“Avrupa toplumu parçalanıyor ve ABD yeni Hitler’ini alkışlıyor” İsmail Kılıçarslan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Başlıktaki cümle BM kürsüsünde, Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro tarafından kuruldu. Tıpkı Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın konuşması gibi Petro da tarihi önemde bir konuşma yaptı.
Petro konuşmasında ayrıca şunu da söyledi: “Üstün ırk diye bir şey yoktur. Tanrının seçilmiş halkı diye bir şey yoktur. Bu ne ABD’dir ne İsrail’dir. Tanrının seçilmiş halkı tüm insanlıktır.”
Meloni ve benzeri, kariyerlerini devam ettirebilmek için Siyonizm’e yaltaklanan bazılarını kenarda tutarak söylüyorum bunu. İnsanlık, İsrail’in var olduğu bir dünyada yaşanamayacağını artık kesin olarak fark etmiş durumda.
İsrail ölecek. Savaşabilir durumda 5 milyon Siyonist’e karşı 5 milyar insan. Bunun sürdürülebilir olmadığını artık herkes biliyor.
Şimdi bence ABD ve derin İsrail, Netanyahu’yu vererek İsrail’in kesin ölümünü bir süre daha öteleyebilecek bir faza geçmenin derdinde. Dolayısıyla Trump’ın Netanyahu’ya “7 Ekime kadar ne yaparsan yap. Sonrasında yalnızsın” dediği iddiası bütünüyle doğru olabilir. Fakat bu cümle Trump’ın İsrail’i de yalnız bırakacağı, dahası bırakabileceği anlamına gelmez.
Hem zaten Trump istese bile İsrail’i kaderine terk edemez. Epstein dosyalarının kariyerini bitirebileceği gerçeği bir yana Evanjelik akıl da nihayetinde İsrail’in istediği nihai kıyameti istiyor.
Çok yazdık çok konuştuk ama bir kez daha hatırlamakta fayda var. İsrail ve ABD için akıl dediğimiz kıymetli nesne devrede değil. Dümdüz bir delilik haliyle dünyayı olmadık bir felakete sürüklüyor bu iki ülke.
Her an bir parmak bir düğmeye basabilir ve nükleer dahil olmak üzere bütün savaş türleriyle yüzleşmek zorunda kalabilir dünya ve ABD ile İsrail bu çılgınlığa “inancımız böyle” diyerek bahane uydurabilir.
Petro hakikati ifade ediyor. Avrupa, dünyanın geldiği bu akıldışı yerden aşırı rahatsız. Hem Petro’nun “toplumsal parçalanma” dediği gerçeklik, hem de iki delinin bir araya geldiği bu korkunç ihtimaller düzlemi “bu iş çözülsün artık” noktasına ilerletiyor merkez Avrupa’yı.
Dünyada bunlar olurken güzel filo Sumud’un yolculuğu da sürüyor. İsrail’in filoya yönelik dron saldırılarına İtalya “Bir firkateyn yolluyoruz koruma için”, İspanya da “Savaş gemilerimiz filoya eşlik edecek” kararlarıyla tepki verdi. Filonun güzergahı değişir de Türk karasuları kullanılırsa çok büyük ihtimalle Türk ordusu da filoya koruma sağlayacak.
Şimdi burada bir detay üzerinde konuşmamız lazım. Ersin Çelik meseleyi değerlendirirken “İtalya’nın firkateyn vermesi İtalyan halkının kazanımıdır” dedi Siyaseten’de. Bu önemli. Çünkü iş sadece Meloni’ye kalsa o firkateyn o denize asla açılmazdı. Ancak İtalya halkı genel grev de dahil olmak üzere Gazze için elinden gelen her şeyi yaptı. Dolayısıyla firkateyn korumasını bileğinin hakkıyla elde etti.
Meydanları doldurmak, hükümetlere baskı yapmak, yeni filolar hazırlamak, yeni taşlar biriktirmek. “Gazze için ne yapabilirim ki?” sorusunun bir dünya anlamlı cevabı var. Genel grev yaparsan filoya koruma gemisi alırsın mesela.
Meselenin ek yeri şurası benim açımdan. Sumud’a Türk gemileriyle koruma mı istiyoruz? Sesimizi yükseltmeli, talebimizi net şekilde ifade etmeliyiz. Gazze’nin sesi kısılmasın mı istiyoruz? Gazze için meydanları doldurmaya devam etmeliyiz. İsrail’in yıkılıp gitmesini mi istiyoruz? Zihinsel ve fiziki hazırlıklarımızı ona göre yapmalıyız.
Alın size net bir hedef. Askerliğini İsrail ordusunda da yapmış çifte pasaportlu Siyonist köpeklerin vatandaşlıklarının iptali ve ülkemizden defolup gitmeleri için çok yüksek katılımlı bir eylemler zinciri planlayalım. Ülkemizde Siyonist askeri istemediğimizi en yüksek perdeden ifade edelim.
Tarih bükülürken ve her şey biz yaşarken olurken “şikâyet etmeye” değil harekete geçmeye ihtiyacımız var. Bugün ve şimdi.


