Murat Ülker duygusal zekânın liderlikteki gizli rolünü anlattı: İş hayatında başarıyı nasıl etkileyecek? Aktüel Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, 'Yüksek IQ iş bulur, duygusal IQ zirveye taşır' başlıklı yeni yazısını okurlarıyla paylaştı.

Murat Ülker, yazısında şu ifadelere yer verdi;
Birçok insan, işlerinde “akış” denilen anları deneyimler. Goleman,
“Akışta kendimizi tamamen yaptığımız işe kaptırırız, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyiz ve en yüksek verimlilik seviyesine ulaşırız.”
diyor. Akış halinde bir cerrah, bir müzisyen veya bir sporcu en üst düzeyde performans gösteriyordur. İş hayatında bu anlar, üretkenlik, motivasyonun en yüksek olduğunda meydana gelir.
Cherniss, optimal performansın temel bileşenlerini şu şekilde sıralıyor:
Engelleri meydan okumak olarak görmek.
Daha üretken olmak: Yüksek kaliteli iş çıkarmak.
Pozitif bir bakış açısı: Çabalarınızı sürdürmek.
İlişkilerde destek vermek ve almak: Ekip çalışmasını güçlendirmek.
Bu özelliklerin tümü, duygusal zekâ ile doğrudan bağlantılıdır. Optimal performansa ulaşmak için teknik beceriler kadar, duygusal denge, öz farkındalık ve empati gibi faktörlerin gelişmesi gerekir.
Duygusal Zekâ, İş Hayatında Başarıyı Ne Kadar Etkiler?
Goleman ve Cherniss’in araştırmalarına göre, duygusal zekâ iş performansı ve kariyer başarısı ile doğrudan ilişkilidir. ABD’de yapılan uzun süreli bir araştırmada, üniversite öğrencileri mezuniyet öncesinde DZ testlerine girmişler ve 10-12 yıl sonra maaşları ölçülmüş. Sonuçlar çarpıcı: Yüksek duygusal zekâ puanları, yüksek ücretle çalışmakta IQ, akademik notlar ve kişilik özelliklerinden daha etkiliymiş.
Goleman bu bulguyu şu sözlerle özetliyor: “Akademik dünyada bireysel başarı öne çıkarken, iş dünyasında ekip çalışması, esneklik ve ilişkileri yönetme becerisi çok daha önemlidir.”. İş yerinde başarılı olmak için stresle başa çıkabilmek ve ekibin güvenilir bir üyesi olmak gibi duygusal beceriler kritik rol oynar. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarında bile duygusal zekânın etkisi büyüktür. Case Western Reserve Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, mühendislerin işlerinde ne kadar başarılı olduklarını belirleyen en önemli faktörlerden birinin DZ olduğu bulunmuş. Mühendislerin IQ seviyeleri veya teknik bilgileri yüksek olsa da, duygusal zekâları problem çözme yeteneklerini ve ekip içindeki iş birliğini doğrudan etkilediği için önemli bir başarı faktörü olmuş.
Bağlılık ve İş Memnuniyeti
Goleman ve Cherniss, iş tatmininin ve işe duyulan bağlılığın, çalışanların performansını büyük ölçüde belirlediğini vurguluyor. Çalışmalar, duygusal zekâsı yüksek olan kişilerin işlerine daha bağlı olduklarını ve işlerinden daha fazla tatmin aldıklarını gösteriyor. “Bağlılık yalnızca iş memnuniyetine katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda iş performansını da artırır.” diyor Cherniss. Gallup’un 2022’de yaptığı araştırmaya göre, küresel iş gücünde bağlılık oranı %21’e kadar düşmüş durumda. Çalışanlar işlerine bağlı olmadığında, şirketlerde personel değişim oranları artıyor ve üretkenlik düşüyor. “Duygusal zekâsı yüksek çalışanlar, işlerine daha fazla bağlı olur ve işten ayrılma ihtimali azalır.” diyor Goleman, duygusal zekâsı yüksek çalışanların iş yerindeki sosyal ilişkileri ve iş arkadaşlarına olan desteği de yüksek olur. Cherniss de ekliyor: “İş yerinde olağan nezaketin ötesine geçerek başkalarına yardımcı olmak, yalnızca ekip performansını değil, tüm şirket kültürünü iyileştirir.”.
