Kurgu mu, gerçek mi?: James Salter’ın anlatı sanat Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
NESLİHAN ÜNSAL
James Salter, Bir Oyun, Bir Eğlence ile Türkçeye ilk kez Jaguar Yayınları tarafından Suat Kemal Angı’nın ustalıklı çevirisiyle adım atıyor. Roman, ilk bakışta sıradan bir karşılaşmanın izini sürüyor gibi görünse de, anlatı yapısı ve diliyle edebî anlatımın sınırlarını zorlayan çok katmanlı bir hâlde. Amerikalı Dean ile Fransız Sophie arasında geçen kısa süreli birliktelik, doğrudan olaylarla değil; sezgi, gözlem ve hatırlama yoluyla anlatılıyor. Romanın anlatıcısı yaşananlara bizzat tanık olmayıp bu ilişkiyi hayal gücü, duyum ve yorum yoluyla bizlere aktarıyor. Böylece okur, anlatıcının hem gerçek hem kurgu arasında salınan bir bakışla konuştuğunu fark ediyor. Bu yöntem, metne klasik hikâyenin ötesinde çok katmanlılık kazandırır. Salter’ın üslubu yalın ve etkileyicidir. Kısa cümlelerle büyük imgeler yaratır. İfade biçimi yalın ve sakin bir izlenim verir; ancak alt katmanlarda yoğun duygular dolaşır. Fransa taşrasının sokakları, ıssız caddeleri, taş duvarlı küçük pansiyonları, gölgeli ağaçlar altındaki kafeleri; birer sahne değil, anlatının estetik taşıyıcılarıdır. Roman boyunca betimlenen mekânlar yalnızca atmosfer kurmaz; anlatının duygusunu da biçimlendirir. Masa örtüsünün kıvrımı, pencereden sızan soluk bir ışık anlatının duyusal yoğunluğunu artırır. Salter, görüntüleri özenle seçerek kelimeleri adeta birer fotoğraf karesi gibi düzenler. Mekânın estetik işlevi, tıpkı bir filmdeki kamera hareketi gibi anlatının ritmini belirler. Okur, bu görüntüleri yalnızca okumaz aynı zamanda görür hatta duyar.
DÜN VE BUGÜN ARASINDA BAĞ
Romanda zaman doğrusal ilerlemez. Anlar, anıların içinden geçerek anlatılır. Zamansal yapı, belleğin işleyişine paralel bir biçimde ilerler; bir anda geçmişle bugün iç içe girer. Anlatıcı, kimi zaman o ânı yaşar gibi konuşur, kimi zaman “Belki böyle olmuştur,” diyerek anlatının sağlam zeminini sarsar. Bu anlatım biçimi, metni sıradan olaylardan çok, zaman ve hafıza üzerine kurulmuş bir düşünce alanına dönüştürür. Bu yönüyle roman, anlatının kendisi üzerine bir arayışın da izini sürer. Anlatıcının güvenilmez oluşu romanın merkezî yapı taşlarındandır. Olaylara doğrudan tanık olmayan anlatıcı, kurduğu hikâyeyi kendi sezgileriyle şekillendirir. Bu anlatıcı, kimi zaman susar, kimi zaman kesin konuşur; sonra yeniden geri çekilir. Bu tavır, metne estetik bir belirsizlikle birlikte ince bir gerilim de kazandırır. Okura, anlatıcıya koşulsuz inanmak yerine onunla birlikte düşünmek ve boşlukları tamamlamak düşer. Salter, klasik anlatıcının mutlak bilgisini bir kenara bırakıp; yerine eksiltili, mesafeli bir dış ses yerleştirir. Bu mesafe, okuru anlatının pasif tüketicisinden çok, etkin bir katılımcısı hâline getirir. Okur, bir bakıma anlatıyı yalnızca izleyen değil, aynı zamanda kuran özneye dönüşür.
SADE VE ETKİLİ BİR ANLATIM
James Salter’ın anlatım tarzı, dili sadeleştirerek derinlik yaratan yazarlarla da benzerlik taşıyor. Özellikle Ernest Hemingway’in kısa ve dolaysız cümlelerle duygu yaratma biçimi, Salter’ın yazınındaki ekonomik anlatımla yakınlık gösterir. F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’sindeki mesafeli ama duygusal yoğunluğu yüksek anlatıcı tavrı, bu romanda da sezilir. Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’de bellek ve zamanın katmanlı anlatımıyla yaptığı gibi Salter da geçmiş ve şimdi arasında salınan bir dil kurar. Ayrıca Virginia Woolf’un Deniz Feneri’nde kullandığı içe dönük, yavaş akan anlatım da Salter’ın şiirselliğiyle örtüşür. Bu benzerlikler Bir Oyun, Bir Eğlence’yi modern anlatının duygu, zaman ve bellekle kurduğu edebî çizgide özel bir yere taşır. Salter bu yazarlarla kurduğu görünmez diyalog sayesinde edebiyat tarihine hem saygı duruşu hem de yenilikçi bir katkı sunuyor. Romana büyük çatışmalar, dramatik kırılmalar yerine gündelik anların estetik ritmini, yaşanmış bir duygunun nostaljik izlerini kazandırıyor.
Bir Oyun, Bir Eğlence, anlatının sınırlarını zorlayan; zamanı, belleği ve bakışı merkeze alan bir edebiyat deneyimi vaad ediyor. Salter, yalın diliyle görsel ve işitsel çağrışımları ustaca birleştiriyor, modern Amerikan edebiyatında sessiz ama kalıcı bir iz bırakıyor. Bu romanın Türkçeye kazandırılması, yalnızca James Salter’la tanışmak için bir fırsat değil aynı zamanda edebiyatımızın anlatı biçimlerine dair algısını da zenginleştiren bir gelişme niteliği taşıyor. Bir Oyun, Bir Eğlence, okura anlatının ne olduğu kadar nasıl kurulduğunu da düşündürerek Türkçede derinlikli okuma alanlarına yeni bir pencere açıyor.


