Yerel yönetim sistemindeki düğümler nasıl çözülür? Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Dr. Burak Kaplan / Yerel Yönetimler ve Kent Politikaları Uzmanı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı açıklamalar, Türkiye’de yerel yönetim sisteminin yeniden yapılandırılacağına dair güçlü sinyaller içermektedir. Açıklamalarda büyükşehir sistemi ile ilçe belediyeleri arasındaki ilişkiler, mülki idarenin rolü, mali yapıdaki zafiyetler ve terörle bağlantılı belediye yönetimleri gibi çok boyutlu sorunlara dikkat çekilmiştir. Bu çerçevede Türkiye’nin yerel yönetim yapısının mevcut işleyişi eleştirel biçimde gözden geçirilmeli, daha etkili ve şeffaf bir modele yönelinmelidir.
BÜROKRATİK YOĞUNLAŞMA
Anayasa’nın 127. maddesine göre yerel yönetimler; il, belediye ve köy halkının ortak ihtiyaçlarını karşılamakla görevli, seçimle işbaşına gelen kamu tüzel kişilikleridir. Bu tüzel kişilik yerel halkın ortak ihtiyaçlarını üç ana organ marifetiyle yerine getirmektedir. Bunlar belediye başkanı, belediye meclisi ve belediye encümeni olarak teşkilatlanmıştır. Bu üç organın kendi aralarındaki ilişkide bazı yapısal sorunlar söz konusudur. Örnek vermek gerekirse belediye encümeninin stratejik plân ve yıllık çalışma programı ile bütçe ve kesin hesabı inceleyip belediye meclisine görüş bildirmek gibi bir görevi bulunmaktadır.
Bu görüş doğrultusunda ise belediye meclisi stratejik plân ile yatırım ve çalışma programlarını, belediye faaliyetlerinin ve personelinin performans ölçütlerini görüşerek kabul etmektedir. Ancak belediye encümenini ve belediye meclisini oluşturan üyeler aynı kişiler olabilmektedir. Dolayısıyla bir belediye encümeni aynı zamanda da belediye meclisi üyesi olarak stratejik plan, yıllık çalışma programı, bütçe ve kesin hakkında ortaya koyduğu kendi görüşünü onaylayabilmektedir. Özellikle, encümen bazı bütçe uygulamalarını ve ihaleleri yürütürken, meclisin bu kararlar üzerinde yeterli bilgilendirme olmadan karar alma zorunluluğu doğmaktadır.
Ayrıca belediye meclisleri hem karar organı hem de denetim yetkisine sahip olsa da bu denetim çoğu zaman siyasi zeminde yapılmakta, teknik içerikten uzak kalmaktadır. Diğer yandan belediye başkanları yasal olarak geniş yetkilere sahiptir. Personel atamalarından yatırım önceliklerine kadar birçok konuda tek başlarına karar alabilmektedir. Bu durum, özellikle siyasi partiler arası farklılıklar olduğunda yönetim krizlerine yol açmakta; yerel düzeyde yeni bir merkezileşme ve bürokratik yoğunlaşmayı beraberinde getirmektedir.
YETKİLER BÜYÜDÜKÇE SORUNLAR DERİNLEŞİYOR
Türkiye’de belediye yapısı, büyükşehir olan ve olmayan iller şeklinde ikiye ayrılmaktadır. 6360 Sayılı Kanun ile 30 il büyükşehir statüsüne geçmiş, bu illerde il özel idareleri kaldırılmıştır. Bu model, hizmetlerin bütüncül biçimde planlanmasını amaçlasa da uygulamada ciddi sorunlar doğurmuştur. Büyükşehir belediyeleri; ulaşım, çevre, altyapı gibi alanlarda güçlü kaynaklara ve daha geniş yetkilere sahiptir. Raylı sistemlerden atık yönetimine kadar birçok alanda merkezi nitelikli hizmet sunmaktadır. Mali olarak da daha avantajlıdırlar. Vergi tabanları geniş, merkezi bütçeden aldıkları pay yüksektir. Buna karşın büyükşehir olmayan illerdeki belediyeler daha sınırlı kaynaklarla hizmet üretmeye çalışmaktadır. Büyükşehir belediyeleri ilin tamamında stratejik plan ve nazım imar planı yapmakla yükümlüdür. Bu durum teorik olarak koordinasyonu artırsa da ilçe belediyeleriyle yetki paylaşımı net belirlenmediği için pratikte sorunlar doğurmaktadır.
YETKİ PAYLAŞIMI: BELİRSİZLİK, ÇAKIŞMA VE SİYASİ GERİLİM
5216 Sayılı Kanun’a göre büyükşehir belediyeleri, makro düzeyde hizmetlerden; ilçe belediyeleri ise mahalle ölçeğindeki mikro hizmetlerden sorumludur. Ancak birçok alanda bu görev dağılımı net çizilmemiştir. Örneğin bir yolun bakımından hangi belediyenin sorumlu olduğu, “ana arter” tanımına göre değişmekte; bu da yerel düzeyde sürekli ihtilaflara neden olmaktadır.
İmar uygulamaları da hem büyükşehir hem ilçe belediyelerinin yetki alanına girdiği için planlarda çakışmalar, onay gecikmeleri yaşanmaktadır. Vatandaşların hangi hizmet için hangi belediyeye başvuracağını bilememesi, yönetişimde karmaşaya ve memnuniyetsizliğe neden olmaktadır. Siyasi farklılıklar ise bu yapıyı daha da karmaşıklaştırmaktadır. Farklı partilere mensup belediyeler arasında yetki çekişmesi hizmet sunumunu yavaşlatmakta; bazı ilçe belediyeleri büyükşehir yatırımlarından adil olarak yararlanmamaktadır.
YENİDEN YAPILANDIRMA İÇİN BAZI ÖNERİLER
Hangi hizmetin hangi düzeyde hangi belediye tarafından yürütüleceği açıkça yasal zemine oturtulmalıdır. Böylece görev çakışmaları ve kaynak israfı engellenebilir. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasında düzenli veri paylaşımı, ortak hizmet planlaması ve ihtilaf çözüm kurulları kurulmalıdır. Etik ilkelere dayalı idari düzenlemelerle hizmetlerin partiler üstü biçimde yürütülmesi güvence altına alınmalıdır. İlçe belediyelerine kaynak aktarımında performansa ve nesnel kriterlere dayalı modeller kullanılmalı; böylece yerel eşitlik güçlendirilmelidir.
Sonuç olarak Türkiye’de yerel yönetimlerin daha etkin, şeffaf ve katılımcı hale gelmesi hem demokrasi kalitesi hem de vatandaş memnuniyeti açısından büyük önem taşımaktadır. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki yetki belirsizlikleri giderilmeli; iş birliğine dayalı hesap verebilir bir yönetim anlayışı geliştirilmelidir. Aksi halde yerel yönetimler, demokrasiye katkı sunmak yerine, merkezileşmiş bir bürokrasinin yeniden üretildiği alanlara dönüşme riski taşımaktadır.


