Zoraki diplomat 70 yaşında Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
ERDEM DÖNMEZ
Modern Türk edebiyatı, dile dair endişelerin yanı sıra sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel pek çok meselenin gündeme gelmesiyle teşekkül eder. Söz konusu durum, bu yeni edebiyat anlayışını temsil eden yazarların ekseriyetinin aktif politika ve gazetecilikle ilgilenmelerinden, meslekî tecrübelerini bu alanlarda geliştirmelerinden kaynaklanır. Edebiyatın yenileşmesi; devletin çöküşü, milletin varoluş mücadelesi ve yeni rejimin kuruluşu süreçlerine de şahitlik ettiği için yazarlar aynı anda hem edip hem de devlet adamı sorumluluğuyla hareket eder. 85 yıllık hayatının yaklaşık 60 yılını roman, hikâye, tiyatro ve eleştiri yazarlığıyla, 50 yılını gazetecilikle, 45 yılını aktif politikayla ve 30 yılını diplomatlıkla geçiren Yakup Kadri, bu sorumluluğu en yoğun şekilde yaşayan ve yansıtan yazarların başını çeker. O, eserleriyle edebiyata sunduğu katkının yanı sıra Türk basınının, siyasetinin ve diplomatik ilişkilerinin de en dikkat çekici isimlerinden olmayı başarır. Kadro dergisinin kapatılmasından sonra, kendi ifadesiyle “zoraki” olarak Tiran’a gönderilmesiyle başlayan diplomatlığını 1955’e kadar sürdüren Yakup Kadri, emekli olmaya yakın Cumhuriyet gazetesinde “Zoraki Diplomat” başlığı altında tefrika ettiği hatıralarını yurda döndükten sonra İnkılap Kitabevi aracılığıyla kitaplaştırır. Eserde öncelikle Ankara’dan nasıl ve neden ayrılmak zorunda kaldığını detaylıca anlatan Yakup Kadri, bu gidişinin bir görevlendiremeden çok sürgün olduğunun farkındadır. Daha önce hiçbir devlet görevi üstlenmemişken yurtdışında ülkesini temsil etme görevi verilen muharrir, her ne kadar sağlık sorunlarını da gerekçe gösterip affını istese de bunda muvaffak olamaz. Böylece ömrünün 30 yılını bambaşka seyre yöneltecek diplomatlık günleri başlar.
Zoraki Diplomat, Yakup Kadri’nin devlet adamlığı tecrübesini içermesinin yanı sıra bir romancının yurt dışı gözlemlerini yansıtması, Türkiye’nin dahil olmadığı İkinci Dünya Savaşı’nı en canlı şekilde aktarması, kültürler arası çatışmaları çözümlemesi ile son derece verimli bir içerik yüklenir. Uzun süredir Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın biyografi serisi için hakkında bir kitap hazırlamakla meşgul olduğum ve yakın zamanda tamamlanmasını planladığım Yakup Kadri, hatıralarında pek çok yönden örtük bilgi aktarsa da bu eserler büyük çalkantılarla geçen yılları aydınlatması bakımından her alandan okurun dikkatini cezbedecek niteliktedir.
KİŞİSEL TARİH ÜZERİNDEN DÖNEM OKUMASI
Yakup Kadri hatıralarında sırayla gittiği ülkeleri anlatır. Her bölümde ilgili ülkenin siyasi koşulları, tarihi dokusu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkileri ele alınmakla beraber Yakup Kadri’nin yaşadığı çatışma ve gerilimler de işlenir. Ayrıca diplomatlık mesleğinin incelikleri, protokoller, herhangi bir gündelik hadisenin dahi nasıl temsiliyet meselesine dönüştüğü gibi detaylar da verilir. Yakup Kadri, diplomatlık hatıralarını anlatırken devrin dünya siyasetine dair sorunlarını da gündeme getirme fırsatı bulur. Elçilik yaptığı ülkelerin diğer ülkelerle ilişkileri ve Türkler hakkında görüşleri, dünyanın ikinci küresel çaplı savaşa gidiş süreci, savaş yıllarının ayrıntıda kalan çatışmaları hatıralarda işlenen meseleler arasında sıralanabilir. Ayrıca elçi olarak gönderildiği ülkelerin siyasi sorunları, güncel meseleleri, kültürel dokusu da hatıralar kapsamında işlenen meseleler arasındadır. “Bütün bu hatıralarda göstermek istediğim şey bulunduğum memleketlerin sosyal havasıyla aralarında yaşadığım insanların millî vasıflarıdır” (s. 262) sözlerinden anlaşılacağı üzere eser, kişisel bir tarih olmaktan çıkıp dönem okuması yapılabilmesi için de imkân sağlar.