Goleman ve Cherniss, duygusal zekânın iş dünyasında birçok somut fayda sağladığını savunuyor:
Daha yüksek performans ve verimlilik.
Daha fazla iş tatmini ve bağlılık.
Satış ve müşteri ilişkilerinde üstünlük.
Mühendislik ve STEM alanlarında bile daha etkili olmak.
Takım çalışmasını güçlendirmek ve başkalarına yardımcı olmak.
Zorbalık, kaytarma gibi iş yerindeki olumsuz davranışları azaltmak.
Daha sağlıklı olmak ve stresle daha iyi başa çıkmak.
Bu nedenle, başarılı bir kariyer ve sürdürülebilir yüksek performans için duygusal zekâyı geliştirmek ve yönetmek her çalışan için kritiktir.
Duygusal Zekânın Liderlikteki Gizli Rolü
Günümüzde yüksek yeteneklileri arayan şirketler en iyi yetenekleri seçmek için yeterlilik modelleri kullanıyor. Goleman,
“İki tür yeterlilik vardır: eşik yeterlilik ve ayırıcı yeterlilik”
diyor.
Eşik yeterlilikler, işin temel gereklilikleridir. IQ, iş bilgisi ve teknik beceriler, genellikle bu kategoriye girer.
Ayırıcı yeterlilikler ise birini ortalama bir çalışandan ya da sıradan bir yöneticiden ayıran ve onu mükemmel bir lider yapan yeteneklerdir.
Sahip olduğunuz yüksek IQ belirli bir noktadan sonra fark yaratmaz. Çünkü iş yerinde herkes belirli bir bilişsel yeterliliğe sahiptir. Asıl farkı yaratan şey, duygusal zekâdır.
Duygusal zekâ sadece CEO’lar ve yöneticiler için değil, herkes için gereklidir. Goleman, “Liderlik, başkalarını etkilemekle ilgilidir ve hepimiz bir şekilde lideriz.” diyerek, öğretmenlerin, ebeveynlerin, ekip üyelerinin ve hatta arkadaşlıkta iyi liderlik davranışlarının önemini vurguluyor. Duygusal zeka yeterliliklerini bilmek ve geliştirmek, sadece bireysel başarıyı değil, iş yerinde ekip uyumunu ve organizasyonun iş performansını artırır.
Odaklanmanın Gücü: Optimal Hal
Öz farkıdalık ve duygusal zeka, optimal performansa ulaşmamızı sağlayan temel bileşenlerdir. Psikolog George Mumford, bu zihinsel durumu “nöro-harmoni” olarak adlandırıyor. Beynimiz, gereksiz sinir ağlarını devre dışı bırakıp yalnızca yaptığımız işe odaklandığında optimal halimize ulaşırız.
Goleman,
“Tamamen konsantre olduğumuzda endişe ve kendinden şüphe duygularımız azalır ve öz güvenimiz artar.”
diyor. Bu durum sadece doğuştan gelen bir yetenek değil, geliştirilebilen bir beceridir.
Buna iyi bir örnek, bu konudaki bilinçtir. Babam İslam dedemin Fatih Medresesinde okurken gaz lambasının ışığını sadece kitabın okuduğu sayfasını aydınlatacak şekilde ayarladığını söyleyerek bana üniversitede okurken evdeki odamda masamın yüzünü pencereye değil duvara döndürmem gerektiğini söylerdi.
Öz Farkındalığın Gücü
Öz farkındalık, duygularımızı anlamak, neden böyle hissettiğimizi fark etmek ve bunun yaptığımız işe nasıl etki ettiğini görmek becerisidir. Cherniss, “Başımıza gelenleri her zaman kontrol edemeyiz, ancak nasıl tepki vereceğimizi kontrol edebiliriz.” diyor.
