Geometri ve Müslüman sanatları Ömer Lekesiz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Batı sanatlarına,
perspektif kuralları
nın ihdasıyla –15. ve 16. yüzyıllarda Rönesansla– giren
geometrinin
, temsil dışı / non-figuratif olan Müslüman sanatlarının –7. yüzyıldan beri–
merkezinde
yer aldığı malumdur.
İlahi düzeni ve sonsuzluğu
simgelemek tahtında Müslüman sanatlarında doğrudan İslami zihniyetle bitişik bu durumun, Batılılar için gerçekliğin tasvirine ve estetik arayışa dair olduğu, geometrinin Müslüman sanatlarında soyut / non-figuratif, Batı sanatlarında ise figüratif ve gerçekçi sayıldığı; ilkinde yüzey süslemesi ile manaya, diğerinde yapısal geometriye ve tasarımsal dışavuruma esas olduğu da bilinen bir husustur.
Perspektifin mimari ve resim alanındaki önemini de aşıp, bir tür bilimsel put olarak bizlere dayatılmasından, hatta alil birçok bilginin son iki yüz yıldır kafir felsefecilerle sanat kuramcılarından tercüme edilen kitaplarla adeta başımıza boca edilmesinden dolayı Batı sanatının geometriyle ilişkisi üzerinde ayrıca durmamıza gerek yoktur.
Bunun yerine geometrinin –yer yer Batı sanatlarıyla karşılaştırmalı olarak– Müslüman sanatlarının merkezinde yer almasının sebepleri üzerinde –ana hatlarıyla– duracağız. Bu bağlamda yapabileceğimiz tespitlerin “Müslüman sanatları pür geometridir” ilk anlayışından giderek “Geometri pür sanattır” anlayışına meyletmesinin doğurabileceği muhtemel problemlere rağmen.
Ancak bundan önce, ilk bakışta çok ağır bir konu olarak görünen Müslüman sanatlarının geometriyle ilişkisini köşe yazısında ele almamızın iki nedenine değinmeliyiz.
1-Sanatlar ait oldukları medeniyetlerin
köşe taşları
dır ancak
köşeli taşları
değildir. Yani farklı medeniyetlerin sanatları arasında, insanlığın hayal ve icatta ortak olması nedeniyle doğrudan ya da dolaylı bir etkilenme hep öngörülmüştür. Sanatın aynı zamanda
siyasi rekabet aracı
olmasını paranteze alarak söyleyecek olursak, etkilenmedeki bu normalliğe rağmen Müslüman sanatları Batı sanatlarına
müdânâ
etmemiş
, muvahhitlerle iş birliği yapma ruhsatına da yaslanarak, dünya hayatının kolaylaştırılması, güzelleştirilmesi minvalinde önceden ve sonradan yapılmış keşiflerden, araçlardan yararlanarak deyim yerindeyse
kendi işine
bakmıştır.
Batı cihetinden durumun hiç de böyle olmadığını ise Ressam
René
Magritte’in
şu cümlelerinden anlayabiliriz:
“Bir nesnenin fotoğraf makinasıyla elde edilen canlandırmasının ‘uygun’ olduğunu söyleyemeyiz. Nesnenin objektif karşısındayken içinde bulunduğu bağıntılar bir fanteziye mahal vermeden kayıt altına alınmış olur. İşte bu, bir nesnenin, resim marifetiyle ‘nesnel’ bir şekilde canlandırılması fikrine hak verir. (Doğulu sanatın, böylesi bir nesnellik iddiası taşımayacağı ortada. O sanatta perspektifin kuralları göz ardı edilir –tıpkı ilkel resimdeki ya da çocukların resimlerindeki gibi.) (İmgelerin İhaneti, trc.: heyet, Ketebe, 2025)
Magritte’in bu yaklaşımı, yüzlerce örnekten sadece biridir. Bu yaklaşımın daha baştan Batılılara mahsus hastalıklı bir kafanın ya da sakat bir dünya görüşünün ürünü olduğu da kapsamı ve devri meçhul olan
Doğu
(lu) ayrımından anlaşılabilmektedir. Zira sanat cihetinden Doğu, İspanya’nın ortasından başlayıp, Akdeniz’in güneyini kat ederek, belli devreler halinde Anadolu-İran-Horasan ve Türkistan üstünden Çin’e uzanır.
Öte yandan aklı yetenlerce çocukların resimsel bakışlarının saf sanatla eş tutulduğu Batı dünyasında, Magritte’in yaptığı bu ilkellik ve çocuksuluk suçlaması sadece büyüklerin aptallıklarıyla da büyük olduğunu göstermektedir. Onun sürrealist olarak “perspektifin kuralları”nı put edinmesi ise ayrı bir garabettir ki, böylesi bir zihni düşkünlük
Pablo Picasso’nun
,
Paul Klee’nin
semtinden bile geçemez.
Bundan hareketle Müslüman sanatlarının geometri ile olan derin bağı konusunda Batı’daki kısır suçlamaları, yanlış hatta kasıtlı –siyasal– ezberleri, kulaktan dolma bilgileri işaretleme ihtiyacındayız.
2-Onca resmi özendirmeye, maddi desteğe, cebren ve hileyle verilen eğitime rağmen Batı sanat anlayışı ülkemizde tam yer tutamamıştır. Bu nedenle ilgili sanatçılar Batıcılık anlamında modern olanla geleneksel olan arasında bir tür suçluluk duygusunu ya da daha makul bir söyleyişle bir tür gerilimi sıkça yaşaya gelmişlerdir. Doğu-Batı karşıtlığına düşmemeye özen göstermelerine ve salt kendi sanatlarını icra derdinde olmalarına rağmen mezkur gerilimi Ömer Uluç’un, Mithat Şen’in resimlerinde bile görmek mümkündür.
Söz konusu duygunun ya da gerilimin giderilmesi, hemen yukarıda dile getirdiğimiz ihtiyaçla da bağlantılı olarak gerekli görünmektedir. Zira geometri ile sanat ilişkisinin Müslüman sanatları esasında temellendirilmesi
kimlik
kadar
kimselik
bilincinin de doğru kurulmasına katkı sağlayabilir.


