ister istemez, “cehalet azaltmakla değil çoğaltmakla olur.”
Haydar-ı kerrar Ali efendimiz “ilim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı” derken şunu kastediyordu belki de. “Ha”nın karnına bir nokta koyarsan “cim”, üstüne bir nokta koyarsan “hı” olur. İlim, noktayı nereye koyacağını bilmektir. Cahil, noktayı nereye koyacağını bilemez. “Ha”nın sağına, soluna nokta koymaya başlar. Çünkü cahil azaltmayı değil çoğaltmayı ilim zanneder. Vay hayıf.
Şarkının “aşk düzlükte yaşanıyor, düzlük tek aşkta” dediği yerdir belki de burası. Bilmenin yegane amacının bilmek olduğunu düşünen cahiller ne bilsin azaltmayı.
“Nedir?” diye tekrar sormuşlar dalgınlaşan dervişe.
“Nasıldır diye sormanın suyu mu çıktı?” diye cevap vermiş bu kez ve çözülmüş dili “sağda solda sırrı çözmüş gibi konuşup duran, gevezelik eden zevat görür oldum. İbn Arabi’den istinbat ediyor da onun secdeden başını kaldırmayan bir ademoğlu olduğunu dalgınlıkla ıskalıyor. ‘Hali olmayanın kâli olmaz’ lafını bile esrarlı sayan var. Derviş olmasam ‘lan ne esrarı?’ der geçerim. Hali bile olağanüstü sayan var. Yok efendi yok. Hal dediğin basittir. Alın secde görecek, dil lafız diyecek, cebinde akrep olmayacak, davranışın emredildiğin gibi dosdoğru olacak. Düzlük budur. Aşk bu düzlükte, düzlük de tek aşktadır. Noktayı buraya koymadın mı olmaz. Noktayı buraya koymadın mı istersen bir cümleden yüz bin anlam istinbat et, faydası yok. Onat fehmeyle ki Allah’ın Resulü “faydasız ilimden Allah’a sığınırım” derken ne söylemektedir? O ne söylemekte, senin azgın nefsin ne anlamaktadır? ‘Kalbin ikiyi inkar etmesi’ ilimle mi olur sanırsın? Dur. Düşme bu tuzağa. Kalbin ikiyi inkar etmesi elbette ve sadece ilimle olur. Amma noktayı nereye koyacağını bileceğin bir ilimle.”
Şaire “dört kitabın manisi gizlice bir eliftte / be demen siz bana, be deyicek azaram” dedirtenin ne olduğunu bir anlasak, ah bir anlasak ne sır kalacak, ne esrar kalacak, sadece düzlük, uçsuz bucaksız bir düzlük olacak.
Neyse. Bir şey anlatacaktım ben size.
Endülüslerden bir Endülüs’te, ariflerden bir arife bir köle hediye etmişler. Güçlü, kuvvetli, yakışıklı bir adem imiş.
Arif, adını sormuş köleye. Köle “efendim, ben köleyim. Kölenin adı olmaz. Siz beni hangi isimle çağırırsanız benim adım odur” demiş.
“Peki” demiş bu sefer arif, “ne yer ne içersin?” Köle cevap vermiş: “Efendim ne yiyip ne içmemi uygun görürse onu yer içerim.”
Tekrar sormuş arif “peki ne iş yaparsın?” Köle şöyle demiş: “Efendim bana ne iş uygun görürse onu yaparım. Kölenin işi çalışmaktır.”
Arif, bu ilginç cevaplara şaşırmış biraz. “O halde sana son bir sualim var” demiş, “paran pulun var mıdır?” Köle şöyle cevap vermiş: “Kölenin parası olur mu efendim? Param, pulum, servetim, neyim varsa efendimindir.”
Arif, kendi haline ah vah ederek azat etmiş oracıkta köleyi. Haberi alan tanıdıklar köleyi niye azat ettiğini sormuşlar arife. O da “köle olan ben, özgür olan o idi de ondan” diye cevap verip eklemiş: “O kölenin yarısı kadar kul olabilsem vallahi cehennem bana haram olur.”
Allah. Eyvallah.