Öz farkındalık nasıl geliştirilir?
Zihinsel antrenman yapın.
Kendinizle olumlu konuşmalar yapın.
Benim tercihim dua etmek; ama papağan gibi anlamını bilmediğim sözcüklerin büyüsünü umarak tekrarlamaktan ziyade manasını bilerek bilinçle, ısrarla istemek Yaradandan.
Dikkati Dağıtan Unsurları Kontrol Edin
Araştırmalar, insanların günün yarısından fazlasında dikkatlerinin başka yerlere kaydığını gösteriyor. Özellikle iş yaparken, araba kullanırken ya da ekrana bakarken bu dikkat kaymaları daha sık yaşanıyor. Benim kendimi gözlemlememe göre ben ancak %50 verimle çalışıyorum.
Goleman, “Dikkatinizi zihninizin kaydığını fark etmeye ve yeniden odaklanmaya vermek, performansınızı ve üretkenliğinizi artırır.” diyerek, farkındalığın önemini vurguluyor.
Öz Farkındalık, Katma Değer
Öz farkındalık, yalnızca bireysel gelişim için değil, iş dünyasında da büyük bir rekabet avantajıdır.
Cherniss,
“Duygularınızı ve düşüncelerinizi yönetmek, karar almak süreçlerinizi geliştirir ve daha bilinçli hareket etmenizi sağlar.”
diyor.
Goleman,
“Kendi duygularımızı anlamak, başkalarının duygularına daha iyi yanıt vermemizi sağlar, bu da daha güçlü ilişkiler kurmamıza yardımcı olur.”
diyerek, öz farkındalığın sosyal bağlar üzerindeki etkisini vurguluyor.
Kendimizi tanımak ve duygularımızı yönetmek, sadece iş hayatında değil, yaşamın her alanında başarıya ulaşmanın temelidir.
ÇOKOMEL TESTİ
Bilişsel kontrolün gücünü gösteren en ünlü deneylerden biri; Stanford Üniversitesi’nden Walter Mischel’in testinde 4 yaşındaki çocuklara ya şimdi bir ÇOKOMEL yemeleri ya da biraz bekleyerek iki ÇOKOMEL almaları teklif edildi. Goleman,
“Bilişsel kontrolü yüksek olan çocuklar, sabırlı olup ödüllerini erteleyerek uzun vadede daha başarılı oldular.”
diyor. Bu çocuklar 14 yıl sonra incelendiğinde, daha iyi akademik başarı gösterdikleri, daha iyi sosyal becerilere sahip oldukları ve daha başarılı kariyerlere yöneldikleri gözlemlendi. Daha da ilginci, bu öz denetimin biyolojik yaşlanmayı bile yavaşlattığı tespit edildi. Cherniss,
“Dürtüleri kontrol edebilmek, finansal, sosyal ve fiziksel sağlık açısından uzun vadede daha iyi bir yaşam sağlar.”
tezinin de haklılığını ortaya koyuyor. Biz buna
“eline, diline, beline hakim ol“
deriz.
Öz denetim eksikliğinin en uç örnekleri sizi maazallah bağımlılık tedavisine götürür. Alkol bağımlılığı, dürtüsel yemek, kumar gibi birçok bağımlılık, dürtülerin kontrol edilememesinden kaynaklanır. Ancak bu durum değiştirilebilir. Beynimizi tekrar tekrar bu tür refleksleri geliştirmeye teşvik ettiğimizde, duygusal zekâmız da gelişir. Bizde öfkelenen sussun, ayaktaysa otursun derler.
