Bilimle inancın kesişiminde bir haritacı: Jeffrey Koperski ve kozmik akıl Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Neslihan Ünsal
Tanrı inancı ile bilimsel düşünce birbirine düşman olmak zorunda mıdır? Modern çağın en derin entelektüel sorularından biridir. Jeffrey Koperski’nin mayıs ayında Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bulgen’in titiz çevirisiyle Albaraka Yayınları tarafından yayımlanan Teizmin Fiziği - Tanrı, Fizik ve Bilim Felsefesi adlı eseri, bu soruya sıradan uzlaşımlarla değil, felsefi titizlikle yaklaşarak önemli bir katkı sunuyor. Koperski, felsefe eğitimi almış bir akademisyen olmanın yanı sıra fiziğe olan hakimiyetiyle de dikkat çeken bir düşünür. Kendisini bir “haritacı” olarak tanımlamasının nedeni ise mevcut entelektüel dünyamızda yön tayin etmeye çalışması ve okura karmaşık kavramlar arasında pusula tutmasıdır.
İNANÇ VE BİLİM ARASINDAKİ KÖPRÜ
Kitap, bilimin Tanrı’yı gereksiz kıldığı varsayımı sorgulamasından başlayarak bilimin sınırlarının çizildiği sorularla devam eder: Bilimsel açıklama nedir? Ne zaman yeterlidir? Bilim her şeyi açıklayabilir mi? Koperski, bu sorulara verilen yanıtların genellikle felsefi varsayımlar içerdiğini ifade eder. Örneğin, evrenin düzenli ve yasalara tabi olduğu fikri gözleme değil, şekillendirici ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkeler bilimin temelidir ancak ilkelerin kendileri bilimsel değildir. Koperski’ye göre bu durum, teizmin irrasyonel bir inanç olmadığını, alternatif hatta makul bir yorum biçimi olabileceğini gösteriyor.
Kitabın merkezinde yer alan “ince ayar” (fine-tuning) kavramı, Tanrı inancı ile bilim arasında önemli bir köprü işlevi görmektedir. İnce ayar, evrendeki fiziksel sabitlerin örneğin; yer çekimi, elektromanyetik kuvvetin gücü gibi değerlerin hassas ve dar bir aralıkta bulunarak yaşam için rastlantı ile açıklanamayacak kadar çarpıcı olması anlamına gelir. Koperski, bu durumu açıklamak için öne sürülen çoklu evren teorilerinin de en az teizm kadar metafizik içerdiğini savunur. Bu noktada Tanrı hipotezinin bilim dışı değil, felsefi düzlemde değerlendirilmesi gereken rasyonel bir seçenek olduğunu belirtir.
BİLİM FELSEFESESİNİ SORGULUYOR
Kitap yalnızca fizik ve teoloji arasında argümanlar üreten bir metin olmakla kalmayıp bilim felsefesi üzerine de önemli sorgulamalar içeriyor. Koperski’ye göre, bilimin tüm açıklamaları ampirik verilerle sınırlı değildir. Bilimsel teoriler; yorum ve çıkarım içerir, bu nedenle bilim de mutlak doğruluğu değil, en iyi açıklamayı sunar. Bu yapısı itibariyle bilimsel düşünce ile teistik inanç arasında metodolojik benzerlikler vardır. Her ikisi de doğrudan gözlem değil, belirli kabuller ve modeller üzerine inşa edilir. Bu benzerlik, inancı irrasyonel değil farklı bir bilgi biçimi olarak konumlandırır.
Zaman, özgür irade ve determinizm gibi konular da kitapta geniş yer tutuyor. Görelilik kuramının öne sürdüğü “blok evren” modeli -tüm zaman dilimlerinin eşit düzeyde var olduğu görüşü- özgür iradeyi tehdit edebilir. Ancak Koperski, bu modeli eleştirerek özgürlük deneyimimizin illüzyon olmadığını, fiziksel modellerin ötesinde bir gerçeklik taşıdığını savunuyor. Bu, felsefi düşüncenin bilimi tamamlayıcı rolünü bir kez daha göstermektedir. Tarihsel arka planda ise Koperski, bilimle dinin çatıştığı iddiasını sorgular. Galileo’nun yargılanmasından Newton’un teolojik motivasyonlarına kadar pek çok örnek, bilim tarihinin teizmle iç içe geliştiğini ortaya koymuştur. Doğa yasaları kavramı bile evrenin akıl almaz düzenine karşı duyulan hayranlıkla şekillenmiştir. Modern bilimin doğuşunda teistik dünya görüşünün etkisi, görmezden gelinemeyecek ölçüde büyüktür.
Koperski’nin üslubu didaktik değil düşünmeye teşvik eden bir anlatım tercih ediyor. Okuru kavramların labirentine hapseden değil, onlara yön bulduran bir kılavuz işlevi görüyor. Bu nedenle yazarın kendine “haritacı” demesi yalnızca mecazi değil, metodolojik bir tercihin ifadesi.
Sonuç olarak Teizmin Fiziği - Tanrı, Fizik ve Bilim Felsefesi kitabı, bilim ve teolojiyi düşman değil farklı dillerle konuşan iki akraba gelenek olarak ele alıyor. Bu kitap ne Tanrı’yı bilimle ispat etmeye çalışıyor ne de bilimi dine tabi kılıyor. Aksine, her iki alanın da hakikat arayışında özgün rollerini ortaya koyuyor. Bilimin söylediklerini küçümsemiyor ama söyleyemediklerine de dikkat çekiyor. Koperski’nin dikkat çektiği üzere belki de bu yüzden Tanrı’ya inanmak teleskopu bırakmak değil, o teleskopla daha dikkatli bakmak anlamına geliyor.


