İnsan en çok çocukken yaralanıyor Ako Abi Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Engin Elman
Sevgili Akakiy Akakiyeviç
Muhtemelen seninle aynı mahallede yaşayıp büyüseydik sana Ako Abi derdik. Senin mahrumiyet devrinin tesirleri bizim çocukluğumuza kadar geldi. Yıkılan imparatorluklar, değişen rejimler, dönüşen toplumlar, didişen insan sınıfları, çatışmalar, savrulmalar, ayrılmalar, kavuşmalar… Coğrafi kaderlerimiz nasıl da benziyordu birbirine. Doksanlı yıllarda şehirlerimizde Rus pazarları kurulurdu. Alet edevat tezgâhlarının içinde metal, pas ve çamur kokusuyla harmanlanan çocukluğumuz... Kıtlık, kıran girmişti dünyanın böğrüne. Hayat derin bir mahrumiyetle sınıyordu insanlığı. Sokak lambalarından bile mahrumduk. Penceresiz kaldım anne diyordu protest sanatçı bir de Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne… Şarkıları bir kez daha dinlemek için pilleri dişlerimle ezmekten tut, sobanın üzerine pilleri koyup kendimce şarj etmeye çalışmak kadar garip yöntemler bulmuştum Ako Abi. Hatta sobanın üstünde piller patlamış ve acemiliğin kurbanı bile olmuştum. Öncelikle seni kitaplardan değil, kendi mahrumiyetimizle yoğrulmuş Rus pazarlarındaki o çamur, metal ve pas kokusuyla tanıdık Ako Abi. Sonra bütün insanlar gibi biz de seni kitaplardan okuduk. Bizden biriydin. Bizimle yaşayan bir tarafın vardı. Çocukluğumuzun zemheri soğuklarında gördüğümüz paltolu adamlar, sokaklara hep senden izler bırakıyorlardı. Sait Faik’in Birtakım İnsanlar’ında senin ızdırabını iliklerime kadar hissetmiştim. Kitaplarda karşılaştığım seninle akrabalıklar olduğunu hissettiğim ne varsa, kim varsa önüme iki şey çıkarıyordu: Eksiklik ve mahrumiyet duygusu. Şairin bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm dediği şey tam da buydu. Hayatımızın içinde görünüp kaybolan bir gölge gibiydin Ako Abi. Üzerine palto geçirmiş bir Kafka portresi daima seni hatırlatıyordu. Bana göre sen Kafka’nın ta kendisiydin. Senin çevrenden gördüğün baskılar, eziklikler, yok sayılmalar, adam yerine konulmama muamelelerini Kafka bizzat babasından görüyordu. Daha sahici, daha gerçek, daha katı bir şekilde hem de… Seninle alay eden, seni değersiz gören, küçümseyen insanlar bizim hayatımızda da hiç eksik olmadılar. Şükürler olsun benim babamla aram çok iyiydi. Babamla iyi anlaşıyorduk, kitaplara düşkün olduğum için de bana saygı duyuyordu. Freud denen adamın tezini, hipotezini tefe koymuştuk yani. Ama beni başka insanlar çok yaraladı, çok eksik bıraktı Ako Abi. İlkokulda mendilim olmadığı için öğretmenimden yediğim tokadı, okul bahçesinde sırf top oynadığımız için yediğimiz sopaları unutamıyorum Ako Abi. Şimdi zamanı geri alabilsek bunların yaşanmamış olmasını, çocukluk belleğime hiç işlenmemiş olmasını çok isterdim. İnsan, en çok çocukken yaralanıyor. Sonra içine dönüp baktığında aşamadığı çok şey oluyor. O yüzden sana tutundum Ako Abi, dönüp dolaşıp tekrar okudum seni. O basit ve sıradan hayatın, benim için duygulu ve anlamlı bir sığınaktı. Ortak bir kaderimizin olması, avunma sebebim oldu belki de…

Ortaokula geçtiğim zaman babam bana bir ceket alınca ben de senin gibi çok sevinmiştim. Hayatımda ilk defa ceket giymek çok farklı bir duyguydu. Kendimi saygın, önemsenen bir çocuk gibi hissediyordum. Üç yıl o ceketle idare ettim. Annem işlemeli çeyizlik mendillerden koyardı ceketimin cebine. Bir pazartesi günü el, parmak ve tırnak temizliği kontrolünde mendilimi cebime koymayı unutmuştum. Sonra öğretmenin o haşin, acımasız tokadı kıvılcımlar çıkardı yüzümde. O el ömür boyu kirli kaldı artık. Ne yaparsa yapsın temizleyemez o elini. Bir çocuğun kalbini kıran Kabe’yi inşa etse de abad olamaz. Neyse Ako Abi konuyu dağıttığımın farkındayım. Sonra ben yaz tatillerinde terzi olan amcamın yanında çalışmaya başladım. Kumaş kokuları ve arabesk şarkılar hücrelerimize kadar işliyordu. Karadenizli bir makinacı ustaya çıraklık ediyordum. Özenle ve düzenle dikiyordu kumaşları. Jest ve mimikleri makinayla çok uyumluydu. Burnunun ortasında adeta Palandöken dağı gibi bir çıkıntı vardı. Metreyle ölçülecek gibi değildi. Sürekli burnuyla ilgili şakalar yapardı. Hala şakalarını hatırlayıp gülümsüyorum. Çok sevimli ve sempatik biriydi. Tanısan senin de ona kanın kaynardı Ako Abi. Nasıl bir kaderdir anlayamıyorum. Palto, Burun, kumaş, koku, mahrumiyet bunların hepsinin gelip benim hayatıma dokunması sence de bir tesadüf olabilir mi? Seni tanıdığımdan beri okuduğum, yazdığım şeylerde senden bir paye olduğunu itiraf ediyorum. Ben hala seni ilk okuduğum anda nasıl büyülendiğimi, neler hissettiğimi çok net hatırlıyorum. Biraz da senin olduğun yerden bakıyorum hayata.
Bugünleri görmeni istemem Ako Abi. Biz büyüdükçe dünyanın kaypaklığı daha sert çarpıyor yüzümüze. Hasılı senden sonra dünya daha iyi olmadı. İmkânlar çoğaldı, müreffeh hayatlara ulaşıldı. Ama insanlık bugün daha huzursuz, daha azgın, daha kudurgan bir hâlde. Bilim, sanat, edebiyat, müzik, yazı, çizi, akademi vs. hiçbir şey insanın kirliliğine çare olamıyor. Kötülük daha çok görünür oldu. Zulüm daha çok yaygınlaştı. Mazlumlar bugün hala katlediliyor. Bütün insanlığın gözü önünde çocuklar yok ediliyor. Ve biz duyguları felç olmuş sanal oyuncaklar gibi vahşeti seyredip duruyoruz. Bence bugünleri görmediğine şükredersin Ako Abi. Senin nice yazar çizeri cebinden çıkardığını söylüyorlar, ben de çeyizlik bir mendil gibi seni hep cebimde taşıyorum. Bunu bilmeni isterim Ako Abi…