Pozitiflik ve Gelişme Zihniyeti
Başarıya giden yolda pozitiflik ve öğrenmeye açıklık kritik öneme sahiptir. Stanford Üniversitesi’nden Carol Dweck, insanların sabit veya gelişme zihniyetine sahip olabileceğini belirtiyor. Sabit zihniyete sahip olanlar, başarısızlığı kalıcı bir eksiklik olarak görüp pes ederken, gelişme zihniyetine sahip olanlar başarısızlıklarını bir öğrenme fırsatı olarak görürler. Pensilvanya Üniversitesi’nden Martin Seligman, bu farkı “öğrenilmiş çaresizlik” yerine bilakis “öğrenilmiş iyimserlik” olarak tanımlıyor. Olumsuz olayları değiştiremeyeceğimizi düşündüğümüzde pes ederiz, ancak iyimser bir bakış açısıyla onları yönetebiliriz.
Başarı için Metanet
Metanet, yani uzun vadeli hedefler için ısrarla çalışmaya devam etmek becerisi, başarının en önemli belirleyicilerinden biridir. Pensilvanya Üniversitesi’nden Angela Duckworth, metanetin başarı için en önemli faktörlerden biri olduğunu belirtiyor: “Dayanıklılık ve sebat, insanları hedeflerine ulaştıran temel özelliklerdir.”. Azmüsebat mı diyorduk biz buna…
Yüksek başarı gösteren insanların ortak özellikleri arasında belirli bir hedefe yoğun odaklanma, engellere rağmen ısrarla devam etmek ve süreç boyunca öz değerlendirme yapmak bulunur. Goleman,
“Metanet, yalnızca yetenekle ilgili değil, başarısızlıklara karşı gösterilen dirençle ilgilidir.”
diyor. İronik olarak, yüksek akademik başarı beklenen okullardaki öğrenciler, düşük beklentili okullara kıyasla 3 ila 7 kat daha fazla stres, kaygı ve depresyon belirtileri gösteriyor. Bu, başarının sürdürülebilir olabilmesi için yalnızca akademik değil, psikolojik dayanıklılığın da gerekli olduğunu gösteriyor.
Uyarlanabilirlik ve Duygusal Kıvraklık
Günümüz iş dünyasında hızla değişen şartlara ayak uydurabilmek için uyarlanabilirlik büyük önem taşır. Goleman,
“Uyarlanabilirlik, değişim karşısında esnek kalmak ve yeni durumlara hızla uyum sağlayabilmektir.”
diyor. Gelişen durumlara duygusal olarak uyarlanabilen bir lider, belirsizliklerden çekinmez, ani değişiklikler karşısında duraksamadan hareket edebilir ve zorlukları fırsata çevirebilir. Bu yetenek, özellikle kriz yönetimi gerektiren durumlarda fark oluşturur.
Goleman,
“Duygusal zekâ, yalnızca hislerimizi yönetmekle değil, aynı zamanda değişim gerektiğinde ne kadar kıvrak olduğumuzla ilgilidir.”
diyerek, bu becerinin liderlik açısından ne kadar kritik olduğunu vurguluyor. Pozitif bakış açısı, olaylara karşı daha geniş bir perspektiften bakabilmeyi sağlar. Goleman,
“Pozitiflik, başarısızlıkları öğrenmek için fırsata çevirerek, insanları uzun vadede daha dirençli hale getirir.” d
iyor.
Tükenmişlikten Psikolojik Dayanıklılığa
Araştırmalar, insanların giderek daha stresli hale geldiğini ve bunun sadece iş hayatını değil, genel sağlığı da tehdit ettiğini gösteriyor. Goleman,
“Stres, bizi optimal performansımızdan uzaklaştıran ve uzun vadede tükenmişliğe sürükleyen bir tuzaktır.
” diyor. Stres, zihinsel ve fiziksel olarak bizi değiştirir. Stresli bir anda beynimiz, dopamin, norepinefrin ve epinefrin gibi kimyasalları salgılayarak
“savaş ya da kaç”
tepkisini devreye sokar. Goleman,
“Bu tepki, atalarımızın hayatta kalmasına yardımcı oldu, ancak günümüzde gereğinden fazla tetiklenerek performansımızı baltalayabiliyor.”
diyor. Boyatzis,
“Kaygı ve yüksek stres seviyeleri, bilişsel kapasitemizi daraltır ve performansımızı dibe çeker.”
diyerek, stresin doğrudan performans üzerindeki etkisini açıklıyor.
