Dünyânın çatısında Süleyman Seyfi Öğün
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Nihâyet beklenen zirve gerçekleşiyor. Trump ve Putin ikilisi Alaska’da 15 Ağustos târihinde buluşuyor. Pek çok yazar
seçilen yeri mânidar, hattâ gizemli
buldular. Alaska, pek çok Amerikan filminde biraz da istihzâ konusu edilir. Çetin iklimi sebebiyle yaşanması zor bir mânâda mahrûmiyet diyârı olarak değerlendirilir. Yüzölçümü itbârıyla ABD’nin en büyük eyâletidir. 1.700.000 kilometrekareden biraz fazlacadır. Nüfûsu ise 700.000 küsur civârındadır. Yâni aşağı yukarı Türkiye’nin iki buçuk katı kadar bir büyüklükteki coğrafyada Malatya kadar bir nüfûs yaşamaktadır.
Alaska’nın seçilmesi târihî açıdan da mânidâr görünüyor. İki lider Washington veyâ New York’da buluşmakta anlaşsaydı, bu pek yadırganmaz; olsa olsa ABD’nin Rusya karşısındaki üstünlüğüne yorulurdu. Hoş, mağrur Rus tarafının bu teklifi kolay kolay kabûl edeceğini pek zannetmiyorum. Alaska eski bir Rus toprağıdır. Kırım Savaşı sonrasında ağır bir mağlûbiyet yaşayan ve çeşitli müşkilâtlar çeken Rusya Alaska’yı elinde tutmakta da zorlanıyordu. Yetmezmiş gibi, İngiltere tarafından Alaska’nın kendisine verilmesi yolunda baskılanıyordu. Bu, Alaska’nın, İngiliz İmparatorluğunun bir uzantısı olan Kanada ile birleşmesi demekti. Ruslar bunu istemediler ve Alaska’yı kelepir fiyatına da olsa diğer tâlip ve İngiltere’ye karşı zamânında istiklâl mücâdelesi vermiş olan ABD’ye devretmenin kendisi için daha doğru olacağına karar vererek İngiliz baskılarını bertaraf etmişlerdi. Yaklaşık bir asır sonra, İngiltere’nin küresel oyunda sahneden çekileceğini; onun yerini ABD’nin alacağını ve onunla kafa kafaya geleceklerini nereden bileceklerdi ki? Her neyse, bu açıdan bakıldığında Trump-Putin arasındaki zirvenin eski bir Rus toprağı olarak Alaska’nın seçilmesi iki taraflı ince bir diplomatik işçiliğn mahsûlü olduğunu düşünüyorum.
Alaska’nın seçilmesi başka açılardan da mânidâr. Dünyâ her mânâda sıcak gerilim ve savaşlarla çalkalanırken iki süper güç, bunlara kendilerini kaptırmaksızın, en uzakta, âdeta dünyânın tenhâ çatı katında buluşmayı kararlaştırarak,
“Dünyâ bir tarafa, biz her şeyin üzerinde iki süper gücüz”
demektedir. Bu Çin ve ondan daha baskın olarak
Avrupa’yı aşağılayan bir bakışı yansıtmaktadır.
Avrupa göstere göstere aşağılanmaktadır. Nitekim Almanya, Fransa ve İngiltere liderleri biraraya gelerek yaptıkları açıklamalarda, fikirlerinin alınmadığından ve dışlanmışlıklarından duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Geçmiş olsun..
Bu zirvede görüşülecek
esas konunun Rusya-Ukrayna savaşı olacağı
öngörülüyor. Evet en sıcak mesele bu. Ama ben yine de esas gündem maddesinin bu olduğunu zannetmiyorum. Onu da açıklayacağım. Trump
Rusya-Ukrayna savaşının, içerideki rakibi olan Demokratlar ve onların Avrupa’daki iştirakçileri tarafından çıkartıldığını
düşünüyor. Yâni bu hususta Rusya’yı birinci derecede mes’ul görmüyor. Trump, nihâî tahlilde
Rusya ile büyük bir hesaplaşmaya girişmek istemiyor.
Tam aksine, büyük hesaplaşmayı Çin ile yapmak istiyor. Demokratların tâkip ettiği vahim siyâsetin
Rusya ile Çin ve Hindistan’ı yakınlaştırdığını
görüyor. Niyeti, bu üçlüyü dağıtmak ve
Çin’i yalnızlaştırmak
. Aslında Trumpist doktrin aslında, Çin’e karşı Rusya ile yer yer berâber yol almayı düşünüyor. Çin ile Rusya arasındaki dayanışmanın, Demokratların dar görüşlü siyâsetlerinin sun’i bir neticesi olduğunu düşünüyor. Bunun ne jeopolitik ne de jeoekonomik olarak maddî bir temele dayanmadığını görüyor. Çin’in uzun vâdede muazzam potansiyeli ile
Sibirya’yı kolonize etmek olduğunu
en az Ruslar kadar biliyor. Dahası, Kuzey Kutbu dâiresinde Rusya ile berâber çalışmak istiyor. Bence, bâzı pürüzler aşılabilirse Alaska Zirvesi’nin esas meselesi de bu. (Trump’ın Kanada ve İzlanda’ya gözünü dikmesinin bir fantezi olmadığını artık daha net görüyoruz).
Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını bitirmek arzusu da buralardan kaynaklanıyor. Zâten kıymetli mâdenlerine ve tarımına çökerek Ukrayna’dan alacağını aldı. Bundan sonra niyeti
Rusya’yı rahatlatmak değil, daha doğru bir ifâde ile kolunu kanadını kırarak kontrollü bir şekilde açığa almak.
Putin bu tabloyu son derecede berrak bir şekilde görüyor. Rusya artık Avrupa’yı kaybetti. Ortadoğu’dan dışlandı. Güney Kafkasya’da ağırlığı hayli azaldı. Kendisine nefes borusu olan Hindistan’ın nasıl sıkıştırıldığını görüyor. Karadeniz’de düne kadar kendisini şöyle böyle rahatlatan Türkiye’nin peyderpey devreden çıktığını görüyor. Ama hâlâ elinde kartları var. Bir defâ Ukrayna’daki kazanımlarından ve taleplerinden asla vazgeçmeyecek. Bu çok kesin. Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Kırım’ı hiçbir şekilde bırakmayacak. Ukrayna’nın ordusuzlaşması ve NATO’ya girmeme garantisini istiyor. Trump bunların hatırı sayılır kısmını kabûl etmeye râzı. Elbette bunlar karşılığında Ruslar da ufak tefek bâzı şeyleri vermeye hazır. Aslında taraflar bu meselelerde çoktan anlaşmış olmalı. Bilhassa Witkoff-Putin öngörüşmesinde Ukrayna meselesinde ABD ve Rusya’nın, ufak tefek bâzı hususlar hâricinde anlaşmış olduklarını düşünüyorum. Değilse zirve gerçekleşmezdi.
Mesele ABD ve Rusya’nın bunları başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Almanya’ya kabûl ettirmesi. Bunun çok zor olabileceğini düşünüyorum. Son zamanlarda
İngiltere, Fransa ve Almanya’nın birden Filistin aşığı oluvermesinin sebebi,
“Sen Ukrayna’da işimizi bozarsan, biz de Gazze’de senin Riveria’nı başına yıkarız” kabilinden bir karşılık olduğunu düşünmemek kolay değil..
Doğrusu ben de Alaska Zirvesi’nin neticelerini herkes kadar merak ediyorum. Nasip olursa zirve’nin yansımalarını bilâhare değerlendiririz..


