Halvet, yalnızlık ve bireyselleşme Ömer Türker
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Modern dönem hakkındaki değerlendirme ve eleştirilerin yoğunlaştığı temel sorunlardan biri yalnızlıktır. Yaşadığımız dünyanın imkân ve sorunlarını konuşmaya başladığımızda söz döner dolaşır bir şekilde fertlerin giderek yalnızlaşması gelir. Hatta bilişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte yalnızlaşmanın daha önce görülmedik şekilde arttığı söylenir. Yalnızlık aslında zıtlıkları barındıran ve bu sebeple de bu yönlerden ele alınması gereken bir durum.
Bu yönlerden biri şu: Yalnızlığın ilk akla gelen anlamı, kişinin başka insanlarla temas ve iletişimin azalması, asgariye inmesi veya tamamen kesilmesidir. Önce ulaşım imkânlarının, ardından iletişim araçlarının, nihayet bilişim teknolojisinin gelişmesi, sırasıyla, akraba, tanıdık ve dostlarla birlikte geçirilen vakti azaltıp teması hızlandırdı, ardından temasa olabildiğince ihtiyaç duyurmayacak şekilde akrabalığı, tanışıklığı, dostluğu daha ziyade uzaktan işitme ve görmenin hazzına sıkıştırdı; nihayet akraba, dost ve tanıdıkların yerini bırakan birlikte yaşamayı hiçbir zaman karşılaşma ve tanışma imkânımız dahi bulunmayan yabancıları maddi ve manevi hanelerimizin baş köşesine oturttu. Bu süreç, iki büyük hadiseyle birlikte ilerledi. Birincisi, modern iş hayatının yoğunluğu, yeni mesleklerin zamansal ve mekânsal uzaklaşmaları zorunlu kılmasıdır. İkincisi, fiilen yaşadığımız dünyanın maddi veçhesini şekillendiren ve kültürel inşa süreçlerini yöneten aklın, bireyi olabildiğince yalıtarak yönetmeye amaçlamasıdır. İkinci maddenin çok ayrıntılı konuşulması gerekir ama burada sadece şuna işaret edebiliriz: Geleneklerinden ve gelenekleri taşıyan toplumsal ağlardan kopmuş ve koparılmış bir kişi, ilk bakışta görünen kayıtsızlığının aksine özgürlüğünü kaybeder. Özgürlüğünü kaybeden kişi ise kendi kendisini yönetmeye ehliyetli bir fert olmaktan ziyade bulunduğu toplumun bir ferdi olmasını mümkün kılan bağların dokunulmazlığını ve nüfuz edilemezliğini yitirerek yalnızlaşır. Bu anlamda yalnızlık, kişiye aitlik, mensubiyet ve kimlik kazandıran sıfatların etkisizleşmesi, belirsizleşmesi veya silinmesi demektir. Böylesi bir durumda kişi farkında olmadan etkiye, saldırıya, dönüştürülmeye ve yönetilmeye açık hale gelir. Gelenekle ilgili cümleler tam tersinden de kurulabilir. Gelenekleri taşıyan toplumsal bağlarla ilişki hastalıklı olduğu takdirde kişinin aidiyet ve mensubiyetlerini onun kendisini aşan tanımlayıcı bir kimliğe dönüştürür. Oysa özgürlük kişinin kendisi kalarak aidiyet ve mensubiyetlerini kimliğinin bir parçası haline getirmesiyle mümkün olur.
Yalnızlığın ikinci yönü, yukarıda bahsedilenin tam tersine ulaşılmaz veya ulaşılması çok zor olan kısmıdır. Görünenin aksine yalnız kalmak çok zor bir hedeftir. Zira insan bütün nesne ve kişilerden yalıtılmış olsa bile hayalinde, duygularında ve aklında kendisi dışındaki her şeyi taşır. Taşıdığı ölçüde de onların olumlu veya olumsuz etkisine maruz kalır. Halbuki insan kendisine mahsus özellikleriyle bir fert olabilmesi için dışarıdan gelen etkileri onlardan daha üst bir ilkeye bağlı olarak dönüştürmesi gerekir. Evet, dıştan gelen etkiler olmaksızın biz bir fert olamayız. Biz kendimiz dışındaki nesne, olay ve olgulara bağımlı varlıklarız. Bu bağımlılık bizim için hem bir imkân hem de bir engeldir. İmkândır zira varlığımız onlarla dolar ve anlam kazanır. Engeldir zira bu bağımlılıklar bizi insan olmanın nihai amacını, kendi ferdiyetimizde tahakkuk ettirmekten alıkoyduğu ölçüde bize zarar verir. Bu anlamda kendimiz olabilmek için bir tür yalnızlaşmaya ihtiyaç duyarız. Bu yönüyle yalnızlık kaçınacağımız değil, ulaşmayı arzuladığımız bir şeydir.
Hz. Peygamber’in halvetlerini, itikaflarını, akşamları kendisine tahsis ettiği vakitleri, gece ibadetlerini böylesi bir yalnızlığa ulaşmak için bir imkân olarak tefekkür etmeliyiz. Hz. Peygamber’in hakikat bilgisi ve ona uygun yaşam tarzından hareket ederek İslam geleneğinde geliştirilen ve bilhassa mutasavvıflarca yöntem haline getirilen halvet tecrübesini tam da bu bağlamda düşünebiliriz. Bu bağlamda halvet, metafizik bir ilkeyle insanın bağlarını aşma ve kendisi lehine dönüştürme çabası olarak modern insanın birinci yönüyle yalnızlık sorununu çözmek için bir imkân olarak değerlendirilebilir.