Cherniss,
“Zihnin toparlanması, bilinçli nefes egzersizleri, meditasyon ve dinlenme molaları ile sağlanır.”
diyor. Çünkü parasempatik sinir sistemi devreye girdiğinde, stresin etkileri azalır ve zihinsel kapasitemiz yeniden güçlenir.
Benim tavsiyem ve yaptığım Rabbim için namaz kılmaktır. Gün boyu kılınan beş vakit namaz sizi dünya telaşesinden kurtarır, gerçekleri ve yaşam amacınızı hatırlarsınız ve sonunda dua ile hasadı devşirirsiniz.
Öz Farkındalık ve Fedakarlık
Goleman, “Öz farkındalık, yalnızca kendimizi yönetmemizi değil, aynı zamanda ilişkilerimizi de geliştirmemizi sağlar.” diyor. Bireysel başarıya odaklanmak tek başına yeterli değildir. Başkalarına ilham vermek, empati göstermek ve onların gelişimine katkıda bulunmak önemlidir. Cherniss, “Başarılı liderler, yalnızca kendi hedeflerine ulaşmakla kalmaz, aynı zamanda ekiplerini de güçlendirir.” diyerek, duygusal zekânın iş dünyasındaki rolünü vurguluyor.
İlişkilerimizi güçlendirmek için:
Başkalarının ihtiyaçlarını anlamaya çalışın.
Ortak hedefler oluşturun.
İnsanlara değer verdiğinizi hissettirin.
Bizde, insanları sevin ve bunu onlara söyleyin denir. Salih amelin tanımı yani iyi iş işlemek, ancak başkalarına karşılıksız iyilik etmekle olur. Kendiniz için sevdiğiniz veya ihtiyaç duyduğunuz bir şeyi bir diğerinize vermektir fedakarlık.
Empati Gösterebilmek
Goleman,
“Empati yalnızca duygularla ilgili değil, aynı zamanda başkalarının bakış açılarını anlamak ve onları gerçekten önemsemekle ilgilidir.”
diyor. Başka birinin zihninden geçenleri anlayabilmek, sosyal dünyamızda daha güçlü ve sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlar. İngilizler buna
“başkasının ayakkabısını giymek”
diyorlar. Ben şöyle hayal ediyorum: o ayakkabı bana büyük veya küçük gelebilir ve ben kendimi zorda hissedebilirim, tabii bu onun içinde geçerlidir. Veya ayağıma uygunsa o vakit modeli, rengi sorun olabilir. Demek ki o da benimle ilişkilerinde öyle hissedebilir. Hepsi tamamsa, daha başka ne isterim.
Bilişsel empati, birinin nasıl düşündüğünü ve dünyayı nasıl gördüğünü anlamamızı sağlar. Goleman,
“Bilişsel empati, etkili iletişimin temel taşlarından biridir.”
diyerek bu yeteneğin iş dünyasındaki önemini vurgular.
Duygusal empati, başkalarının hislerini aynen bizim de hissetmemize neden olan beyinden beyine bir bağlantı yaratır. Yüz ifadeleri, ses tonu ve beden dili gibi sözel olmayan ipuçları aracılığıyla karşımızdaki kişinin duygularını hissederiz.
Liderler, yalnızca ekiplerini yönetmekle kalmaz, aynı zamanda onların gelişimine rehberlik eder. Cherniss,
“Etkili liderlik, çalışanların potansiyelini ortaya çıkarmak ve onların daha başarılı olmalarına yardımcı olmaktır.”
diye belirtiyor.
“Başkalarını etkilemek için önce güven oluşturmalısınız.”
diyor yazarlar. Etki yaratmak yalnızca emir vermekle değil, empati kurmak ve insanların motivasyonlarını anlamakla mümkündür. Goleman, “Liderler, ekiplerinin motivasyonunu artırarak onların en iyi versiyonlarını ortaya çıkarmalıdır.” diyor. Bu, etkili ilişkiler kurarak, empati göstererek ve insanlara ilham vererek mümkündür.
