8 Bugün Giravi günü olsun Fatma Barbarosoğlu
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Geçen hafta çok hasta idim. Doktorlar hasta olmaz. Pazartesi günü kırk derece ateşle gittim hastaneye. Akşama kadar hasta baktım. Dert dinledim, dert çektim. Sekreterim Lalezar ertesi gün meyve sıkacağı ve dört kilo portakal ile geldi. Saat başı bana portakal sıkıp içirdi. Portakal suyunu içirirken beni neşelendirmeyi ihmal etmeyerek. Bugün Giravi günü olsun, dedi. Giraviler büyük bir aşiretin ismi. Çok eğlenceli insanlar. Bir iki hastam oldu bu aşiretten. Kafa yapıları, hayata bakış açıları bana çok farklı gelince Lalezar, Hocam, dedi, bende çok var bunlardan. Bunlardan dediği yaşanmış Giravi fıkraları.
1) Giravi’nin biri deprem sırasında, haberlerde öğrendim, fay hattı benim evin yanından geçiyormuş, diyerek evin etrafını kazmaya çalışmış. Fay hattını bulamayınca depremden etkilenmemek için damın üzerine çadır kurmuş.
2) Giravi’nin biri köyden gelmiş, ilk defa otobüse biniyor. Hakkâri’den Van’a gidecek. Otobüsün kapısında ayakkabılarını çıkararak arabanın altına bırakıyor, tekrar indiğinde ayakkabılarını orada bulup giyebileceğini sanarak. Otobüsün kapısını evin eşiği gibi düşünüyor. Van’a varınca, eyvah ayakkabılarım yok, kim çaldı, diye bağırmaya başlıyor.
3) Kemal Sunal’ın vefatından sonra günlerce ekranlarda Kemal Sunal filmleri gösteriliyor. Yaşlı Giravi nene en eski filmlerinden birini seyrederken çok duygulanıyor: Ah canım, ölünce ne kadar zayıflamış.
4) Zamanında Rosalinda diye herkesin takip ettiği bir pembe dizi çok revaçtayken, Giravi ev hanımı, akıl hastanesine düşen Rosalinda kurtulsun diye ekmek yapıp dağıtmış.
5) Giravi’nin biri iki katlı evde yukarı kata çıkıyor, kapı kilitli. Açık olan pencereden içeri giriyor, kapıyı açıyor. Dışarıdakiler içeri girerken bizimki bağırıyor, kapıyı kapatmayın, geliyorum, beni dışarıda unutmayın.
Başlangıçta Lalezar beni eğlendirmek için anlatıyordu Giravi fıkralarını. Ama ben şimdi buranın dilini çözmek için madde madde biriktiriyorum tebessüm vesilesi bu olayları.
Giravi fıkralarını biriktirirken; biriktirdiğim fıkralarla Nilay’a hava atmayı düşünürken; etrafına üç ayrı krem sürdüğü gözlerini kocaman açarak, sadece bu kadar mı, dedi. Buraya geleli beş ay oldu. Beş ayda beş Giravi fıkrası çok az değil mi?
Nilay’ın bu cümlesi aklımı başıma ikinci defa getirdi. Eğitim hayatımızda bize aidiyetin yolu öğretilmiyordu. Büyükdereli Nilay, babasının işi dolayısıyla ilkokulu üç ayrı ülkede okumuş. Küçük yaşta bir yere ait olmanın sırrını çözmüş. Fıkralarını, atasözlerini, kızınca öfkelerini nasıl dile getirdiklerini öğrenmiş. Aidiyet bir âna ait olmakla başlar, diyor. Gülme ânına, öfke ânına, taşı gediğine oturtma ânına. Ama sevginin dili evrensel. O bakımlı minik kızdan bu kadar büyük laflar duyunca ilk zamanlar yadırgıyor insan. Annesinin cümleleriyle konuşan küçük kız çocuğunu dinler gibi. Zamanla alışıyorsun.
Buraya gelirken herkese küs idim neredeyse. Telefonumu kapattım. E posta adresimi kapattım. Bu kadar kapanmışlık arasında ne yapacaktım? Blog yazmaya Nilay ile başladım. Önceleri garibime gitti. Ruhunu bu kadar peçesiz ortaya dökmesi.
Kime yazacağım ki, dedim. Şehre ilk gelişimi anlatmıştım. İlk akşamın konuğu iki ilkokul öğretmeni genç kız. Onlar için yazarsın, dedi Nilay. Düşünsene onlar köyde. İlçeye indiklerinde okurlar senin blogunu. Ne kadar iyi gelir onlara.


