Cehalet ile ihanetin ortaklaşması… Ömer Lekesiz
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Büyüklerimiz
cehaletin
bilmemek değil, bilmediğini bilmemek olduğunu söylemişlerdir. Buna göre cehalet ilkiyle bilmeye durmanın bir yoluyken, ikincisiyle bilmeye ilişkin tüm yolların kapatılması demektir.
İkinci husus dilimizdeki
at gözlüğü takma
deyimiyle ifade edilen kendini bilgiye kapatmanın fevkinde -bilinçli olarak seçilmiş- bir körleşmeye işaret etmekte ve onu siyasi bir tercih; beyinsel kısırlıkta, kuşatılmışlıkta mutlu olma vehmini doğuran bir dünya görüşü -ya da dünya görüşsüzlüğü- olarak öne çıkmaktadır.
Yakın zamanda bir derginin
Peygamber Aleyhisselam ile Hz. Musa’
nın imgelerini çizgiyle mizahileştirerek değersizleştirmeye kalkışmasının altında yatan da bu türden bir cehalettir.
Çünkü suret(lendirme) meselesi anlık olarak yani kafasına estiği anda bir şeyleri çiziktirerek eğlenmeye, eğlendirmeye indirgenemez. Bilakis bu mesele kökleri İslam’ın intişarına dayan bir meseledir. Zira o, İslam’ın tevhit inancını “Lâ ilahe illallah” lafzında toplamasına, Hıristiyanlığın -öncesinde çok belirgin olmayan-
teslisi siyasileştirme
ve bunu
ikona
yoluyla imgesel bir külte dönüştürme yöneliminin adıdır; teslis esaslı suret -ikona, imge- İslam inancıyla
rekabet
etmenin, Hıristiyanlığı tevhidin dışında konumlandırmanın
dispozitifidir
; Tanrı sözünü duyarak ve okuyarak değil, görerek içselleştirmedir.
Burada dispozitif kelimesini zikretmemizin nedeni, suret meselesinin inanıştan sonraki ilk safhasının
ekonomik
olmasındandır.
Ceren Ünal
’ın tespitleriyle “Bizans sikkelerinde İsa’nın portresi ilk defa imparator II. lustinianos (685-695 ve 705-711) dönemi sikkelerinde yer alır. Bizans sikke tasvir sanatı incelendiğinde de portre sanatındaki seviyenin 692—695 yılları arasında yapılan İsa tasvirleriyle geliştiği düşünülebilir. Sikke tasvir sanatındaki bu yükseliş, 698 yılında imparator Leontios iktidarından sonra gerçekleşen çöküşe kadar devam etmiştir. İmparator III. Leon döneminden başlayarak III. Mikhail dönemine kadar yaklaşık 726-843 yılları arasındaki İkonoklazma Döneminde kutsal kişi tasvirlerinin yasaklanmasıyla sikkelerde İsa tasvirlerinin yerini imparator ve ailesinin tasvirleri almaya başlamıştır. III. Mikhail’in iktidarında basılan altın sikkelerde İsa tekrar tasvir edilmiş, 10. yüzyıldan itibaren de yaklaşık olarak yüz yıl boyunca tedavülde kalan ‘
Anonim Follis
’ olarak tanımlanan bakır sikkelerin ön yüzlerinde imparator tasvirlerinin yerini almıştır. (Bizans Sikkelerinde Kutsal Kişi Tasvirleri, TTK, 2020)
Hıristiyan Bizans’ın -asliyetinde Roma’nın- para üstünden sergilediği bu tutumun nedeni ise, başlangıcında Bizans’a haraç ödeyen
Emevîler’in
ilk İslam sikkelerini bastırarak tam bir iktidar beyanında bulunmaları ve hatta İslam sikkelerini Kudüs’te kurdurduğu bir darphanede basan Halife Abdülmelik b. Mervan’ın Kıbrıs haracını Bizans karlına bu sikkelerle ödemeyi teklif edecek kadar ileriye(!) gitmesidir. Bunun reddine sebep olan şey ise, İslam sikkelerinin arka yüzde kûfî tarzında bir
besmele
ile
kelime-i tevhidin
bulunmasıdır. Bizanslılar bunu inanç cihetinden bir meydan okuma ve mülke talip olma anlamında ekonomik bir rekabet olarak görmüşlerdir. (Geniş bilgi için bkz.: Cesim Avcı, İslam – Bizans İlişkileri (610-847), TTK, 2020; Hans Belting, Floransa ve Bağdat – Doğuda ve Batı’da Bakışın Tarihi, trc.. Zehra Aksu Yılmazer, KÜY, 2017 ile İmge ve Kült – Sanat Çağı Öncesi İmgenin Tarihi, trc.: Sedef Açıkgöz, Ketebe, 2025; TDV İslam Ansiklopedisi)
Suret meselesinin üçüncü safhası ise İslam ilahiyatının Hıristiyan dünyasında
İkonoklazm
akımına sebep olarak gösterilmesi, ikona-sevicilerle ikona-kırıcılar arasında birkaç yüzyıla yayılan bir çatılmayı başlatmış olmasıdır.
Gerçi İkonoklazm İslam’dan önce Yahudiliğin etkisiyle de Hıristiyanlıkta hep var olmuştur. İslam’ın bundaki etkisi Hıristiyanî ikonanın onlarda teolojik bir tartışma boyutuna taşınması ve ikona-kırıcılığın toplumsallaşmasıdır.
Bu bağlamda Hıristiyanlığın İslam’a yüklediği suç(!) hiçbir azalma göstermeksizin 691 yılından 2025 yılına taşınmıştır.
Sözünü ettiğimiz cehaletin kaynağı da burasıdır. Bu cehalet
Giambattista Vico
’nun yeni bilimin ilk temeline Yahudi-Hıristiyanlığını yerleştirdiğini ve bunun da modern Avrupacılığın temelini oluşturduğunu bilmemenin bir sonucudur.
Zikrettiğimiz konuda asıl tehlikeli olan söz konusu cehaletin ihanetle ortaklaşmasıdır. Zira
kılıç artıklarının artıkları
olan küçük bir grubun Batılılaşma saikiyle birçok yabancı merkez tarafından devşirildikleri bilinen bir şeydir.
Ki, bu ihanet sadece dine değil aynı zamanda devlete, toplumsal uyuma ve huzura kastetme cehdinde bir ihanet olması nedeniyle birinci derecede tehlikelidir.