Liderler Duygusal Zekâlarını Nasıl Artırabilir?
Kitapta önerilen ilk yöntem, liderlerin kendi davranışlarının başkaları üzerindeki etkisini fark etmeleridir. Basit bir egzersiz olarak, geçmişte birinin kendilerini kötü hissettirdiği bir durumu düşünmeleri ve bunun nedenlerini analiz etmeleri öneriliyor.
“Bu tür öz değerlendirmeler, empati yetisini güçlendiren en etkili yöntemlerden biridir.”
diyor Goleman.
İkinci yöntem ise bakış açısını değiştirmektir.
“Bir yönetici stresli bir durumda ‘bu karmaşık bir dünya ve herkesin bir nedeni var’ diye düşündüğünde, daha sağduyulu ve etkili tepkiler verebilir.”
diyerek bu yöntemin etkisini açıklıyor.
Son olarak, duygusal zekâyı geliştirmek için daimi öğrenmeyi benimsemek gerekiyor.
“Kendi hislerimizi daha iyi yönetebilmek için onların farkında olmalı ve başkalarının duygularını takip etmeliyiz.”
diyen Goleman ve Cherniss, liderlerin bu becerileri geliştirebileceğini belirtiyor.
Rutgers Üniversitesi’nden Nicel Carpenter ve ekibinin yaptığı incelemeler, işyerinde kaytarma, zorbalık ve geç kalmak gibi olumsuz davranışların müşteri memnuniyeti ve kârlılığı düşürdüğünü ortaya koydu. Kısacası, güçlü bir DZ kültürü, ekiplerin başarısında kritik bir rol oynuyor.
Mükemmel Bir Ekip Nasıl Olur?
Bence HEVES gerekir. Bu sadece duygusal zeka değildir, fazlasını gerektirir. Kişi kendine bakmalıdır. Çünkü kendini heveslendirebilir.
Duygusal zekâ, bireysel bir beceri olmaktan çıkıp ekip ve organizasyon seviyesine yayıldığında, iş yerinde güven, işbirliği ve inovasyonun önündeki engeller kalkar. Sonuç olarak, yüksek DZ’ye sahip ekipler sadece daha mutlu değil, aynı zamanda daha verimli ve başarılı olurlar. Ekip performansı, büyük ölçüde üyeler arasındaki etkileşim şekillerine ve yerleşik normlara bağlıdır. Şirket kültürü, tıpkı ekip normları gibi, bilinçli bir şekilde oluşturulabilir ve değiştirilebilir. Bunu başarmanın en etkili yolu eğitimdir.
Bir DZ Kültürü Oluşturmak Gerekir
Yazarlar Goleman ve Cherniss
“Duygusal zeka (EQ), IQ’nun aksine ömür boyu artırılabilir.”
diyorlar.
DZ kültürü yüksek olan bir organizasyonda faaliyetlerini sorunsuz bir şekilde sürdürmek için bağlı olduğu firmalardan müşterilere ve hatta rakiplerine kadar her birini göz önünde bulundurmakta becerikli kılan bir dizi norm bulunur. Bu beceri örgüt düzeyinde empatiyle başlar, diğer birimlerin bu birimi nasıl gördüklerini, ne hissettiklerini ve neye ihtiyaçları olduğunu onları neyin motive ettiğini ve benzeri anlamak, yerel topluluğu ve çevreyi nasıl etkilediğini gözlemlemeyi de içerir. Ayrıca organizasyon için önemli olan tüm dış gruplarla sadece zamanında ve doğru şekilde değil onlara ilgi göstererek sürekli iletişim halinde olmaktır.
