Zorunlu eğitim niçin hedefte?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Eğitimci Necip Vardal ile önemli eğitim problemlerimizi konuştuk.
4 + 4 + 4 kesintili 12 yıllık zorunlu eğitimin yasallaşma sürecinde neler tartışılıyordu?
Türkiye’de eğitimin sermaye gruplarının ihtiyaçlarına göre düzenleme politikası 1980’lı yıllara kadar gitse de asıl kırılma noktası AKP hükümetinin, zorunlu eğitimin süresini arttırma bahanesiyle, temel eğitimi 4+4+4 şeklinde kademelendirerek, eğitim sistemini kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirmek için yaptığı yasa değişikliğidir. 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren yürürlüğe giren 4+4+4 kademeli eğitim uygulaması, toplumun ve gelecek kuşakların bizzat eğitim sistemi üzerinden ve AKP’nin belirlediği kurallar etrafında yeniden şekillendirilmesini öngörmüştür. Temel amaç ise ucuz ve itaatkâr işgücünün yetiştirilmesidir.Tıpkı Bugünkü olduğu gibi o dönemde de bir kişi bir kısım yandaş yapılar 8 yıllık zorunlu eğitimin kaldırılması için çaba içindeydiler. Bu çaba “4+4+4 egitim sistemi modeli, vesayetçi zihniyetin egitim sistemindeki son kalintisi konumundaki sekiz yillik kesintisiz zorunlu ilkögretim uygulamasini sona erdirmeyi amaçlayan önergemiz çerçevesinde alinan sura kararina dayanmaktadir.” Şeklin de ifade edilmekteydi. Bir çeşit eğitimi kendi arka bahçeleri haline getirme haliydi.Zorunlu eğitimin kendi içinde kademelendirilerek 12 yıla çıkarılması girişimleri, başta sendikamız Eğitim Sen olmak üzere, eğitim bilimciler, üniversitelerin eğitim fakülteleri ve toplumun geniş kesiminin bütün itirazlara rağmen yasallaşarak 2012-2013 eğitim öğretim yılı itibarıyle yürürlüğe sokuldu. AKP hükümeti, zorunlu eğitimin süresini arttırma bahanesiyle, temel eğitimi 4+4+4 şeklinde kademelendirerek, eğitim sistemini kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirmek için en önemli adımı atmıştır.

Zorunlu eğitimin kısaltılması tartışması gündeme nasıl geldi? Bu tartışmalar hangi ihtiyacın ürünü?
Milli Eğitim Bakanı bir televizyon programında, 4 + 4+ 4 zorunlu eğitim sistemi ile ilgili değişiklik yapılıp yapılmayacağı sorusuna verdiği yanıtta; 28 Şubat sürecinin yaşandığı yıllarda Türkiye'deki okullaşma, eğitimde geçirilen ortalama süre ve okullaşma oranlarının OECD ortalamasının altında olduğunu, 12 yıllık zorunlu eğitimle Türkiye'yi bu ortalamaların üzerine çıkaracak tedbirler alındığını, Şimdi gelinen noktada 12 yıllık zorunlu eğitimle ilgili artık ortalama okullaşma süreleri, okulda geçirilen süreler itibarıyla OECD ortalamalarının üzerine çıkmış durumda olduğumuzu ifade etmiştir. Dünya ortalamasının üstüne çıkıldığına göre zorunlu eğitim süresinin tekrar tartışılabileceğini söylemekte ve kamuoyunda tartışıldıktan sonra da adım atacaklarını ifade etmektedir. 2024 yılı verilerine göre ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Bu oran ile Avrupa ülkeleri arasında ortalama eğitim süresi en düşük 5 ülke arasındayız.
Zorunlu eğitimle ilgili değişiklik tartışmasının gerekçesi elbette ortalama eğitim süresi değildir.
