İsrail’in Batı Şeria kolonilerinde şirketler ve üniversiteler Selçuk Türkyılmaz
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Önceki yazıda BM Özel Raportörü Francesca Albanese’nin raporunu özet bölümünden hareketle değerlendirdim. Raporun özet bölümde ve takip eden bölümlerde geçen tanımlayıcı ifadelerin İsrail’i ve Siyonizm’i yerli yerine oturtmak için çok değerli olduğunu söylemeye çalıştım. Tanımlayıcı ifadelerin önemini İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Siyonist propagandanın etkilerini göz önünde bulundurarak anlamak mümkündür. Batı dünyasında Siyonistler, İsrail’i antisemitizm ve Yahudilerin kendini müdafaa hakkı bağlamına yerleştirdi. Bizde de benzer bir propaganda süreci vardı ve Batı’da olduğu gibi İsrail’in medenî değeri üzerinde durulmuştu. Bunun da bir sonucu olarak çok şöhretli tarihçiler ve gazeteciler İsrail’i savunmak adına Arapların kendi topraklarını sattıkları iftirasını atmaktan ve İsrail’in Ortadoğu’da tek demokratik devlet olduğunu iddia etmekten geri durmadı. Holokost literatürü neredeyse bütün dünyayı dönüştürdü. Fakat yine de yaklaşık yetmiş yıllık dönemde İsrail’in yerleşimci kolonyal bir proje olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine şaşırmamak mümkün değil. 7 Ekim 2023’ten sonra ise İsrail ve Siyonizm üzerindeki örtüler kalkmaya başladı. Bu çerçevede Albanese’nin raporunda yer verilen tanımlayıcı ifadeler çok değerlidir.
Albanese İngiltere, Hollanda, Almanya ve ABD üniversitelerinin İsrail’le ve İsrail’in Batı Şeria’daki kolonileriyle gayr-i meşru ilişkileri üzerinde duruyor. Bilindiği gibi Türkiye’de küreselciler kavramının öne çıkardığı soyut bir dünya vardır. Albanese bu soyut dünyadan farklı olarak uluslararası yaygınlığı olan şirketlerin, saydığımız ülke üniversiteleriyle birlikte İsrail’in Batı Şeria kolonilerine yatırımları üzerinde durmuş. Raporda İsrail’in Batı Şeria’daki kolonilerinin genişletilmesine katılan uluslararası şirketlerin adları ve faaliyet alanları tek tek sıralanmış. Bunlar arasında yatırım fonlarına yön veren şirketler, bankalar, sigorta şirketleri, büyük teknoloji şirketleri, savaş teknolojilerini geliştiren şirketler ve inşaat sektöründe faaliyet yürüten büyük şirketler ön plana çıkıyor. Raporda adları verilen şirketler arasındaki ilişkilere de değinilmiş. Albanese bunları “İsrail işgali ve soykırımına doğrudan dâhil olan şirketler” kategorisinde tahlil ediyor. İsrail işgali ve soykırıma dâhil olanlar arasında üniversitelere de yer ayrılmış. Bu kategoride Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, Münih Teknik Üniversitesi ve Edinburgh Üniversitesinin kayıt altına alınması oldukça önemlidir.
Albanese şirketler ve üniversitelerle ilgili oldukça geniş bir öğrenci kitlesinin bilgilerinden faydalandığını söylüyor ve analizinde bu bilgilerin çok az bir kısmını kullandığını söylüyor. Kampüs protestolarına yönelik baskıları da öğrencilerin bu türden bilgileri paylaşmasıyla ilişkilendiriyor. Anladığımız kadarıyla adı geçen üniversiteler ve diğerleri İsrail’le ve İsrail’in Batı Şeria’daki yayılmacı kolonileriyle ilişkilerinin ortaya çıkmasını istemiyor. Çünkü onlar da hem Filistin laboratuvarında geliştirilen savaş teknolojilerinden kâr sağlıyor hem de soykırım suçuna doğrudan dâhil oluyorlar. Bu hakikatler, aslında, emperyalizm ve kolonyalizmin doğası hakkında da bir şeyler söylüyor.
Albanese’nin “İşgal ekonomisinden soykırım ekonomisine” başlığı ile yayımlanan raporunun 86. paragrafında öğrenci protestolarıyla ilgili tespitleri önemlidir. Paragrafta “Kampüs protestocularına yönelik küresel baskı”nın üniversitelerin ve şirketlerin “İsrail’e kalkan olma ve kurumsal mali çıkarları koruma” isteğinden kaynaklandığı belirtilmiş. Bu ifadeler çok çarpıcı bir durumu ortaya çıkarıyor. Örneğin Norveç’in emeklilik fonlarına yön veren şirketlerin 7 Ekim’den sonra İsrail ve kolonilerine yapılan yatırımlardan elde ettiği kâr miktarları ayrıntılı olarak veriliyor. Alman teknoloji şirketlerinin Filistin laboratuvarında savaş teknolojileri alanında elde ettiği tecrübe ve kâr miktarları da kayda geçirilmiş.
Bunlar son derece sarsıcı hakikatler olmasına rağmen özellikle Anglosakson dünyada Holokost ve Yahudilerin kendini savunma hakkı gibi propaganda cümleleri havada uçuşmuştu. Fakat Albanese’nin raporunda “İsrail’e kalkan olmak ve kurumsal mali çıkarları korumak”, “iddia edilen antisemitizmle mücadeleden daha olası bir motivasyon”dur deniliyor.
7 Ekim’den itibaren İsrail’in yerleşimci kolonyalist bir proje olarak geliştirildiği üzerinde durdum. Bu tanım dinler ve medeniyetler savaşı tezini önemsizleştiriyor. Albanese’nin raporu, aynı zamanda, bu yöndeki fikirlerin gittikçe yaygınlaştığının göstergesidir. Bütün dünyaya iham veren ve yeni bir dirilişe çağrı anlamını taşıyan Filistinlilerin olağanüstü direnişinin anlamını ortaya çıkarmak zorundayız.


