Gazze soykırımına karşı vicdanlıların her kıyamı değerlidir Ömer Lekesiz
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Batılı devletlerin,
Gazze’de ABD-İsraili’nce yapılan soykırım
a Batı zihniyetini oluşturan pagan ve Yahudi-Hıristiyan İlahiyatı nedeniyle karşı çıkamadıklarını, soykırımın Gazze toplumunu açlıkla yok etmeye evrilmesinden sonra ise uluslararası Yahudi sermayesinden nemalanmak maksadıyla Filistin’i devlet olarak tanıma vb. şeklinde cılız da olsa kimi siyasi çıkışlarda bulunmalarının medyatik bir gösteriden ibaret olduğunu çeşitli vesilelerle söylemiştik.
Öte yandan,
HAMAS’ın
silahlı kolu olan
İzzeddin el-Kassam Tugayları
’nın 7 Ekim 2023 tarihinde ABD-İraili’ne karşı başlattığı
istiklal harekatına
karşı Yahudilerin kontrolündeki Batı medyasınca üretilen haberlerin masa ürünü olduğu ve HAMAS’ın Yahudiler tarafından işgal edilen ülkesinin istiklalinden başka hiçbir şeyi dert edinmediği anlaşıldıktan sonra, mezkur harekatı bahane edinerek ABD-İsraili tarafından Gazze’ye atılan yıkım ve ölüm bombalarına İspanyollar başta gelmek üzere Batılı halkların -katılımcıları her geçen gün daha da artan- toplu gösterilerle karşı çıktıklarına da tanık olduk.
Suudi Arabistan
’ın başını çektiği ABD güdümlü Arap krallıklarındaki Müslümanların, Gazze’deki soykırıma karşı gösteriler yapmalarından da geçtik, Yahudiler aleyhine konuşmalarının bile yasaklandığı şu ortamda, Batılı halkların mezkur gösterileri, Gazze toplumuyla dayanışma eylemleri elbette çok
değerlidir
.
Ki bu değer yani pagan ve Yahudi-Hıristiyan İlahiyatının sentezinden oluşan Batı zihniyetine
rağmen
Batılı devletlerin değilse de Batılı halkların Gazze soykırımına karşı yaptıkları bu gösteriler, eylemler şu tek kelimede toplanabilmektedir:
Vicdan
!
Arapça “bulma” anlamındaki vcd kökünden gelen vicdân, aynı kökten gelen cide, vecd, vacid… kelimeleriyle de ilişkili olarak, insanın insanlığına hasredilen, yani salt onda var edilmiş olan ve dolayısıyla ancak onun kendi kendisindeki iradeye konu fiillerini ahlak kuralları esasında denetleyen, “iyilik yapmaktan sevinç, kötülük yapmaktan ıstırap duyan bir ahlâkî meleke”dir. Felsefe dilinde ise vicdan, “Bireyde ya da ahlaki bir özne ya da failde var olan doğru ve yanlış duygusu”dur. (Geniş bilgi için bkz.: Râgıb el-İsfahânî, Müfredât - Kur’an Kavramları Sözlüğü, Pınar; Semîn el-Halebî, Misalli Ansiklopedik Kur’an Sözlüğü, Ketebe; Ahmet Cevizci, Büyük Felsefe Sözlüğü, Say; TDV İslam Ansiklopedisi)
Bu tanımlara göre vicdan, hükmedeni bizzat sahibi olmak üzere, Allah’ın her insanın gönülde kendi kendisini yargılamaya esas olarak kurduğu iç -nefsi- mahkemedir. Bu mahkemenin sanığı kişinin öz-ne-si / nefsi, savcısı onun mantığı, hâkimi de aklı ve ahlakıdır.
Dolayısıyla bu yorumla vicdan, nefislere münhasır yani onun fıtratıyla kaim olması bakımından şeriatlara öncelenmiş olup, onun sevk ve idaresindeki ya da etkisindeki doğruluk, erdem, hakkaniyet, merhamet, dayanışma, samimiyet… vb. kipleri ise şeriatlar tarafından çerçevelenmiştir.
Nitekim vicdan, nefsin / ruhun / kalbin bir tezahürü olarak
saf iyilik
suretinde şeriatlarca
apaçık
olarak işaretlenmiş ancak bu apaçıklık sonradan muhtelif tefsirlerle, yorumlarla o şeriatların dispozitifine uygun hale getirilmiş yani onların
iktidar
ilişkilerine göre güdülenmesiyle bulandırılmıştır.
Bunun tipik bir örneğini, Yahudi-Hıristiyan Şeriatı’nda hükmü ile gayesi aklen ve vicdanen apaçık olan “Adam öldürmeyeceksin; çalmayacaksın.” vb. emirlerin (On Emir; Çıkış, 20, 32/15, 20/1-17) dini rekabet, iktidar, siyaset maksatlı yorumlanarak bulandırılmasından görebiliriz.
Bu bakışla vicdan kendi varlığında verili olduğu için hiçbir insanın meçhulü değildir. Yahudi-Hıristiyanlığın zikrettiğimiz apaçık emirleri elbette onu duyabilen kulak ve doğru yorumlayabilen akıl için olduğu gibi vicdanın köreltilmesi, perdelenmesi ya da ideolojik bir yobazlığın emrine verilmesi de son tahlilde ferdidir.
Nitekim Musa’ya verilen On Emir’in “hiçbir şekilde muafiyet kabul etmeyeceğini” söyleyen Thomas Aquinas’ın, fıtratı gereği her insanın şeriat emri olmasa da baştan benimseyeceği “Öldürmeyeceksin; çalmayacaksın” emirlerini haklılık - haksızlık ikilemine yani istisna kuralına ve malını mülkünü kaybetmeyi hak etme ihtimaline bağlayarak
meşrulaştırma
sı, söz konusu duymadaki kasıtlı eksiliğine ya da en azından dini rekabet, iktidar hırsı ve siyaset nedeniyle bunları bilerek bulandırmasına yorulabilir. (Bkz.: Yasa Hakkında İnceleme, trc.: Heyet, Pinhan, İstanbul 2025, s. 162)
Sonuç olarak, Batılı halkların Gazze’deki soykırıma karşı çıkmaları, bizzat taşıdıkları hatta onunla sürekli olarak
yoğuruldukları
zihniyete açık bir itiraz olması bakımından değerlidir.
Elbette yeterli değildir ama en azından vicdani her kıyam özü gereği muharriktir.


