Doha’dan can sıkıcı bir perde arkası Yahya Bostan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
İsrail’in Doha’da Hamas müzakere heyetini hedef alması üzerine olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı-Arap Ligi Zirvesi’nin sonuçları merak ediliyordu. Çıkacak sonuçlar bölgenin geleceği ile ilgili fikir verecekti.
Bölge ülkeleri, askeri güçle desteklenen hegemonik güç kurma arayışındaki İsrail’e bayrak açacak mıydı? İsrail saldırılarını destekleyen ABD nasıl konumlanacaktı? Mısır’ın “Arap NATO’su” olarak kodlanan girişimi o zirvede somutlaşacak mıydı? Türkiye, bu denklemde nerede duracaktı?
Perde arkasına baktığımızda ortaya biraz can sıkıcı ama geleceğe dönük değişim vadeden bir portre çıktı. Önce aldığım perde arkası bilgiyi aktarayım, ardından bunun ne anlama geldiğini madde madde anlatayım…
ZİRVEDE ÖNE ÇIKAN ÜÇ MADDE
Zirve bildirisini baştan aşağı okudum. Notlar çıkardım. Aradığım şey İslam ve Arap dünyasının İsrail’e karşı somut bir adım atıp atmayacağıydı. Bildiride somut olarak not aldığım üç madde vardı. 15’inci madde… İsrail’e karşı ekonomik ve diplomatik ambargo daveti… Bir diğeri 16’ncı madde… İsrail’in BM üyeliğinin askıya alınması çağrısı… Bir diğeri… 24’üncü madde… Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrailli yetkililer hakkında çıkardığı tutuklama kararlarının uygulanması için tedbir alınması talimatı…
Bildiride ayrıca Arap Birliği Konseyi’nin geçtiğimiz hafta vurguladığımız “Ortak bölgesel güvenlik vizyonu” (Bakınız; Körfez’i İsrail Bombasından Önce O Harita Karıştırdı, 12 Eylül) açıklamasına değinildi ve desteklendiği vurgulandı. Bu üç madde somut adımları çağırması açısından önemli…
Ancak, görüşmelerde Mısır’ın teklifiyle gündeme gelen, Arap NATO’su olarak nitelenen, ortak güvenlik mekanizması ile ilgili bir adım atılmadı. Hatta zirve kapsamında bu konuda bir toplantı yapılacağını bölge medyası yazmıştı. Ancak o toplantının yapıldığına ilişkin bir bilgi kamuoyuna yansımadı.
ANKARA METNE MÜDAHALE ETTİ
Bu bildiriyi okuduktan sonra zirvenin nasıl geçtiğini sorgularken, -ben bildiri bahsini açmadan- şöyle cümleler duydum ve not defterime kaydettim: “Türkiye, zirve bildirisinde aktif metin çıkması için çok uğraştı. Türkiye ve birkaç ülke daha aksiyona yönelik tavır alınmasını savundu. Çünkü Batı’da da bir ivme yakalandı, Batı kamuoyunun alınacak tüm kararlara destek vereceği bir noktadayız. Bölge ülkeleriyle ABD arasında da güven bunalımı yaşanıyor. Türkiye, o metne bazı maddeler ekletti.”
Sonra hangi maddeler diye araştırdım. 15, 16 ve 24’üncü maddelermiş. Yani benim “İşte somut adımlar” diye not aldığım maddeler. Hatta öğrendim ki… Ankara’nın önerdiği 15’inci madde daha sertmiş ancak yumuşatmışlar.
ABD’YE RAĞMEN OLMAYACAK MI?
Bu bilgi bana şunları söylüyor:
Bir. İsrail saldırganlığına karşı somut adım atılmasını öneren, destekleyen ve bu konuda inisiyatif alan/almaya hazırlanan ülke sayısı hâlâ azdır. Yaşanan soykırım, genişleyen çatışma sahası, hatta bir Körfez ülkesinin hedef alınmasına rağmen, bu hâlâ böyledir… Ve “Can sıkıcı” dediğim şey budur.
İki. Türk diplomasisi her fırsat ve zeminde İsrail’in alanını daraltmaya çalışmaktadır. Netanyahu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak yaptığı açıklamalar, Tel Aviv’in bunu bildiğini gösterir.
Üç. Evet, buna rağmen, Körfez ülkeleri/Arap dünyası bir arayış içerisinde. İsrail’in saldırgan tutumu bu arayışı güçlendiriyor. Mesele, bu arayışın ABD’ye (dolayısıyla İsrail’e) rağmen yapılıp yapılmayacağıdır. Zirvede ele alınan ve alınmayan konular ile bildiride tercih edilen dil bu arayışın ABD’ye rağmen olmayacağını gösterir.
Dört. Dolayısıyla, Körfez/Arap dünyası, Filistin’de yaşanan gerilimi Hamas-İsrail denklemi düzeyinde tutmaya devam edecektir. Oysa, Katar hedef alındıktan sonra bu kriz Arap-İsrail gerilimine evrilebilirdi. Bu, İsrail’in yönetemeyeceği bir süreç olurdu. Ancak söz konusu devletler bu sorumluluğu almak istememiştir.
YENİ BİR GÜVENLİK MİMARİSİNE DOĞRU
Beş. Bardağın dolu tarafı da var. Birleşik Arap Emirlikleri’nin saldırıdan hemen sonra Katar’ı ziyaret etmesi, yapılan sert açıklamalar bazı şeylerin değişmeye başladığını gösteriyor. Bir önceki yazıda Körfez/Arap ülkelerinin ABD’yi ürkütmemek için Çin ya da Rusya ile değil ama Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerle ilişkilerini derinleştireceğini söylemiştik. Bu konuda ilk adım atıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin savunma sanayii yeteneklerinin bu ülkelere açık olduğunu söyledi. S. Arabistan ve Pakistan ortak güvenlik anlaşması imzaladı. Anlaşmada, taraflardan birine yönelik herhangi bir saldırının, her iki ülkeye yapılmış bir saldırı olarak kabul edileceği vurgulandı.
Altı. Devletler için zaman insana oranla daha yavaş akar. Bazı şeyler çok hızlı gelişmez. Zaman alır. Körfez/Arap ülkelerinin yeni yön arayışı da böyledir. Hızlı ve somut adımlar beklememek gerekir. Titanik gibidir. Dümeni bir derece çevirirsiniz, rotadan uzaklaşmak için zamanın akması gerekir. Tüm bunlara rağmen o dümenin kırıldığını düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda bölgede ilginç bir güvenlik mimarisi göreceğiz.