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci, 2024 Ekim ayında "Doğrudan ilişkili olan bir başka husus da 4+4+4 sisteminin son 4 yılı. Bu son 4 yılı da yeniden ele almamız gerektiği şüphesiz aşikardır" dedikten sonra yol haritasının ne kadar planlı bir biçimde hayata geçirildiğini görüyoruz. Şubat ayında Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, İstanbul Medeniyet Enstitüsü, İnsan Vakfı’nın hazırladığı çalıştay raporunda lisenin zorunlu eğitim kapsamından çıkarılmasını istiyor. Nisan ayında Eğitim-Bir-Sen genel sekreteri, zorunlu lise eğitiminin gençlerin hayata atılmalarını, aile kurmalarını, çocuk sahibi olmalarını geciktirdiğini ileri sürüyor. MÜSİAD başkanı B. Özdemir, 12 yıllık kesintisiz eğitimin ülkeye faydası olmadığını, tüm bireyleri aynı kalıba soktuğunu, ara eleman bulamadıklarını, gençlerin işgücüne daha erken katılmasını sağlamak için zorunlu eğitim süresinin kısaltılması gerektiğini ifade ediyor. Ve sonrasında Eğitim-Bir-Sen başkanı A. Yalçın da kimlerle yapıldığını bilmediğimiz bir “saha çalışması”na dayanarak, zorunlu eğitimin son 4 yılının yeniden ele alınmasına dair bir talebin ortaya çıktığını, bu doğrultuda 2+2 ve 3+1 modellerinin uygulanabileceğini, böylece lise eğitiminin 2 ya da 3 yılla sınırlanabileceğini ifade ederek plan hayata geçiriliyor. Tüm bu tartışmalar sürerken Milli Eğitim Bakanı da ara ara basına verdiği demeçlerde kamuoyundaki tartışmaları izlediklerini, kamuoyunda bir talep olursa, kendilerinin de ilgili birimlerle beraber oturup değerlendireceklerini ifade ediyor. Neredeyse süreç 13 yıl önceki gibi işletiliyor. Sermaye ve İslamcı örgütlenmeler üzerinden kamuoyu oluşturulup, oradan Milli eğitim Şurasında karara dönüştürülüp kanunlaşması sağlanacak.
4+4+4 eğitim sisteminin uygulandığı yıldan bu güne kadar sermayenin ve İslamcı yapıların beklentileri karşılanmamış olacak ki yeni bir tartışma başlatılıyor. Bu tartışmaların üç ayağı var Bunlardan biri, eğitimin devlet için büyük masraf olduğu ifadeleri ile eğitimin artık hak olmaktan çıkarılacağı, parayla satın alınan meta haline getirileceği açıklaması, bir diğeri eğitimin temel amacının piyasa için çocukları erken, ucuz iş gücü haline getirilmesinin hedeflenmesi, Üçüncüsü ise karma eğitimin kaldırılması ve evlilik yaşının düşürülmesinin gerektiği açıklaması
Zorunlu eğitim niçin hedefte?
İktidar bir rejim inşa etmekte ve bu inşanın en önemli araçlarından biri de eğitim. 12 yıllık kesintili zorunlu eğitim ile bazı adımlar atılsa da (Bir yandan eğitim piyasaya açılarak sermayenin ucuz işgücünü karşılama işlevi görürken diğer yandan eğitimi dinselleştirme faaliyetleri evrim teorisinin kaldırılması, müfredat değişiklikleri, zorunlu seçmeli dersler, protokoller, ÇEDES ve MESEM) bazı gelişmeler sağlansa da tam anlamıyla ne iktidarın ne de sermayenin beklentileri karşılanamamıştır.
Kamuoyunda Proje Okulu olarak bilinen okullarda yapılan işlemler ne anlama geliyor?