İnsanlık tarihine baktığımızda, gelişimin ve değişimin itici gücünün yalnızca teknik bilgi ya da zekâ olmadığını görürüz. Büyük liderler, ilham veren öğretmenler, vizyoner girişimciler ve yenilikçi bilim insanlarının ortak noktası duygusal zekâlarının yüksek olmasıdır. IQ, teknik beceriler, akademik başarılar bir noktaya kadar kapıları açabilir, ancak kalıcı başarıyı getiren, ilişkileri yöneten ve sürdürülebilir ilerlemeyi sağlayan şey, duygusal zekâdır. Geleceğin dünyasında, teknolojinin ve yapay zekânın daha fazla rol oynamasıyla birlikte insanların en ayırt edici özelliği duygusal becerileri olacak. Yapay zekâ hesaplamalar yapabilir, büyük veri analizleri gerçekleştirebilir, karar verme süreçlerine yardımcı olabilir. Ancak empati kuramaz, insanları ilham verici bir vizyon etrafında birleştiremez, güven ve bağlılık oluşturamaz. Goleman,
“Duygusal zekâ, geleceğin liderlerini ve en başarılı profesyonellerini belirleyen en önemli yetkinlik olacak.”
diyerek, bu dönüşümü vurguluyor.
Duygusal zekânın gelecekte neden bu kadar kritik olacağını anlamak için, insan etkileşiminin giderek karmaşıklaştığı bir dünyada yaşadığımızı fark etmek yeterli olacaktır. Küreselleşen iş dünyasında, farklı kültürlerden insanlarla çalışma ihtiyacı artarken, iletişim becerileri, empati, esneklik ve psikolojik dayanıklılık hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor. Bugünün iş dünyasında en büyük sorunun çalışan bağlılığı olduğu görülüyor. İnsanlar yalnızca maaş ve statü için bir şirkette kalmıyor; kendilerini değerli hissettikleri, anlaşıldıkları ve desteklendikleri yerlerde çalışmak istiyorlar.
Özellikle liderlikte, duygusal zekâdan yoksun yöneticilerin çalışanlarını kaybetmek ihtimali daha yüksek. Cherniss,
“Duygusal zekâsı düşük liderler, güven inşa etmekte ve ekiplerini bir arada tutmakta zorlanırlar.”
diyerek, modern yönetimin bu beceriye ne kadar ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Öte yandan, duygusal zekâsı yüksek liderler yalnızca kriz anlarında değil, organizasyonlarını geleceğe hazırlarken de büyük fark oluşturuyorlar.
Bunun ötesinde, duygusal zekâ sadece iş hayatında değil, insan olmanın özüyle de ilgilidir. Başarılı ilişkiler kurmak, ailemizi ve sevdiklerimizi anlamak, topluluk içinde var olabilmek, uyum sağlayabilmek ve kişisel gelişimimizi sürdürebilmek için de bu beceriye ihtiyacımız var. Bir liderin ya da yöneticinin duygusal zekâsı ne kadar yüksekse, ekibinin moral ve motivasyonu da o kadar sağlam olur. Çünkü insanlar kendilerini anlayan ve önemseyen liderleri takip ederler.
Önümüzdeki yıllarda, teknolojik gelişmeler iş yapış biçimlerimizi dönüştürmeye devam ederken, duygusal zekâ en çok aranan yetkinliklerden biri olacak. Harvard Business Review’un yaptığı bir araştırmaya göre, liderlerin başarısını belirleyen en önemli faktörlerin %90’ı duygusal zekâ ile bağlantılıdır. Google’ın yaptığı iç araştırmalarda ise en başarılı ekiplerin teknik uzmanlıktan çok, empati ve psikolojik güvenlik sağlayan yöneticilere sahip olduğu görülmüş.
Duygusal zekâ, yalnızca bireysel başarıyı değil, toplumsal uyumu da güçlendiren bir beceridir. Küresel sorunlar karşısında daha dirençli olmak, krizleri yönetmek, toplulukları bir arada tutmak ve geleceği inşa etmek için duygusal zekâya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olacak.
Neticede, teknoloji ilerleyebilir, yapay zekâ daha sofistike hale gelebilir, ancak insan olmanın merkezinde daima duygularımız olacak. Duygusal zekâ, gelecekte yalnızca başarıyı değil, insanlığın bütünlüğünü de şekillendiren en önemli unsur olacak.


