Hac yolculuğunun unutulan menzili Kudüs Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Ahmet Faruk Asa / Yazar
Bu haftalarda dünyanın dört bir yanından milyonlarca Müslüman, hac ibadetini tamamlamanın mesrûrluğuyla ülkelerine dönmeye başladı. Kimileri yıllardır beklediği bu anı gözyaşlarıyla karşıladı, kimileri kalbinde derin bir huzurla sevdiklerine kavuşuyor. Hac yolculuğu, Müslümanlar için yalnızca bir seyahat değil; arınma, teslimiyet ve manevi yolcuk anlamlarına da geliyor. Ancak bugün hac yolculuğu denince akıllarda neredeyse sadece Mekke ve Medine canlanıyor. Oysa hac, bir zamanlar çok daha uzun, manevi durakları olan bir yoldu.
“(İbadet için) sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa…” hadis-i şerifinin taze ve diri bir rehber olarak görülmesi, Müslümanların yüzyıllar boyunca hac menziline manevi bir durak olarak Kudüs’ü de eklemelerine neden olmuştu. Kudüs, adeta hac yolculuğunun manevi kapısıydı. Dünyanın dört bir tarafından Mekke’ye ulaşmak amacıyla yola çıkan Müslümanlar; Mescid-i Aksa’da kılınan namaz, Nebi Musa’da edilen dua, Kudüs sokaklarında atılan adımlarla, burayı hac yolculuğunun bir parçası haline getirmişti.
GELENEK HALKASI NASIL KOPTU?
Kudüs nasıl oldu da bu geleneğin bir halkası olmaktan yoksun hale geldi? Belki şimdi milyonlarca hacının evlerine döndüğü bu günlerde, bu soruyu sormanın ve Kudüs’ü yeniden hatırlamanın zamanı. Bugün bu geleneğin unutulmasındaki esas faktör, İsrail işgalinin Kudüs’ü sistemli bir şekilde Müslümanların zihinlerinden ve rotalarından silmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber İslam dünyasının kendi tarihine yabancılaşması, komşu devletlerin politikaları, acı bir gerekçe olarak zihinlerde yer etmelidir.
KUTSAL HAC KAPISI
Nice seyyah, nice derviş, nice hacı, uzun yolculuklarında Kudüs’ü bir menzil olarak seçmişti. Kudüs o dönemlerde bir geçiş değil, bir duraktı. Hatta öyle ki Şam ve civarından Mekke’ye gidemeyen Müslümanlar, hac zamanında Kudüs’e gelir kurban keserdi. Osmanlı döneminde sosyal önemini muhafaza eden Kudüs, hac kervanlarının önemli bir konaklama ve buluşma noktası, aynı zamanda hac güzergahının ritüel ve lojistik açıdan vazgeçilmez bir parçasıydı.
Özellikle Orta Asya ve Hindistan’dan gelen Müslümanlar için Kudüs, neredeyse Mekke kadar kıymetli bir menzildi. Hindistanlı, Afgan ve Buharalı Sufiler, Kudüs’te tekkeler kurmuş, yıllarca burada misafir olmuş, Kudüs’ü bir manevi okul olarak benimsemişlerdi. Mekke’ye varmadan önce bu şehre ziyarette bulunmayı büyük sevap olarak görmüşlerdi. Bu sebeple Müslümanlar tarafından Kudüs’e “Kutsal Hac Kapısı” gibi unvanlar verilmişti. Özbekler Tekkesi, Hintliler Tekkesi ve Afgan Tekkesi, bu zengin geçmişin sessiz tanıkları olarak hâlâ Kudüs sokaklarında nefes alıyor. Bugün her ne kadar sadece Afgan Tekkesi kısmen faal olsa da bu yapılar Müslümanların ortak tarihinin taş duvarlara kazınmış hatıraları olarak Kudüs sokaklarını süslüyor.
