İsrail’in yerleşimci şiddeti Selçuk Türkyılmaz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Yerleşimci kavramına aşina olduğumuzu zannetmiyorum. Bu kavramın işaret ettiği olgu ve insanlar, en azından bizim medeniyetimize yabancıdır. Literatür taraması yapıldığında yerleşimcilerle ilgili yayınlar da yaklaşık olarak son yirmi yılda ortaya çıktı. Patrick Wolfe’un “Settler colonialism and the elimination of the native” başlıklı makalesi 2006’da yayımlanmış. Fayez Abdullah Sayegh’in “Zionist settler colonialism” başlıklı makalesi daha eskidir. Önce Sayegh’in 1965’te yayımlanan makalesini okumuştum. Daha sonra Wolfe’un meşhur makalesini okudum. Her iki makaleden ayrı ayrı bahsetmek isterdim fakat bir gazete yazısının sınırlarını aşmak istemedim. Nihayetinde okuyucularımız bilimsel bir makaleyi kaynağından okuyabilir. Fakat yine de güncel sorunların karanlıkta kalan yönlerini elimizden geldiğince açığa çıkarmamız gerekiyor. Bu sebeple ilgili kaynaklardan bazen uzun uzun bahsetmek kaçınılmaz bir hâl alıyor. Böylelikle Filistin meselesinin karanlıkta kalan yönlerini açığa çıkarmak da mümkün olacaktır. İngiltere ve ABD tarafından kurulduğu günden itibaren İsrail’in hayata geçirdiği yayılmacı siyaset, sistemli bir şekilde analiz edilmezse karanlıkta kalan yönler açığa çıkarılamayacak ve konu bir dönem sonra ister istemez geri plana itilecektir. Bu ihtimali ortadan kaldırmak için İsrail’in yayılmacı saldırganlığını belirli bir kavramsal çerçeve içinde tartışmak gerekir.
Yerleşimciler İngiltere’nin Filistin manda yönetimi tesis edildiğinde devlet dışı aktörlerdi. Bilindiği gibi manda sistemi 19. yüzyıl Anglosakson kolonyalizminin 20. yüzyıla aktarılmış yeni bir biçimiydi. Bizde neokolonyalizm kavramı ideolojik bir çerçeve içinde tartışıldı. Eğer İngiliz manda yönetimi fiilî bir durum olarak incelenseydi emperyalizm tartışmaları çok daha kapsamlı bir şekil alabilirdi. Fakat yine de Filistin asıllı fikir insanları İngiltere ve ABD’nin İsrail üzerinden ne yapmak istediğini görmüştü. Onun için de sistemli çalışmalara ağırlık verdiler. Sayegh’in “Zionist settler colonialism” başlıklı makalesi oldukça erken bir dönemde yazılmıştır. Burada Edward Said’i de anmak zorundayız. Onun “Oryantalizm” adlı kitabını, “Filistin’in Sorunu” ve “Haberlerin Ağında İslam” ile birlikte mutlaka yerleşimci kolonyalizm bağlamında okumak gerekir. Zaten Said’in oryantalizm eleştirisi de bu bağlam içinde anlamlıdır. Son dönemde yayımlanan en önemli kitaplardan biri de Wail Hallaq imzasını taşır. Onun Ketebe’den çıkan “Şarkiyatçılığı Yeniden Düşünmek” adlı kitabı çok değerlidir. Fakat bu kitaplar doğrudan yerleşimcilik olgusuna yönelik değildir.
Yerleşimcilik kavramına hasredilmiş kitapların önemli bir kısmı Türkçeye kazandırılmadı. Şimdiye kadar yayımlanan kitap ve makaleler son derece sınırlıdır. Örneğin Maxime Rodinson’un “Israel: A Colonial-Settler State?” adlı kitabının ilk baskı tarihi 1973’tür ama dilimize çevrilmemiştir. Bu kitap ve makalelerde İsrail’in yerleşimci bir devlet olma özelliği sistemli bir şekilde izah edilir. Aynı şekilde oryantalizm eleştirileri de sistemlidir. Eğer bu meseleleri ders konusu hâline getirme imkânı olsaydı sıraladığım kitap ve makalelerden hareketle bir program yapmaya çalışırdım. Böylelikle İsrail’in yayılmacı saldırganlığının bir bağlam içinde ortaya konulması mümkün olur, tesadüflere bağlı yaklaşımlar değerden düşerdi. En azından akademik bir çerçeve içinde bunu başarmak son derece önemlidir.
Yerleşimcilikle ilgili kitap ve makalelerde yerleşimciler ve şiddet arasında doğrudan ilişki kuruluyor. İmparatorluk anavatanından kolonilere akın eden koloniciler toprağa sahip olmak için inanılmaz bir hırsla saldırganlaşıyorlar. Yerlilerin etnik temizliğe tabi tutulması kolonicilerin toprağa sahip olma hırsının sonucudur. Fakat bildiğimiz Batı tarihinde yerleşimcilerin yerlilere karşı gösterdiği şiddete yer verilmiyor. Çok daha çarpıcı olanı ise yerleşimci şiddetini yerinde görmüş Frantz Fanon gibi bir yazarın kitaplarına yönelik eleştirinin şiddet merkezli olarak şekillenmesidir. Fanon’un şiddeti övdüğüne dair makalelere göz atıldığında bu yöndeki eleştiriler hemen fark edilir. Aynı kitaplarda yerleşimci şiddeti üzerinde durulmaz. Yerlilerin terörize edilmesi gibi kavramlar ise tartışma konusu bile değildir.
Yerleşimci kolonyalizm bağlamında ortaya çıkan yayınları takip etmek yeni bir kavramsal çerçeve açısından oldukça önemlidir. Bunlar Batı ve Avrupa kavramlarıyla ilgili algılarımızı derinden sarsacaktır. Çünkü İsrail’in Filistin topraklarındaki yerleşimci şiddetinin kökleri de İngiltere, ABD, Fransa ve Almanya tarihindedir.


