7 Doktorun gözyaşlarına özel muamele Fatma Barbarosoğlu
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Nilay’ın mihmandarlığında, gaz maskesi mecazı eşliğinde, saniyelerin üzerine imzamızı atmaya karar verince, yavaş yavaş Mecburiyet Caddesi’nin dışına çıkmaya başladık. Önce Lalezar’ın amcasının oğlunun düğününe gittik, halay çektik. Kızların fistanına bittik kül olduk. Ne güzel ne estetik kıyafetlerdi. Nilay, ben de istiyorum, diye tutturdu. Lalezar sipariş verdi. Nilay her gün kargodan gelecek mor fistanını bekliyor.
Lalezar bizi bir taziye evine davet etti. Korkmayın, dedi, sıralı ölümdür. Ne demek istediğini çok sonra anladım. Ağlayanlarla ağladık o gün. Gözyaşıma bu kadar özel muamele yapıldığını hatırlamıyorum. Ağlıyorsun, sen de ağlıyorsun, diyorlardı. Doktorlar da ağlar. Kurduğum ilk cümle galiba bu oldu. Doktorlar da ağlar. Da eki ile ne demek istemiştim ki… Ben bile bilmiyorken ne demek istediğimi, duyanlar acaba ne anlamıştı?
Dün hastaneye bir adam geldi. Güvenlik görevlisi olmak için rapor alması gerekiyor. Sorduğum sorulara cevap vermek yerine, sen bana nasıl soru sorarsın makamında, bir sıkımlık canın var Doktor Hanım, dedi. Bir sıkımlık canınlan bunca yiğitsin. Kadınlığındandır yiğitliğin. Bizim burada kadına el kalkmaz. Bir daha geleceğim, iyi düşün hele. Ya verdin bana raporu ya verdin.
Adam gittikten sonra uzun uzun düşündüm. Korkuyu düşündüm. Korkuyu ve korkusuzluğu. İkisi de yok aklımda. Benim aklımda olmayanlar, onların her daim aklında. Her biri kendisini potansiyel terörist olarak gördüğümüzü sanıyor. Bizim nasıl gördüğümüzden daha önemlisi, gençlerin ve çocukların kendilerinin bir gün terörist olacağına, olmak zorunda kalacağına inanması.
Burada bütün korkular “sanmak” kelimesinin arkasında kayıtlı. Oysa bütün bu sorular standart sorular. Ankara’da ya da İstanbul’da, Isparta’da ya da İzmir’de sorulan sorular. Ama orada bu sorulara muhatap olanlar alıngan davranmıyor. Belki soruları yalan yanlış cevaplıyor. Ama alıngan davranıp, sen beni terörist mi sandın, diyerek tehdit etmeye kalkmıyor.
Anlamak için yani hâkime, savcıya, doktora, öğretmene lazım olan “anlamak” için, korkuyu ve korkusuzluğu bilmek gerekiyor.
Korkuyu ve korkusuzluğu düşünürken başka bir adam geldi. Silah ruhsatı alabilmesi için öfkesini test etmem gereken bir adam. Aynı soruları sordum. Biraz önce almış olduğum tehditten dolayı bu defa soruların nasıl algılandığını düşünerek sordum. Yani bir taraftan görmeye çalışıyor, bir taraftan görmeye çalışan kendimi görmeye uğraşıyor, bir taraftan görmeye çalışan kendimin nasıl görüldüğüne odaklanıyordum. Adam hepsine cevap verdi. Kaç yaşındaydı bilmiyorum. (Kimliğinde yazılı olan yaşın gerçek yaş olmayabileceğini daima aklında tutmak zorundasın.) Burada insanların yaşını tahmin edemiyorsun. Hele o dağ köylerinden gelen kadınların, öğrenci evlerinde kalan çocukların yaşını hiç tahmin edemiyorsun. Zamansız bir zamanın içindeler sanki.
Zaman hüzünlü bir masal zamanı.
Bir varmış bin yokmuş. Ve hiç kimseler kerevetine çıkamıyormuş. S. Ç.’nin hikâyesi mesela. Yani biraz önce soru sorduğum adam, adam değil sadece on sekiz yaşını üç ay geçmiş bir delikanlı imiş.
S. Ç.’nin sadece on sekiz yaşında lise öğrencisi olduğunu öğrenince, yüzündeki kederin mihmandarlığında hikâyesine ulaşınca, söyleyen ile dinleyenin kederi birbirine karışınca… Ortaya bir lisan çıkıyor. “Bir lisan bir insan demek” özdeyişindeki lisanın İngilizce ya da Almanca olmadığını idrak ettim, S. Ç.’nin kederli yüzüne bakarken. Bir lisan=bir insan. Evet ama hangi lisan? Kederin lisanı, acının lisanı, yardımın lisanı. S. Ç. altı kardeşin en büyüğü. Annesi sekiz yıl önce doğumda ölmüş. Bebek kurtulmuş. Kardeşim, dedi S. Ç. Garip işte, ölse dahi iyi olacakken yaşayıp anasızlığımızı bize unutturmuyor.
Burada en çok “garip” kelimesi kullanılıyor. Birisi için “Allah’ın garibi işte” dendi mi umudun bitişini haber verdiklerini anlıyorsun. Burada garip kelimesi asla büyük şehirdeki anlamında değil. Gariplik burada coğrafyadan bir armağan. “Çaresizlik” kelimesi hiçbir yerde burada yaşandığı kadar bitimsiz değil.
Bir lisan bir insan. S. Ç.’yi dinlerken bir lisanım olduğunu fark ettim.
Resim kursunu böyle açtım.