2014 yılında 55 okul ile başlayan yıllar içerinde 2000 üzerine çıkan proje okullarına ait MEB Proje Okulları Yönetmeliği 2 Temmuz da yayımlanarak;fiilen sürdürülen ve eğitim sistemini piyasalaştıran uygulamaların yasal çerçevesini oluşturulmuş böylelikle kamusal ve bilimsel eğitimi hedef alınmıştır. Bu yönetmelik eğitim hakkının kullanımındaki eşitsizlikleri derinleştirmekte, öğretmen ve öğrenciler arasında ayrımcılığı kurumsallaştıran, vakıf, özel sektör ve sermaye odaklı kurumları eğitimin asli unsuru haline getiren bir anlayışını yansıtmaktadır. Proje okulları özel program ve özel proje uygulayan okullar olarak ikiye ayrılmış. Yüzde 1’lik dilimden öğrenci alma, yatılılığın esas olduğu, her okulun hamisi olacağı gibi bir dizi düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerden de önce okullarda çalışan öğretmenlerden gelebilecek itirazları önlemek için olsa gerek önlemler, alınmış. Şubat ayında bu okullarda çalışan ve 4 yılını dolduran öğretmenlerin yer değiştirmeleri için kılavuz yayınlanmış. Tercihte bulunan 9.252 öğretmen kendi istekleri dışında hangi kriterlere ve kurala bağlı olduğu bilinmeyen bir şekilde okullarında ki görevlerine son verilerek il ya da ilçe milli eğitim müdürlüklerine atanmıştır.
Asıl kaos 1 Eylül de yaşanacak gibi gözükmektedir. LGS yı kazanan öğrenciler tercihlerini yaptıktan ve okullarına yerleştirildikten sonra “Mevcut proje okullarından proje okulu olarak devam etmeyecek olanlar, ilgili genel müdürlük tarafından bu maddenin yayımı tarihi itibarıyla yapılacak izleme ve değerlendirme sonucuna göre en geç 1/9/2025 tarihine kadar belirlenir.” Hükmü gereği yerleştirildikleri okullar proje okulu olmaktan çıkarılacak.
2025 LGS sonuçlarına ilişkin iddialar ve LGS sınavını hangi düzlemde tartışmalıyız?
2025 LGS sonuçları açıklandıktan sonra 719 öğrencinin sınav birincisi olması sınavla ilgili iddiaların, şaibe olduğuna ilişkin açıklamaların yoğunlaşmasına neden olmuştur. Sınav esnasında soruların PDF’sinin yada görüntülerinin whatsapp guruplarında yayınladığı açıklamalarına Milli Eğitim Bakanı, paylaşımın sınav esnasında yapılmadığı,bu nedenle sınav güvenliği açısından bir sıkıntı söz konusu değil açıklamasını yapmıştır. Bu açıklama kuşkuları gidermemiş, sınavdan çıkan öğrencilerin açıklamaları, öğrencileri sınava hazırlayan kurumların sınavın zorluk derecesine ilişkin açıklamaları , muhalafet milletvekillerinin açıklamaları kuşkuları daha da artırmıştır. Sonuç olarak 29 kişi hakkında soruşturma açılmış. Ölçme ve Değerlencirme Genel Müdürü görevden alınmıştır. Asıl tartışılması gereken konu sınavın kendisidir. Yarattığı sonuçlardır. Bu sınav, çocuklarımızın gelişimini esas alan pedagojik bir araç olmaktan ziyade, rekabetçi ve seçici sistemin ideolojik bir tezahürüdür. LGS yalnızca bir sınav değil, aynı zamanda toplumsal sınıfsal, bölgesel ve kültürel eşitsizliklerin yeniden üretildiği bir mekanizma haline gelmiştir. Elde edilen sınav puanları, öğrencilerin bilgi ve yeteneklerinden çok, ailelerinin ekonomik durumu, yaşadığı yer, gittiği okul ve sosyal çevresinin bir yansımasıdır. Bu nedenle LGS kaldırılmalı, yerine öğrencilerin çok yönlü gelişimini temel alan, yönlendirme ve rehberlik temelli bir yerleştirme sistemi oluşturulmalıdır. Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