TEKKELERLE KURULMUŞ GÖNÜL KÖPRÜSÜ
İstanbul’dan Buhara’ya, Delhi’den Gazne’ye kadar uzanan yollar, bu şehirde birbirine bağlanırdı. İstanbul’da Özbekler için bir tekke vardı, Kudüs’te de. İstanbul’da Afganlar için bir dergâh olurdu, Kudüs’te de. Bu tekkeler, Müslümanların kalpleri arasında sessizce kurulmuş birer gönül köprüsüydü. Pek çoğunun bakım ve onarım masrafları Osmanlı tarafından karşılanırdı. Günümüzde hâlâ bu tekkelere ait arşivler ve kayıtlar, Kudüs’ün hac coğrafyasında tekabül ettiği özel yeri gözler önüne seriyor. İsrail işgalinden hemen önce Filistin’de onlarca tekke vardı. Şimdi ise sadece bir tane kaldı. Afgan Tekkesi hâlâ ayakta. Kapısı hâlâ açık. Artık eski günlerdeki gibi misafir ağırlamıyor; ancak belirli günlerde, Kadir Gecesi’nde, Ramazan’ın son on gününde tekkede merasim yapılabiliyor. Küçük ama hatıraları devasa bir gelenek bu.
KADİM KARDEŞLİKLER
Eskiden Anadolu’da bilhassa Güneydoğu’da, Kilis’ten Diyarbakır’a, Urfa’dan Antep’e uzanan şehirlerde hac yoluna çıkanların evleri hemen kendini belli ederdi. Hacdan dönenlerin kapılarına Kâbe resimleri asılır ve boyanır, evleri süslenir o evler ziyaretçisiz kalmazdı. Bu gelenekler, Kudüs’ten, Şam’dan, geçip Anadolu’ya ulaşmıştı. Hâlâ bu geleneğin izlerine Anadolu sokaklarında rastlayabildiğimiz gibi, yolu Filistin’e düşenler de görecektir, hacıların evleri hemen kendini belli eder. Kapı eşikleri süslenmiş olur, girişlere Mekke ve Medine’nin fotoğrafları konulur. Kadim şehirler ve kadim kardeşlikler…
TERÖR DEVLETİ MÜSLÜMAN İZLERİNİ SİLİYOR
İsrail işgaliyle beraber 1948’den bu yana sistemli bir şekilde Kudüs’teki Müslümanlara ait izler silinmek istendi. İsrail, Kudüs’ü önce fiziksel olarak işgal etti, sonra siyasi sınırlarla Müslümanlardan ayırdı, ardından da bilinçli bir hafıza silme politikası yürüttü. Tekkeler birer birer kapandı, Filistinlilerin Mekke’ye ulaşmasının önü kesildi. İsrail’in İslam kültürüne ait hatıraları yıkarak ironik bir şekilde üzerine “Tolerans Müzesi” inşa etmeyi düşündüğü yer olan Mamilla Mezarlığı, bir zamanlar hacıların konakladığı yapılara ev sahipliği yapıyor olması itibarıyla bu politikanın yalnızca bir örneği olarak kendini göstermektedir.
BİR DUA SESSİZCE GERİDE KALDI
Bugün Gazze’de yaşayan bir Müslümanın hac yolculuğuna çıkması neredeyse imkânsız. 7 Ekim’den sonra Gazze’deki abluka daha da ağırlaştı, kapılar kapandı, izinler durduruldu. Sadece Gazze değil, Batı Şeria’daki Filistinliler için de Kudüs’e gitmek, Mescid-i Aksa’da namaz kılmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Kontrol noktaları, seyahat kısıtlamaları ile Filistinlilere kendi şehirlerinde birer yabancı gibi davranılıyor. Çok uzağa gitmeden, örnek olarak geçtiğimiz hafta İsrail, İran ile artan gerilimi bahane ederek Mescid-i Aksa’yı ibadete kapattı. 1967 yılındaki işgalden bu yana en uzun süren Aksa kısıtlamasıydı bu. Sınırlı olarak ibadete açıldığında da yüzlerce yerleşimci geçmiş aylarda olduğu gibi polisler eşliğinde Mescid-i Aksa’ya baskın yapıyordu.
Belki bugün yollar daha kısa, ulaşım daha kolay, ibadetler daha hızlı ama elimizden gidenler de bir o kadar üzerine düşünmeyi gerekli kılıyor. İsrail’in işgaliyle kapılar kapanınca sadece bir şehir değil, bir hatıra, bir kültür, bir dua sessizce geride kaldı. Oysa Kudüs hâlâ orada, hâlâ bir hac kapısı olarak bekliyor.


