Mahallîlik ve küresellik mücâdelesinin getirdikleri Süleyman Seyfi Öğün
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Küreselleşme kavramı telâffuz edildiği yerde bâzıları için ciddî mide sancılarına sebebiyet veren bir kavram hâline gelen bir kavrama dönüştü. İlk başlarda belki de böyle değildi. II. Umûmî Harp sonrasında inşâ edilen
kamplı, bloklu, kapalı sistemlerin boğuculuğundan bir kurtuluşu
vaad ediyordu. Ama zamân içinde bunun bir dünyâ merkezîleşmesini ve belki de eski kamplaşmalardan daha boğucu bir neticesi olduğu görüldü. Küçümseyenler olabilir ama eski sistemde en azından bidâyette veri ulus devletlerin yine de bir seçme hakkı vardı. Kimileri Batı, kimileri Doğu paktını seçerdi. Bu âdeta bir siyâsî kıble tercihiydi. Tabiî ki bunun hangi boyunduruğa vurulacağınız ile alâkalı bir tercih olduğunu kaydetmeliyiz. Bunları beğenmeyenlerin ise üçüncü yol olarak Bağlantısızlar kampında kendisine yer bulabildiğini de unutmamak gerekir.
Tek kutupluluk olarak telâffuz edilen kavramın doğrudan küreselleşme ile bağlantılı olduğunu biliyoruz. Burada kimsenin seçme hakkı yoktu.
Ekonominizi neoliberal bir eksende Amerikan dolarına bağlamak, ekonomik iş ve işlemlerde bunu aksatacak kamusal/kurumsal kabloları sıyırıp atmak, topraklama hatlarını ortadan kaldırmak, iletişim ve ilişkilerin akışını sağlayan telleri çıplak bir hâle getirmek zorundaydınız.
İdeolojik düzlemde bunu,
bürokratik vesâyetten ve hantallıktan arınma
(özgürleşim) olarak savunmak ve desteklemek önlenemez bir moda hâline getirildi. Aslında bütün meselenin
merkez kapitalist dünyânın dünyânın geri kalanını daha kesin ve mutlak olarak bağımlılaştırmak ve daha büyük hacimlerde artık çekmek ile alâkalı
olduğunu söyleyenler dinozorlukla, arkaik kalmakla lânetlendi.
Doğrusu bürokratik/kurumsal kapitalizmin bir çürümüşlük içinde olduğunu kabûl etmek gerekiyor. Bilhassa teknolojik dönüşümlerin çok gerisinde kaldığı çok âşikârdı. Ama yapılması gereken,
kaçınılmaz olan bir dönüşümün daha insânî bir düzlemde nasıl olabileceğini, mevcût kamusal kazanımlarla nasıl uyumlulaştırılabileceğini âdil bir şekilde tartışabilmekti
. Bidâyette bunu yapmaya çalışanlar yok değildi. Ama sesleri kısa zamân içinde kesildi. Neoliberal söylem hepsini bastırdı ve bir gözü dönmüş bir aşırılık olarak hâkimiyet kazandı. Hâsılı yaşanan, Mehmet Ali Kılıçbay’ın sevdiğim ifâdesiyle
bir köhneiliğin bir pespâyelikle tasfiyesiydi.
Küreselleşmenin ekonomik ayağı ekonomik tekelleşmelerin önünü açarken siyâsal düzlemde çok başka şeyler oluyor;
kurumsal yapıları taşıyan ulus devletler ademimerkeziyetçi bir sürece mâruz bırakılıyordu.
Kültürel özgürleşmeler başlığı hattında ulusal yapıların altındaki fay hatları harekete geçiriliyordu. Kültürel kavgalar doğrudan siyâsallaşıyor ve kamusal sâhaları işgâl ediyordu. Târihsel olarak,
siyâset kültürel kavgaların bastırılmasına ve yatıştrılmasına adanan bir dizi medenî maharetin birikimidir.
Küreselleşmenin yaptığı özgürlük esrikliği içinde kültürel meseleleri doğrudan siyâsallaştırılması; dolayısıyla, çözümü olmayan kan dâvâlarını açığa çıkartarak siyâseti mümkün olmaktan çıkarmak oldu. Aslında niyet, tekmil dünyâyı istikrarsızlaştırarak daha kolay idâre edilebilir hâle getirmekti.
Ekonomik tekelleşme ile siyâsal merkez kaç hareketler arasındaki çelişkiyi izâh etmek ve gûya tutarlı hâle getirmek için yeni ve cinli bir kavram icât edildi: Küresellik.
