Savaş, barış, diplomasi: Devletin üç hali Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
BÜLENT ACUN
Coğrafyası, yönetim biçimi, gücü ve kuvveti ne olursa olsun bir devlet, insanlık tarihi boyunca şu 3 halden birini ya tercih etmek ya da kabul etmek durumunda kalmıştır. Bir devlet ya savaş halindedir, ya barış içindedir ya da diplomatik faaliyetler içindedir.
Dünya siyaset tarihini özetleyen savaş, barış ve diplomasi kavramlarının insanlık tarihindeki yeri ve önemi nedir? İslam dini savaşa, barışa ve diplomasiye nasıl bakar? Bir devlet başkanı olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sireti ve sünnetinde savaş, barış ve diplomasi nerede durur? Bu üç kavram üzerinden bugünkü dünyanın fotoğrafı nasıl çekilebilir? Bu ve buna benzer sorulara Ali Rıza Temel hoca “Savaş, Barış, Diplomasi” kitabı ile kitabın ortasından cevaplar veriyor.
Coğrafyamıza ve zihinlerimize çizilen sınırları aşıp cihanşümul bir dinin mensupları olarak yerelden evrensele, kürre-i arza Müslümanca bakıp dünyayı yönetmede Müslümanca bir duruş sergileyebilmek için Ali Rıza Temel hocanın Tire Kitap’tan Kasım 2024’te okurunu selamlayan “Savaş, Barış, Diplomasi” (Tire Kitap, 2024, 240 s.) kitabı, bu alanlara ilgi duyan herkes için tam bir başucu kitabı. 3 bölüm ve 240 sayfadan oluşan kitap, her açıdan alanında özgün bir eser.
HAKLI OLAN GÜÇLÜDÜR
Yazar kitabın birinci bölümünde İslam devleti ve dış politikanın esaslarını ele alıyor. Bu bölümde diğer dinlerin devlet tasavvuru ve İslam devletinin temel unsurları bütün detayları ile işleniyor. Kitabın ikinci bölümü İslam öncesi ve Hz. Peygamber döneminde dış ilişkiler konusuna ayrılmış. Bu bölümde İslam öncesi Arap yarımadasında dış ilişkilerin yanı sıra Mekke ve Medine dönemlerinde fetih önSavaş,cesi ve sonrası Hz. Peygambere gelen heyetler ve Allah Rasulü’nün onlarla kurduğu diplomatik ilişkiler işleniyor.
Kitabın üçüncü bölümü İslam’da diplomatik sistemi enine boyuna tahlil ediyor. Yazar kitabının önsözünde “Savaş kuvvete, diplomasi ise hikmete dayanır” diyor.
Güçlü olanların haklı sayıldığı o zalimce tavra Hz. Ebubekir’in (r.a.) isyan ve itirazını şu satırlarla nazara veriyor: “Sizden güçlü olanlar başkalarının hakkını kendilerinden alıncaya kadar benim yanımda zayıftır; zayıf olanlar da haklarına kavuşuncaya kadar benim nezdimde kuvvetlidir.”
Yazar önsözünün sonunda kitabın gayesine dair şu cümleleri kuruyor: “Bu eseri adalet, ahlak, vicdan ve insafa dayalı bir dış politika ve diplomasi oluşumuna katkıda bulunması ümidi ve temennisiyle okuyucuların istifadesine sunmaktayız.”
HER ŞEY BARIŞ İÇİN
Kitabın sayfaları arasında dolaşırken İslam’ın barış dini, Hz. Peygamber’in ise tam bir rahmet elçisi olduğu hakikatini yüreğinizde hissediyorsunuz. Hz. Peygamber’in siret ve sünnetinde bütün yolların barışa çıktığını, barışın asıl, savaşın ise arızi olduğunu görüyor nebevi iklimin tesis ettiği o barış ve esenlik atmosferinin hasretini yüreğinizin merkezinde hissediyorsunuz.
Kitabın sonunda yazarın şu cümlesi net olarak zihnimizde kalıyor: “Hz. Peygamber de bir rahmet ve barış peygamberi olarak hayatının her anında barışı ön plana almış ve Müslümanlara saldırı olmadıkça asla savaş taraftarı olmamıştır. Gayrimüslimlerle olan ilişkilerinde barış istikametinde hareket etmiş, savaşların başlatıcısı ve müsebbibi olmamıştır.” İslamı yaşamak ve yaşatmak duasıyla.


