Hikmet ve kaygı Ömer Türker
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Hikmet, İslam düşünce geleneklerinin temel kavramlarından biridir. Engellemek anlamındaki “h-k-m” kökünden türeyen bütün kelimeleri dikkate alırsak Kur’ân’da ve hadislerde bir çırpıda sayılamayacak kadar çok yerde zikredilir. Herhalde hikmet kelimesinin geçtiği en meşhur ayet şudur: “(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiş demektir. Yalnızca akıl sahipleri öğüt alır.” (Bakara 2/269). Ayrıca pek çok ayette peygamberlere kitap ve hikmetin veya kitap, hüküm ve nübüvvetin birlikte verildiği bildirilmektedir. Kelime oldukça kapsamlı olup derin çağrışımlar barındırdığından hem şerî bilimler hem de felsefî bilimler geleneğinde özel bir ihtimama konu olmuştur.
Tefsirlerde hikmet kelimesine oldukça geniş anlam ifade edecek şekilde Kur’ân ilimleri, Kur’ân’ı yorumlama mahareti, Kur’ân’ı tüm yönleriyle idrak etme ve bir mesele hakkında doğru sonuca ulaşma gibi anlamlar verilmiştir.
Filozoflar, kelamcılar ve sûfîler genel olarak bütün bilgi alanlarını kuşatacak şekilde hikmeti eşyanın hakikatini bilmek olarak açıklamışlardır. Önceleri felsefî ahlâk metinlerinde, daha sonra hicrî dördüncü yüzyıldan itibaren şerî bilimler geleneğine mensup düşünürlerin kaleme aldığı ahlâk metinlerinde hikmet, amelî (pratik) aklın erdemi olarak görülmüş ve hakikat bilgisine uygun fiiller yapmayı mümkün kılan meleke anlamında kullanılmıştır. Bütün bu açıklamaları dikkate aldığımızda İslam tarihini düşünce ve uygulamalarıyla bir bakıma hikmetin açıklama ve tatbiki olarak okuyabiliriz. Fakat benim bugün dikkat çekmek istediğim husus, yukarıda zikredilen ayetin Kur’ân’daki bağlamından hareketle hikmet kelimesinin işaret ettiği anlam ve duygunun tam olarak ne olduğudur.
Bakara sûresinde 261-275 arasındaki on beş ayet, sistemli bir şekilde infak üzerinde durur. Aslında 275-283 arasındaki faiz ve borçlanmayla ilgili ayetleri de aynı konunun devamı olarak değerlendirirsek tam yirmi üç ayet, bir şekilde infak ve ilgili bahisleri içermektedir. Özellikle Allah’ın dilediğine hikmet verdiğini ifade eden ayetin hemen öncesindeki iki ayet, hikmetle ilgili merkezi anlamı ifşa etmektedir:
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Ancak gözünüzü kapayarak alabileceğiniz pis şeyleri vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir ve övgü Allah’a aittir. Şeytan sizi fakirlikle tehdit eder ve size hayasızlığı emretmektedir. Allah ise size hem bağışlanma hem de daha fazlasını verme vaadinde bulunmaktadır. Allah her şeyi kuşatır ve bilir. Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verirse ona büyük bir hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri öğüt alır.” (Bakara 2/267-269).
Bu ayetlerin öncesinde ve sonrasında genişçe infaktan bahsedilmektedir. Ayetlerde hikmet, şeytanın korkutma ve ayartmalarına karşı, müminin sahip olduğunu düşündüğü şeylerden vazgeçmesi yani korkularını ve kaygılarını yenmesi anlamında kullanılır. Eğer bağlamı Kur’ân’ın bütünlüğünü dikkate alarak yorumlarsak hikmet, insanın Allah yerine ikame ettiği her ne varsa ondan vazgeçmesi demektir. Kelimenin kök anlamıyla ilişkilendirecek olursak hikmet, kişinin Allah’ı ikame etmeye çalışan arzu ve yönelişlerini engellemesi anlamına gelir. Bu bir tür insanın kaygılarını Allah ile yönetmesi ve ahlâk düşünürlerinin söylediği anlamda “kaygıyı gidermek” (tardu’l-hemm) olarak özetlenebilir.
Nitekim Endülüs’ün meşhur âlim ve düşünürlerinden İbn Hazm Müdâvâtü’n-nüfûs adlı eserinde çok farklı türden insanın hayatını incelediğini, bütün insanların hayatına yön veren temel saikin kaygıdan kurtulmak olduğunu ama bunun için kimisinin zühde kimisinin ilme kimisinin hırsızlık ve sahtekarlık gibi süfli durumlara yöneldiğini söyler. Yukarıdaki ayetlerde geçtiği haliyle hikmet, insanın işte bu anlamıyla kaygı veya korkusunun aşılması, nefsin korkaklık ve cimriliğine engel olunması anlamına gelir.
Bu bakımdan İslam nazariyatçılarının söylediği şekilde mevcutların hakikatine dair bilgiler hikmet anlamına gelir ama dönüştürmeyen bilgiler kümesi, hikmet olma sürecini tamamlamamıştır. Tefsircilerin söylediği anlamda Kur’ân’ı tüm yönleriyle anlamak hikmet demektir ama arınma doğurmayan bir anlama çabası, hikmet olma sürecini tamamlamamıştır. Fakihlerin söylediği anlamda sünnet hikmettir ama bunu sadece sünnet olarak dile getirilen kural ve uygulamalar toplamı olarak anlarsak sünneti hikmet olmayan bir hikmete dönüştürmüş oluruz. Zira kural ve uygulamalar, ancak varlık yurdunun mülkiyetinin Allah’a iadesini sağlayan bir kulluk şuuruyla hikmet haline gelir, aksi halde kabalık ve kibre yol açar.
Hepimizin çok iyi bildiği “Hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır” hadisinde hikmet de ancak bu anlamda anlaşıldığında doğru kavranmış olur. Çünkü Allah’ın insandan muradı, kulluktur. Kulluk ise mümin için garanti edilmiş değildir, her durumda Allah’ı bulma çabasını gerektiren bir kararlılık halidir, kibir ve bönlükle hiçbir şekilde bağdaşmaz. Ezcümle hikmet, Allah’ın cömertlik sıfatının kulun çok farklı türden fiillerinde tecelli etmesiyle mazhar olunan yüce bir haslettir. Kitap ve hikmetin bir peygambere verilmiş olması, o peygamberin ümmetinin de bunlara sahip olduğu anlamına gelmez. Hikmetin her bir ferdin aklında, kalbinde ve davranışlarında
yeni baştan zuhur etmesi gerekir.