İnsanın aklıyla alay eden bir kelime oyununun peşine takılanlar oldu.
2000’lerden başlayarak küreselleşme ağır bir krize girdi. Bu krizler
dönemsel olmaktan çıkıp sistemik hâle geldi.
(Bunun nasıl olduğunu başka yazılarımda uzun uzun anlattığım için tekrâr etmeyeceğim). Bilhassa
finansal şişmeler ve üretim kayıpları ve elbette istihdam sorunları
bu sistemik krizlerin göstergesiydi. Sistemik krizler kısa bir zaman içinde sistemin efendilerini de tehdit eder hâle geldi. Dünyâyı istedikleri gibi kontrol edemez hâle geldiler. Doğan boşluklarda bir dizi mahallî oluşum ve kümeleşmeler ortaya çıktı. O zaman küreselleşmenin güçleri bir persona değişimine gitti. Siyâsal sahnede kullandığı, açık toplum, demokrasi, özgürlükler ve benzeri “değerleri” temsil eden personayı attı. Gizlemeden, meşrûiyet desteği aramadan daha da saldırganlaştı. BRICS ve ona savaş açan Trump bu sürecin en yüksek aşamasıdır.
Evet bugün artık mahallîlikler ile küresellikler arasında kesin bir bölünme ve giderek keskinleşen bir mücâdele yaşıyoruz. Bilhassa yarımerkez dünyâ devletleri için çok kritik bir süreç bu.
Küreselleşmeciler hatâ üzerine hatâ yapıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı beklenenin aksine Çin-Rusya ve Hindistan’ı daha da yakınlaştırdı. Trump’ın fütursuzca Hindistan’a yüksek gümrük oranları uygulama karârı alması, yer yer Batı’ya yatmaya teşne olan Hindistan’ı daha fazla Şanghay ve BRICS çizgisine sokabilecektir. Burada da farklı değil. Ortadoğu’ya burnunu sokan Batı karşısında, daha düne kadar, ismine Astana veyâ Soçi zemini denilen, Türkiye-İran ve Rusya’yı yakınlaşmaya sevk eden bir dinamik çıkmıştı. Trump’ın küreselleşme karşıtlığı söylemine inanmayın. Sırf Rusya’dan petrol alıyor diye Hindistan’ı cezâlandırmaya kalkması herhâlde Biden’ı kıs kıs güldürmüştür. Evet küreselleşmeciler hatâ üzerine hatâ yapıyorlar. Bütün mesele bu hatâların mahallî oluşumlara temin ettiği imkânların ve fırsatların nasıl değerlendirildiği ile alâkalı. Burada da maalesef
müthiş bir kısırlıkla
karşılaşıyoruz. Mahallî aktörler kendi aralarında tutarlı ve istikrarlı bir siyâset geliştiremiyorlar. BRICS’in daha bir sekreteryası bile yok.
Küreselleşmeye karşı çıkış sâikleri birbirinden o kadar farklı ki.
Kendi aralarındaki meseleleri ise bir türlü halledemiyorlar. Ortadoğu’da bu coğrafyanın müşterek mukadderatına sâhip çıkacak güçler belli. Gelin görün ki ortak bir siyâset ve kurumsallaşma sağlayamıyorlar. Meselâ
İran mezhebî, Rusya ise Çarlık komplekslerinden ve saplantılarından
bir türlü kurtulamıyor. (Kendimize batırılacak çuvaldızları da unutmuyorum). Cumhûrreisi Erdoğan çok uğraştı ve her türlü alt yapıyı hazırladı. Güney Kafkasya için her nev’i hâricî müdahaleyi boşa çıkaracak 6’lı Masa teklif etti Rusya ve İran yanaşmadı. Pekiyi neticede ne oldu?
Zengezur Koridoru Trump Koridoru oldu
. Rusya ve İran kesin kaybetti. Türkiye ise istediğini tam olarak elde edemedi. Artık Güney Kafkasya’da ABD-İsrâil biraz daha etkin hâle geldi. TDT projesinde Rusya Türkiye’ye elini uzatıp iş birliğine gitmedi. Boşluğu başkaları dolduruyor. Rusya bu kafayla giderse Orta Asya’yı da kaybedecek.
Küreselleşmecilerle Mahallicililer arasındaki gerilim daha da yükselecek. Tarafların karşılıklı hatâları devâm ediyor. Gâliba neticede hatâlarından ders çıkaran ve onları tekrâr etmeyen kimse, o kazanacak...


