Auschwitz’de Muselmann Filistin’de işgalci katil olmak Ömer Lekesiz
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Giorgio Agamben
’i bilirsiniz. Kitaplarının büyük çoğunluğu Türkçe’ye de tercüme edilen Agamben, Yahudi asıllı İtalyan bir filozoftur.
Gazze’yi
Modern Kamp
olarak niteleyen Agamben, Filistin Meselesi’ndeki
hakkaniyetli
görüş ve yorumlarıyla
namuslu entelektüel
grubunda yer alır. Bu yönünü nasipse ayrıca ele alacağım ancak şimdi felsefi-politik düzeydeki ilk kullanım hakkı ona ait olan şu terim üzerinde duracağım:
Muselmann
!
Agamben Muselmann/Müslüman terimini
Tanık
ve
Arşiv’inde
müstakil bir bölümde işlemişti (Auschwitz’den Artakalanlar, trc.: Ali İhsan Başgül, Dipnot, Ankara, ?). İtiraf etmeliyim ki, buna, Agamben’in Walter Benjamin’le modern felsefeye sokulan Yahudi ilahiyatının
Kıyamet Vizyonu’nu
derinleştirerek günümüze taşıması, Nazizm’in fikir babası olarak kıyasıya eleştirdiği
Carl Schmitt
’in
İstisna Hali
kavramına görünürlük kazandırması gibi felsefi-politik çelişkilerini gözümde fazla büyüttüğümden olsa gerek pek önem vermemiştim.
Ancak, Yahudi asıllı Fransız filozof ve sanat tarihçisi -Gazze soykırımı konusunda Agamben gibi namuslu entelektüel grubunda yer alan-
Georges Didi-Huberman
’ın yeni okuduğum Her Şeye Rağmen İmgeler, Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi vd. kitaplarında Müslüman terimine vurgu yaptığını görünce Agamben’e tekrar döndüm. Zira Didi-Huberman, -bana göre- düşünceleri itibariyle Agamben’den daha güvenilir biridir.
“(Auschwitz’de) Tanıklık edilmemiş, tanıklık edilemez olanın bir adı vardır. Kamp dilinde bunun adı,
der Musulmann
, yani Müslüman’dır” diyen Agamben, terimin kökeni ve kullanılma maksadı hakkında -Sofsky’den alıntıyla- şu bilgileri verir:
“Muselmann teriminin kökeni hakkında tam bir görüş birliği yoktur. Her tür jargon için söz konusu olduğu gibi, bu terimin de eşanlamlıları yok değildir. Terim özellikle Auschwitz’de yaygın olarak kullanılıyordu, diğer kamplara da buradan yayılmıştı… Örneğin Majdanek’de bilinmiyordu. Oradaki canlı cesetlere ‘eşek’ deniyordu; Dachau’daki adları ‘cüce’, Stutthof’da ‘kötürüm’. Mauthausen’de yüzgeç, Neuengamme’de ‘deve’, Buchennald’da ‘Yorgun şeyh’ti; Ravensbrück diye bilinen kadınlar kampındaki adları da Muselweiber (kadın Müslüman) ya da ‘biblo’ydu.
Terimin en uygun açıklaması Arapça Müslüman sözcüğünün sözlük anlamında bulunabilir. Allah’ın iradesine kayıtsız şartsız boyun eğen kişi. Orta Çağ’dan itibaren Avrupa kültürüne giren ve İslam’a atfedilen kadercilikle ilgili efsanelerin kökeninde bu anlam yatar (terimin bağışlanma talebi niteliğindeki bu anlamı Avrupa dillerinde, özellikle İtalyancada mevcuttur). Müslümanın tevekkülü, Allah’ın iradesinin her an için, en küçük olayda bile geçerli olduğu inancına bağlıyken, Auschwitz’in Muselmann’ı bunun yerine her türlü irade ve bilincin toptan kaybıyla tanımlanabilir. Dolayısıyla, Kogon’un ifadesiyle kamplardaki ‘gerçek anlamda hayatta kalma iradesini uzun zamandır kaybetmiş, diğerlerine göre daha geniş insan grubuna... ‘Müslümanlar’ -kayıtsız şartsız kaderci insanlar’ denirdi.”
Terimin daha az inandırıcı olan anlamlarına da yer veren Agamben, son tahlilde “Ne olursa olsun, şurası kesin ki Yahudiler bir tür
acımasız ironiyle
, Auschwitz’de Yahudi olarak ölmeyeceklerini biliyordu.” diyerek, mezkur terimin zulüm sahasındaki karşılığı hakkında da şu alıntıya başvuruyor:
“Müslüman’a kimse acımazdı, ayrıca yakınlık da duymazdı. Sürekli ölüm korkusu duyan kamptaki diğer tutsaklar, onları yüzlerine bakılmaya değer bulmazdı. Birlikte iş yaptığı tutsaklar için Müslüman bir öfke ve endişe kaynağıydı; SS içinse sadece işe yaramaz bir pislikti. Her grubun tek düşündüğü onları kendi usulünce yok etmekti.”
Görülüyor ki, bu Müslüman terimi, İslam’daki asli terimin içinin boşaltılmasıyla üretilmiş olması bakımından negatiftir. İlginç olan yine Naziler tarafından Auschwitz’deki Yahudilere verilen eşek’, cüce, kötürüm, yüzgeç, deve, Yorgun şeyh, (kadınlar için) biblo şeklindeki isim ve sıfatların
normal
görülmesi, sadece Müslüman teriminin salt siyasetle kayıtlı olmasıdır. Zira Naziler de siyasanın Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta eğilimlerden sadece biri iken, Yahudi ilahiyatının ise Yahudi siyasetiyle aynı anlama geldiğini Yahudiler kadar iyi biliyorlardı.
Auschwitz’in Musulmann Yahudilerinden, Gazze soykırımını yapan Yahudilere gelecek olursak:
Birkaç gün önce Refah’taki yardım merkezine yakın bir bölgede bir çukurda toplanan Gazzeli mazlumların, SiyoNaziler tarafından üzerlerine kum dökülerek topluca katledildikleri bildirildi.
Vicdan sahiplerinin kanını donduran bu haberin Yahudilerin bugünkü normali olması, Nazilerin Auschwitz’in Muselmann’ına reva gördükleriyle birlikte düşünüldüğünde nasıl izah edilebilir?


