Muradiye’nin hazin sakinleri Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
MUSTAFA METE
Bursa, mahir gönüllerin değerini bilebileceği bir cevherdir. İnsan gönlünü açmayagörsün bu kadim şehirden karşılığını bahar çiçekleri güzelliğiyle alır. O sebepledir ki yolunuz bir kez Bursa’ya düştüyse ve kalbinizin kapıları açıksa gönülden bir bağ kurulur. Bir ruh üflenir gönül iklimine Ulu Şehir’in derinliklerinden. Yol sizi Muradiye’ye çıkaracaktır. Hüznün başkenti, hazin ve asil sakinlerin huzuruna. Muradiye’yi adımlamak tarihin derinliklerine doğru ilerlemektir. Her adımda şiddetini artıran hüzün rüzgârı insanın yüzüne yüzüne çarpar. Ne vakit Muradiye’yi ziyaret etsem derin bir kedere düşerim. Tarihin tozlu sayfaları dile gelir. Gönül burukluğu ile ayrılırım huzurdan.
Beşir Ayvazoğlu’nun Çiçek Hanım’ın Rüyaları&Muradiye Hikâyeleri (Kapı yay. 2024, 240 s.) başlığıyla okurla buluşan kitap on bir hikâyeden oluşuyor. Hikâyeler, Muradiye türbeleri etrafında şekillense de Osmanlının farklı dönemlerini işliyor. Devrinin önemli şair, nakkaş, sanat ve devlet adamları hikâyelerde kendine yer buluyor. Okuru, satırlar arasında tarihin tozlu sayfalarında saklı kalmış Bursa’nın büyülü güzelliğini seyre çıkarıyor. Bu meyanda hikâyeler, Muradiye fotoğraflarıyla da zenginleştirilmiş. Keşke kitaba alınan fotoğraflar renkli basılsaydı. Satırlardan taşan hüznün bu fotoğraflara sindiğini okur daha net anlayabilirdi. Diğer taraftan Ulu Şehir’i özleyenler bir nebze olsun hasret giderebilirlerdi.
TARİHİN İNCE ÖRÜNTÜSÜ
Sezai Bursalı, tarih ve sanatsever arkadaşlarıyla bir dergi çıkarmaya karar verir. Dergiciliğin mutfağında yer alanların çokça duyacağı eleştiriler satırlarda yer bulur. Ayvazoğlu burada bir hakikati kayda geçiştir. Şüphesiz, bir derginin adı, yayın aralığı, içeriği ve birçok ayrıntısıyla varlığını devam ettirebilmesi çok zordur. Ayvazoğlu, Sezai’nin ağzından dergi sürecini şöyle anlatıyor: “Dergimizin adı İnce Tarih olacaktı. … Microhistory’den ve benzerlerinden de farklı bir tarih yazımını kastediyorduk. “İnce” sıfatı, yazacağımız metinlerde işçiliğe ve ayrıntılara özel bir hassasiyet göstermeyi ifade ediyordu.” (s.20) Çok sürmeden -derginin öncüsü Nedret’in Ankara’ya gitmesi üzerine- İnce Tarih’in kaderi de diğer dergilerle aynı sıkıntıları yaşar. Bunu aşmak için dergi genç bir ekibe devredilir ve Sezai’nin ismi sadece künyede akademik danışma kurulu üyesi olarak kalır. Sezai İnce Tarih’te “deneme tadında hikâyeler” yazmaya devam eder. Kitap nihayete erdiğinde bu yazıların akıbeti Çiçek Hanım’ın Rüyaları olarak karşımıza çıkar.
Muradiye Hikâyeleri’nin ilki “İnce Tarih” başlığını taşıyor. Cem Sultan’ın annesinin adını alan bir “Sultan Cem aşığı” bir roman yazarı, emekli tarih öğretmeni Nesteren Hanım’ın hikâyesini anlatıyor. Bunu sayfalar çevrilip hikâye ilerledikçe şu ifadelerde görüyoruz. “…kendisinden aşağı yukarı dört yüz elli yaş büyük olan talihsiz şehzadeye adeta platonik bir aşkla bağlandığı anlaşılıyor, ondan gözleri yaşararak “Yavrucak, çocukcağız” diye söz ediyordu.” (s.13)
Nesteren Hanım, fakülte bitirme tezini “Sultan Cem’in Bursa Günleri” ismiyle yapmış, ilk görev yeri olarak Kastamonu olmuş. Sonrasında Konya. Tarih incelikler içerisinde örüntüsünü kurarken bunu bir işaret bilen Nesteren Hoca hayatını Sultan Cem’e vakfetmiş.
