ABD’yi süper kahramanlarla okumak Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Peter Parker, nam-ı diğer Örümcek Adam, kendi sorunu olmadığı gerekçesiyle bir hırsızı engellemez ve nihayetinde o hırsız, yeğenini aracının içinde bekleyen Ben amcayı ağır yaralar. Ben amca son nefesini vermeden önce yeğeni Peter Parker’a tek bir öğüt verir: “Büyük güç büyük sorumluluk getirir.” Bu sadece Peter’a değil Amerikan ulusuna da verilen bir ideolojik mesajdır. Amerikan çizgi roman dünyasının dünyaca ünlü kahramanı Örümcek Adam’ın hikayesi işte böyle başlar. Amerikan kültür endüstrisinin, Washington’ın iç ve dış siyasetinden ayırmanın mümkün olmadığı artık hepimizin malumu. Marvel ve DC Comics gibi çizgi roman şirketleri bu endüstrinin önemli parçalarından biri. Bugün çoğumuzun ezbere bildiği süper kahramanların neredeyse tamamının, 2. Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında Washington’ın küresel savaştaki amaçlarına kamuoyu desteği ve onayı almak için oluşturuldukları biliniyor. Zamanla popüler kültür temasına dönüşseler de bu kahramanların günümüzde de benzer amaçlar için kullanıldığı açık bir gerçek.
KIRILMA NOKTASINDA
Bu politikanın son örneklerini 11 Eylül Saldırıları sonrası yapılan yayınlarda görmek mümkün. SETA Washington Direktörü Prof. Dr. Kılıç Buğra Kanat’ın “The American Paradox” başlıklı son kitabı, ABD dış politikasının kimlik krizini çizgi romanların evreninden okuyarak yeni bir tartışma alanı açıyor. ABD’nin küresel rolünü, Örümcek Adam’ın ahlaki ikilemleri, Süpermen’in fedakârlıkları ve Kaptan Amerika’nın savaş zamanındaki duruşu üzerinden okuyor. Kanat’ın temel tezi oldukça net: ABD’nin dünya üzerindeki güç kullanımına dair çelişkileri, tıpkı bir süper kahramanın gücüyle ne yapacağına karar verememesi gibi, kimliksel ve ideolojik bir kırılmaya işaret ediyor.
BİRBİRİYLE ÇATIŞAN İKİ GELENEK
Kitabın merkezinde duran soru yeni değil, ancak ele alış biçimi farklılık oluşturuyor. ABD, sahip olduğu büyük gücü başkalarının sorunlarını çözmek için mi kullanmalı, yoksa bu güçle birlikte gelen sorumluluktan uzak durmayı mı tercih etmeli? Bu ikilem, yalnızca dış politikada değil, Amerikan siyasi ve kültürel hafızasında da köklü bir çatışmanın yansıması. George Washington’un 1796’daki meşhur veda konuşmasında dile getirdiği “yabancı ittifaklardan uzak durun” tavsiyesi, ABD’nin izolasyonist geleneğini başlatmıştı. Ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte bu çizgi yerini daha aktif ve müdahaleci bir yönelime bıraktı. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan neoliberal uluslararası düzenin baş mimarı olan Amerika, zamanla kendi inşa ettiği düzenden uzaklaştı. Vietnam Savaşı, Amerikan kamuoyunun müdahalecilik konusundaki güvenini sarstı. 11 Eylül sonrası George W. Bush’un tek taraflılıkla tanımlanan dış politikası ise yeni bir müdahale çağı başlattı. Ardından gelen Obama yönetimi, “akıllı güç” doktriniyle bu salınımı dengelemeye çalıştı. Trump dönemi ise bu çizgiyi tersine çevirdi: NATO’ya şüphe, uluslararası yükümlülüklerden kaçınma, geleneksel ittifakların sorgulanması...
KÜLTÜREL ÇERÇEVEDEN OKUMA
Kanat’ın kitabı özellikle 2000 sonrası döneme dair önemli bir değerlendirme sunuyor. 2024 seçimleri sonucunda Donald Trump’ın üçüncü kez başkanlık koltuğuna oturma olasılığı ortadan kalkmış olsa da, onun dış politikada oluşturduğu paradigma değişimi hâlâ belirleyici. “Önce Amerika” yaklaşımı, ABD’nin geleneksel süper güç sorumluluklarından adım adım uzaklaştığını gösterdi. Bu yönelimin Trump sonrası Cumhuriyetçi Parti’de ve bazı seçmen bloklarında hâlâ etkili olacağını söylemek mümkün. Bu da Amerikan dış politikasının sadece yönetim değişikliğiyle eski çizgisine dönmeyeceğini gösteriyor. Nitekim Biden döneminde de dış politikada daha fazla koordinasyon ve diplomasi vurgusu yapılsa da, kamuoyundaki yorgunluk ve içe kapanma eğilimi güçlü biçimde hissediliyordu. İşte bu noktada The American Paradox, ABD’nin dış politikadaki salınımını yalnızca stratejik değil, kültürel bir çerçeveden anlamaya davet ediyor. Süper kahramanlar yalnızca hikâyelerde değil; Amerikan ulusal kimliğinin derinlerinde de yaşatılan figürler. Eğer bu figürler artık geri çekiliyorsa bu yalnızca bir strateji değişikliği değil, aynı zamanda bir zihniyet dönüşümüne de işaret ediyor.
DONDURUCUDAN ÇIKAN KRİZLER
The American Paradox, ABD dış politikasına kültürel bir boyut kazandırarak yeni bir okuma alanı açıyor. Çizgi romanların evreninden Beyaz Saray’a uzanan bu anlatı, ABD’nin kendi gücüyle olan sorunlu ilişkisini yansıtıyor. Özellikle ABD’nin neoliberal uluslararası düzenin koruyucusu rolünü sorguladığı günümüzde, Kanat’ın sunduğu “süper kahraman” metaforu, yalnızca akademik değil, stratejik analizler için de ufuk açıcı. İkinci Trump döneminde ABD’nin küresel rolü hâlâ yeniden tanımlanma sürecinde. Süper kahramanlar emekliye ayrılıyor olabilir; ancak dünya sahnesi boş kalmayacak. Yeni düzenin şekillenmesinde, ABD’nin bu içsel çatışmalarla nasıl başa çıkacağı belirleyici olacak. Haziran ayında Kaliforniya eyaletinde başlayan göçmen isyanı ve buna verilen cevap, ABD’nin tarihi ve kimlik krizlerinin dondurucudan çıkmaya başladığını gösteriyor. Buzdağının görünmeyen kısmının ne kadar büyük olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz.


