Kimsin, kim değilsin? Gökhan Özcan
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Bütün bir ömrü olmadığı biri gibi olduğunu varsayarak yaşayanlar, kendilerini bir yalana esir etmiş oluyor. Bir şey yaşıyorlar belki ama o aslında onların kendi hayatları olmuyor.
Nazan Bekiroğlu’nun ‘Mimoza Sürgünü’ kitabından birkaç ilgili satır: “Kendi kendimize masallar yazıyoruz, nasılsa kalem bizim elimizde. Olmadık yerde büyüler yapıyoruz. Kendi kendimizi inşa ediyoruz görkemli planlar üzere. Kendimizi seviyoruz aslında, kendimizi yazıyoruz. Kendimize âşık olduğumuz için tahammülümüz yok masalın gerçek eliyle yıkılmasına, gerçeğin masalı yok etmesine. Canımız acıyınca feryat ediyoruz, “Ama sen gerçekte böyle değildin. Neden oyunu bozuyorsun?” Ne yanılgı oysa. Aslında şöyle diyoruz: “Ama sen benim yazdığım masalda böyle değildin. Gerçekte niye böylesin?”
Saçlar başlar, kılıklar kıyafetler, zevkler ve renkler, ehemler mühimler, kelimeler ifadeler, tarzlar duruşlar sürekli değişmek zorunda artık. Hiç kimsenin kendi kişiliğine kök salması, orada yerleşik halde kalması istenmiyor. Köksüzlüğün insanı her rüzgârda oradan oraya savrulur hale getiriyor olması önemsenmiyor. Bu savrulmalar süslü değişim yalanlarıyla teşvik ediliyor hatta.
“Ne kadar oldu görüşmeyeli, hiç değişmemişsin!” dedi yolda karşılaşanlardan biri. Buna epey bozuldu diğeri, “Yaptığım onca şeyden sonra bana nasıl değişmemişsin der!” diye geçirdi öfkeyle içinden.
Aynaya bakmak yetmiyor artık insanların kendilerini görmelerine. İnsanların önemli bir kısmı Pamuk Prenses’teki cadı kraliçeninki gibi yalan söyleyen birer ayna edindiler kendilerine: “Söyle ayna güzel miyim?” “Güzelsin elbette ama paraya kıyıp şunları şunları yaparsan daha da güzel olabilirsin!”
Olduğu gibi olmak hiç kimseye cazip gelmiyor artık; sadece yüzler değil, kişilikler de makyajlanıyor. Herkesi kendi halinden soğuttular.
“Aralarından geçiyorum / Hiç kimse el ele değil / Herkes kendine dönmüş diyorum. / Birkaçının içine bakıyorum / Hiç kimse kendisiyle barışık değil. / Herkese kendimi anlatıyorum, / Kime kendimi anlatsam şaşırıyor. Kendimi kime anlatacağım şaşırıyorum. / Hiç kimse ilkin kendisine alışık değil” diyor ‘Değil’ başlıklı şiirinde Özdemir Asaf.
Her gece başını yastığa başka biri olarak uyanmak arzusuyla koyuyor bugünün insanları.
Kendini bir türlü sevemeyenlerin başkalarını sevmelerini beklemenin makul bir tarafı yok! Kendi hayatlarından memnun olmayanların başkalarının hayatlarını güzelleştirmesine de imkan yok!
“Kendini boşuna üzüyorsun, ben seni bu halinle seviyorum” dedi adam. “İşte problem de bu ya! Sen benim artık olmak istemediğim halimi seviyorsun. Nerede buluşacağız biz!” dedi kadın buna karşılık.
Kendiyle arasını iyi tutanların hayatın önlerine çıkardığı zorlukları kolayca aşabildiklerini görüyoruz. Çünkü kendilerinden, hayatlarından, dünyalarından razı insanlar bunu aksini yaşayanlardan çok daha güçlü bir zemine basıyorlar ayaklarını. Sürekli olduğundan başka bir şey olmaya çalışmak gerçekten çok yorucu bir şey!
Demode olmak korkusu bir tuzak, hemen herkesi içinde böyle kemirgen bir kurtla yaşamaya mahkûm ettiler. Demode olmamak için sürekli kendimizi kendimizden kaçırma telaşı içindeyiz. Sürekli yeni kılıklara, yeni yüzlere, yeni ifadelere, yeni alışkanlıklara, yeni eşyalara ihtiyacımız var. Aslında yok ama öyle olduğunu sanıyor, buna inanıyoruz. Deney farelerinin tüketen döngüsüne benzeyen kahırlı bir döngü bu!
“Geçmişe özlem hissiyle yaşayan insanlar” dedi beyaz saçlı adam, “aslında kendilerinin ne kadar uzağına düştüklerini itiraf etmiş oluyor!”