Yakup Kadri, elçilik yaptığı ülkelerin siyasi ve kültürel geçmişlerinden bahsederken adeta bir gezi yazarı gibidir. Özellikle La Haye elçiliğini anlattığı bölümde Hollanda’nın kendi üzerinde bıraktığı intibaların yanı sıra ülkenin tarihteki misyonunu, Rönesans dönemindeki etkin rolünü de aktarır. “Avrupa’nın bu minicik parçası bir vakitler, vicdan ve fikir hürriyetinin, en canlı bir merkeziydi” (s. 154) sözleriyle Hollanda’nın tarihsel değerini vurgulayan yazar, günün koşullarında bu misyonun ne denli geçerli olduğunu da sorgular. Böylece Zoraki Diplomat, farklı açılımlar kazanan zengin bir kaynağa dönüşür.
DİPLOMAT ROMANCI
Hem siyasi hem de diplomatlık hatıralarında Yakup Kadri’nin estetiğine dair herhangi bir detaya rastlamak zordur. Daha çok düşünce dünyası ve hayatına dair ayrıntıların öne çıktığı bu metinlerde nadiren de olsa eserlerine dair gözden kaçan bilgilere rastlanabilir. Örneğin Zoraki Diplomat’ta, Lahey elçiliğinden İstanbul’a döndüğü yıllarda Yaban romanının Almancaya çevrildiğinden ve bu eseriyle eleştirmenlerin dikkatini çektiğinden söz eder. Yaban’ın mütercimi, Yakup Kadri üzerine gelişen bu dikkat üzerine Sodom ve Gomore’yi de çevirir ve basmak üzere kendisinden izin ister. Ancak Yakup Kadri, devrin koşullarını göz önüne alarak buna müsaade etmez. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği bu yıllarda Türkiye tarafsız bir duruş sergilemiş, arka planda Almanlardan çok İngilizler tarafında yer almıştır. “Sodom ve Gomore İngiliz ve Fransız işgali altındaki İstanbul’un pek acı ve sert bir tasviri idi. Bunda, hassaten, o zamanki düşmanlarımız İngilizler aleyhinde yazmadığımı bırakmıyordum. Halbuki, biz, şimdi eski düşmanlarımızda canciğer dost olmuştuk. Hele bence veya benim gibilerce İngiltere, o sıralarda medeniyet dünyasının son kalesiydi ve bunu kahramanca savunanların babalarını veya büyük kardeşlerini yerden yere vuran bir kitabın -bahusus Alman diliyle- yayımlanmasına gönlüm rıza göstermezdi” (s. 228-229) ifadelerinde de görüldüğü üzere Yakup Kadri romanlarının çevirisi noktasında da politik ve diplomatik bir tavır takınmak zorundadır. Burada Türk aydınının modernleşme sürecinde nasıl birden çok kimliği bir arada taşımak zorunda kaldıklarının da esaslı bir temsili söz konusudur. İşgal yıllarında düşman olan İngilizler, İkinci Dünya Savaşı’nda gizli müttefikken Birinci Dünya Savaşı müttefiki Almanlar, geri durulması gereken bir tehlike konumuna gelmiştir. Romanlarında gündeme ve modernleşmeye dair sorunları, çatışmaları kurgulayan Yakup Kadri’nin hayat hikâyesinde görülen çalkantıların, kısa zamanda büyük kırılmalar yaşayan ülkenin gerçeklerinin yansımasından kaynaklandığı düşünülebilir.
FARKLI BİR SEFARET HİKÂYESİ
Yakup Kadri, diplomatlık hatıralarının son bölümünü “Haşiye” olarak adlandırır. Tahran’dan sonra teamüllere aykırı olarak ikinci kez İsviçre’ye gönderildiğini anlatan yazar, ortaelçi olarak sürdürdüğü görevini anlattığı kısmı bulunduğu şehrin adıyla başlıklandırmaz. Söz konusu atama sürecini kısaca değerlendirdikten sonra eserinin genel değerlendirmesini yapar. Diplomatlığının ‘zoraki’ sıfatını Moliere’in Zoraki Tabib’inden aldığın belirten Yakup Kadri, bu suretle hatıralarının klasik diplomatlarınkinden ayrıldığını belirtir. Buradaki zoraki vurgusu, zorlanmış olmaktan ziyade ironik bir söylem taşır. “Yirmi yıllık kariyerimin başından itibaren dünyayı, hep o âlemin ötesinden ve bu şartların dışından görmeye gayret etmişimdir. Zaten başka türlü de yapamazdım. Kafamın kendine mahsus bir şekilleşme ve yetişme tarzı vardı ve bunun -Tanrı’ya bin şükür- kırk beş yaşımdan sonra meslekî bir bozuntuya uğramasının artık imkânı kalmamıştı” (s. 343) sözleriyle diplomatlık mesleğini kayıtsız şartsız benimsemediğini bildiren Yakup Kadri, hatıralarının da klasik sefir anlatılarından ayrıldığını ifade eder. O, bu zorakiliğin sağladığı imkânla yirminci yüzyıl Avrupa’sını ve Şark’ını, insani duyarlılıkla gözlemleme imkânı elde eder. Hatıralarında da devletler arası ilişkilerden yahut diplomatik kaidelerden bahsetmekten çok dünyanın içinde bulunduğu krizi gözler önüne serer.