İnce Tarih ilerledikçe anlatıcı Sezai Bursalı, gelecek hikâyeler hakkında bilgi veriyor. Birinci bölümdeki hikâye içerisine çözülmeyi bekleyen düğüm gibi işleniyor. Her bir başlık kitap ilerledikçe sırası geldikçe çözülüyor. Hikâyeler ilerledikçe eleştiriler, tarihe düşülen notlar ve şerhler satırlarda kendine yer buluyor.
SULTAN CEM’İN ARKADA KALAN GÖZLERİ
Tarih de kaderini yaşar. İnsan ayrışır, bölünür, çarpışır ve kaybeder. Hayatta kaybedenin gözü hep arkada kalır. Elde edemediğine, ulaşmadığına emeline hasret kavuşur insan eceline. Beşir Ayvazoğlu Cem Sultan’ın saltanata giden yolda, gurbete, esarete ve ecele çıkan sonunu şöyle anlatıyor:
“Lâmiî Çelebi, fakirhanede hayalen yaptığım Sultan Cem’in şebih tasvirini dikkatle inceledikten sonra, “Üstad,” dedi, “şehzadenin gözleri arkada kalmış!”
Bu tasvirde Sultan Cem’in yüzüne farklı bir ifade vermek, daha doğrusu iktidar hırsını yansıtmak için gözlerini biraz fazla açarak yan baktırmıştım. Aslında geriye baktığını Şiblîzade söyleyince fark ettim.
“Haklısın,” dedim, “Bâyezid’e kaptırdığı mülke hasretle bakıyor!”(s.52)
Babası Fatih’e benzerliği, çevik, vakar sahibi ve harp adamı özellikleri taşıdığı aktarılan Cem Sultan kitapta “Tahta Bayezid değil de o geçmiş olsaydı, esir olarak dolaştırıldığı memleketlere fâtih olarak girebilirdi.” (s.55) diye anılıyor.
Kitabın dördüncü hikâyesi “Mustafa” başlıklı. Ayvazoğlu bu bölümde Fatih’in oğlu Şehzade Mustafa’yı Sultan Cem’in gözünden anlatıyor. Bu bölümü, okuru derin hüzne düşüren Cem Sultan’ın malum akıbetini hatırlatacak şekilde bitiriyor. “Az kalsın unutuyordum; Mustafa’nın türbesine girince kendimi nedense evimde gibi hissetmiş, “Hayırdır inşallah!” demiştim.” (s.79)
Arkada kalan sadece Cem Sultan’ın gözleri değil şüphesiz, her hikâyede gözü arkada kalanlar var. Her sayfada hırs ve iktidar hevesinin nasıl ecele döndüğünü okuyoruz.
TARİHİN KADERİ TEKERRÜRDEN İBARETTİR
Tahta en yakın şehzade olarak uzun yıllar veliaht olarak anılan Şehzade Mustafa idam edilerek Muradiye’deki adına yaptırılan türbesine defnedilmiştir. Tarih onun ebediyete irtihaliyle toprağına sırlandığı Bursa’nın üzerine daha fazla hüzün yüklemek istemese gerek ki Şehzade Mustafa, Bursa’ya defnedilen son Osmanlı şehzadesidir.
Kaderin cilvesi midir, tarihin tekerrürü müdür bilinmez tahta en çok yakıştırılan iki şehzadenin hayatı hazin bir şekilde son bulmuştur. Geçen asırlar boyunca millet ağıtlarla, mersiyelerle, gönül tahtına yerleştirdiği şehzadelerini hep hatırında tutmuş, hayırla yâd etmiştir. Anlatıcı her iki şehzadenin de millet nazarındaki yerini şöyle ifade ediyor: “Amma bana sorarsanız, cennet-mekân Sultan Mustafa, saltanat tahtına Sarhoş Selim’den daha çok yaraşırdı, Firdevs-âşiyan Sultan Cem de Sofu Bâyezid’den…” (s.205)
***
Beşir Ayvazoğlu’nun usta kaleminden tarih dersi dinlercesine okunan kitap yer yer kaynak metinlere başvurma ihtiyacı doğuruyor. Bir kaynak metinle birlikte okunduğunda kitap, hikâye kitabı olmanın çok çok ötesine çıkıyor.
Ayvazoğlu kitapta Muradiye’nin hüznünü kayıt altına almış. Şüphesiz sizlerde kitabı okurken kendinizi hüzün rüzgârına kaptıracaksınız. Çiçek Hanım’ın Rüyaları, dergisiyle, akademik şerhleriyle, eleştirisiyle, hüznüyle, Bursa’ya özlemi depreştirmesiyle, incelikle dokunmuş bir kitap. Ve kitaba adını veren Çiçek Hanım, bir rüya gibi kalacak okurun hafızasında.


