Kötülüğü sıradanlaştırmak Ömer Türker
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Bir yanlış çok uzun süre göz önünde olduğunda olağan akışın bir parçası haline gelip sıradanlaşıyor. İnsanlar onun yanlış olduğunu kabul ediyorlarsa görmemeyi tercih ediyorlar. Şayet göz önünde bulunan bir şeyse ve görmemek de mümkün değilse adını anmayarak onu gizlemeyi yeğliyorlar.
Her toplumun hatta her bireyin böylesi tecrübeleri vardır. Toplum olarak bizim bu kabil tecrübelerimiz medya araçlarının yaygınlaşmasıyla iyiden iyiye arttı. Ülkemizde uzun zamandır medya araçlarını kendi aleyhimize olacak şekilde kullanıyoruz. İnsanların en çirkin fiillerini konuşmayı geçim kapısına dönüştürmüş gündüz kuşağı programları, çok seyredilen ulusal kanalların haber verme tarzları ve verdikleri haberler, akşam kuşağından gece yarısına kadar devam edip bir insanın bütün akşamını işgal eden ve usta bir ressammışçasına kötülüğü resmeden diziler, bilgilendirme ve yorumlama amaçlı olması gereken akşam programlarını günlerce bir siyasetçinin alelade bir sözüyle ne kastettiğini tartışmaya ayıran haber kanalları ve daha neler neler!
Kötülüğü kendi ellerimizle bile isteye sıradanlaştırıyoruz. Adını anmaya çekindiğimiz durumların resmini çizmeyi ve her bir aşamasını muhatabının sadece gözünün içine değil gönlüne sokmayı maharet sayan bir anlayışla hareket ediyoruz. RTÜK çirkin durumların kendisini değil, ismini yasaklıyor, eşek demeyi mahzurlu ama eşeklik yapmayı mübah sayıyor.
Aslına bakılırsa görsel ve dijital medyanın bu denli hayatımızın odağına yerleşmesi, iki binlerde vuku buldu. Faili kendimiz bile olsak her yeni durumun kendine mahsus gerekleri olur. Bilhassa başlangıçta duruma vaziyet etmekte zorlanırız. Bu sebeple yeni durumların ahlâkının oluşması zaman alır ve yapılan yanlışlar ahlâksızlık olarak görülür. Lakin bu kabil durumlar, genellikle beceriksizliğe irca edilmeye elverişlidir. Türkiye’de ulusal kanalların ahlâkî sınırları aşındıran haberciliği, dizi sektörünün süfli ve ahlâksız ilişkileri hayatın olağan akışı olarak takdim eden pervasızlığı ve haber kanallarının kahvene muhabbetlerini yüksek uzmanlık görüşü olarak takdimi acemilik ve beceriksizlikle açıklanmaya elverişli değil.
Her şeyi ticarileştirme ve karı maksimize etme kaygısı, ahlaksızlığı en değerli meta haline getirme noktasına vardı. Öyle ki hepimizin bildiği yanlışlar, türlü mazeretlerle meşrulaştırılarak kamusallaşıyor hatta olması gereken durumlara dönüşüyor. Bunun hayatımızdaki örnekleri, bütün alanlara sirayet edecek şekilde çoğaldı. Toplumların ahlâksızlıkları ve kanunsuzlukları hazmetme sınırları vardır. Biz bu sınırları epeyce zorlamaya başladık.
Onuncu yüzyılda Bağdat filozoflar halkasının reisi Ebû Süleyman es-Sicistânî’nin bir sözü vardır: “Allah hikmeti Yunan’ın başına, Arap’ın diline, Fars’ın gönlüne ve Çinlinin eline indirmiştir.” Bu sıralamayı güncellesek ve kendimiz adına ne eklememiz gerektiğini düşünsek bulmakta zorlanırız. Hakikaten aklımızı cebimizden başımıza almamız gerekiyor.


