Bence hepimiz işi bırakalım İsmail Kılıçarslan
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Adı bende mahfuz bir akademisyen okurumdan bir mail aldım. Önce onu bir okutmak istiyorum size bugün: “Malumunuz aile yılındayız. Ancak görülüyor ki bu kapsamda uygulanan aile destek politikaları yalnızca ‘çalışan kadınları’ kapsayacak şekilde planlanmış.
Bu da bize devletimizin aile kavramından daha büyük bir kaygısının ‘kadın istihdamı’ olduğunu bir kez daha gösterdi. Üzülerek kabul etmeliyiz ki siyasi irade hem doğuran hem çalışan bir kadın profilini idealize ediyor. Bunun da hanımlarımız üzerinde ezici bir misyon yükü yarattığını kabul etmemiz gerekir. Böyle bir yük altında bir kadından ideal aile modeli inşasını nasıl bekleyebiliriz ki?
Kendi adıma konuşacak olursam, iyi maaşlı bir kamu personeli olarak çok şükür ki ailemi hala tek başıma geçindirebilecek gelire sahibim. Bu nedenle eşimin çalışmama ve odağını ailesine ayırma arzusunu destekleyebildim. Ancak zamanla fark ettik ki ekonomik imkanların ötesinde artık bir kadının evi dışında çalışmama tercihi de çok ciddi bir sosyal dışlanmaya neden oluyor.
Hiç şüphesiz her kadın çalışma hakkına sahip olmalıdır. Ancak geldiğimiz konjonktür kadınları hem ekonomik hem de sosyal baskılarla istihdama zorluyor. Bu sürecin bizzat bizden bir iktidar tarafından yönetilmesi de ne yazık ki eleştiri alanımızı oldukça daraltıyor.”
Mail bence başlı başına çok önemli de, son cümleyi tekrar etmekte büyük fayda var: “Bu sürecin bizzat bizden bir iktidar tarafından yönetilmesi de ne yazık ki eleştiri alanımızı oldukça daraltıyor.”
Bence bunun böyle olması gerekmez. Hatta iktidarın “bizden” olması, eleştiri alanımızı çok geniş tutmamızla sonuçlanmalıdır, o alanı daraltmakla değil. Zira eleştiri denilen şeyde iyi niyet ile kötü niyet daha eleştiriyi görür görmez fark edilir. Kötü niyetliyi dikkate almak gerekmez, iyi niyetliyi dikkate almamak ise çürütücü bir sürece dönüşür.
Ben eleştirirken çok rahatımdır. Bana yöneltilen bir eleştiriyi dinlerken de çok rahatımdır. Eleştirimi çok sert de olsa ajandasız, arka plansız, kasıtsız yaptığım için rahatımdır bir yandan. Bir yandan da bana yöneltilen bir eleştirinin kötü niyetli mi, iyi niyetli mi olduğunu anlayacak zeka düzeyine sahip olduğum için çok rahatımdır.
Türkiye’de ne yazık ki eleştiri kültürü zayıftır. Eleştiriye tahammül kültürü ise neredeyse hiç yoktur.
Bu, burada bir dursun.
“Kadının çalışma zorunluluğu” ile “kadının çalışması için kurgulanan küresel düzenek” birbirinden ayrı şeylerdir. Önce burada, bu basit gerçekte anlaşmamız gerek. Salt ekonomik gerekçelerle, çalışmasa evine ekmek götüremeyecek, geçinemeyecek olma gerekçeleriyle çalışmak zorunda olan kadın gerçeği bir toplumun ayıbıdır.
Yok yok. “Kadın çalışmasın” demiyorum. Bunu dememi çok istiyordur bazıları. Hele ODA TV’ye falan “bugün de çakın şu herife” breefi veren bazı dostlar bunu buradan haber yaptırmaya çok meyyaldir falan ama “kadın çalışmasın” demiyorum. “Kadının geçinmek için çalışmak zorunda kalması bir toplumun ayıbıdır” diyorum.
Kadının çalışması için kurgulanan küresel düzenek ise küresel tüketim kültürünün merkezine kadını, gençleri ve çocukları yerleştiren kapitalizmin kadın-erkek hepimizi köleleştirmek için icat ettiği bir dolmadır. Asla arzu ettiğimiz tüketim eşiğine gelemediğimiz mevcut durumda, kar maksimizasyonunu temin etmek için “ürettiğinden fazla tüketen bireyler” yaratmak zorunda olan kapitalizm, istihdam edemediği her kadını “görev zararı, kar kaybı” saymaktadır.
Ve evet, Türkiye gibi ülkeler kadının üretime katılmasının ve kendisine itibar elde etmesinin tek yolu olarak kadının çalışan olarak istihdamını merkezileştirmek zorunda bırakılmışlardır. Aile yılında bile ortaya çıkan “kadın istihdamı odağı” tam da bu zorundalıkla ilgilidir.
Tekrar ediyorum: Kadının çalışması ile erkeğin çalışması arasında bir fark yoktur temelde. Kadının çalışması ile erkeğin çalışması arasındaki algısal fark bütünüyle kapitalizmin dayatmasıdır.
Kadının itibarı da erkeğin itibarı da istihdamla ilgili değildir. Kazandığı parayla, tüketebildiği “şeyler”le ilgili değildir. Kadının şerefi anne olmakla, erkeğin şerefi baba olmakla; yani “olabileceği mümkün insanların en iyisi olmak”la ilgilidir bana sorarsanız ama bunu daha uzun anlatmak zorundayım ve bana ayrılan yerin yine sonuna geldim. Onu da sonra konuşalım.
Şunu kayda geçerek bitirmiş olayım. İnsan kalma süreci ürettiğinden daha çok tüketerek değil sana “tüket” denileni sorgulayarak başlar. Bugün küresel kapitalist kültürün dayattığı kadın istihdamı bir tüketim modelidir. Neyi tükettiği ise istatistiklerle kayıtlıdır. Bakmayı bilenler rahatlıkla görecektir.


