Sema, semah ve devranın birlikteliğindeki ahenk Mahmut Ay
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Ne kadar farkındayız bilemiyorum, ama hakikaten muazzam bir zenginliğe ve derinliğe sahip bir medeniyetin varisleriyiz. Geçtiğimiz Pazar akşamı AKM’de yapılan bir etkinlik, bu zengin mirasımızın numune-lerinden birini gayet güzel bir şekilde sergiledi. Kanaatimce, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son yıllardaki en hayırlı hizmetlerinden birisi, bünyesinde
İstanbul Meydan Meşkleri Topluluğu
adıyla bir musıki topluluğunun oluşturulmasına vesile olmasıdır. Bu topluluğun başında resmi olarak “postnişin” unvanı taşıyan bir kimse bulunuyor. Bu vasfın resmî olarak kabul edilmiş ve tanınmış olması, kadim medeniyetimizle yeniden barışma yolunda atılmış fevkalâde önemli bir adımdır. Şu anda bu topluluğun postnişinlik makamında
Mehmet Fatih Çıtlak Hoca
bulunuyor. Bu topluluk, sanırım ayda bir olarak Kasımpaşa Mevlevihanesi’nde sema ve devran ayinleri icra ediyor. Yanı sıra, ülkemizin çeşitli illerinde ve diğer ülkelerde de tasavvuf kültürümüzü otantik bir şekilde tanıtmaya yönelik meşkler ve ayinler icra ediyor. (Bilgi için bk. https://www.meydanmeskleri.com/tr)
Geçtiğimiz pazar akşamı icra edilen ayin, AKM’nin en büyük salonu olan opera salonunda yapıldı. Salon, lebalep doluydu. Salonun en dikkat çekici ve bendenize göre güzel taraflarından birisi, çarşaflı ve başı örtülü hanımlar ile başı açık hanımların yan yana huzur ve huşu içinde oturduklarını görmekti. Ülkemizin son derece ihtiyaç duyduğu bir tabloydu bu. Tasavvuf düşüncesinin ve kültürünün, farklılıkları bir zenginlik olarak görüp bir araya getirebilme hususundaki potansiyel gücünü bir kez daha görmüş olduk. Temel gayesi, “Bir” olan Hak Teâlâ’nın “birliğini” mümkün mertebe idrak etmek olan tasavvuf düşüncesinin, ülkemizin birlik ve beraberliğini tesis etme noktasında sunabileceği büyük katkılar olduğunun bir göstergesiydi bu görüntü.
Ayin başlamadan evvel Fatih Çıtlak Hoca, bu tür ayinlerin yapılışı ve amacı hakkında kısa ve öz bir bilgilendirme yaptı. Ardından Halvetî-Cerrâhî usulüyle devran zikrine başlandı. Devran yapan dervişlerin dört bir tarafında semazenler semaya başladı ve nihayet semah ayini için canlar devran yapan dervişlerin ortasına geçti. Aynı anda sema, semah ve devran ayinleri icra edildi. Muhteşem bir görsel şölen ve musıki ziyafeti eşliğinde çok derin bir manevî ve ruhanî atmosfer vardı. Gözler muazzam bir görüntü görüyordu, ancak gönüllerde mekân boyutu ve görüntü algısı kaybolmuştu adeta. Kulaklar harika bir musıki işitiyordu, fakat ruhlar sessizlik deryasında yüzüyordu sanki. Hâsılı; gözler, kulaklar ve ruhlar, muazzam bir cemal tecellisini hayranlıkla izliyor, tasavvuf düşüncesi ve kültürüyle yorumlanan güzel dinimizin insanlığa zâhirî ve bâtınî boyutlarıyla sunduğu estetiği müşahede ediyordu. Ayini icra edenlerin, bu işi bir meslek olarak değil gönüllü olarak yapan dervişler oldukları her hallerinden anlaşılıyordu. Ayinlerdeki otantikliği korumaya çalışmaları ve aslını bozmadan icra etme hassasiyetleri takdire şayandı.
Tasavvufun İslâmî unsurlardan koparılarak evrensel hümanist bir düşünce ve mistik bir yaşam tarzı olarak anlaşılıp anlatılması bir yanılgı olduğu gibi onu, tamamen İslam’dan bir sapma olarak görmek ya da olumlu taraflarını görmezden gelip mesela yalnızca bir şeyhe kayıtsız şartsız itaatten ibaret bir “şeyhperestlik”miş gibi göstermek de bir yanılgıdır. Dinler, kuruluş sürecini tamamladıktan sonra yorumlanma süreçlerini yaşar. İslam’ın yorumlanma sürecinde de pek çok yorum ve anlayış ortaya çıkmış, bunun neticesinde muhtelif mezhepler ortaya çıkmıştır. Tasavvuf, bu yorumlardan biridir ve İslam’ın estetik bir yorumudur. Ülkemizde Deaş ve Kaide gibi dini kullanan terör örgütleri ve aşırı Selefî/Vahhâbî gruplar kökleşip yayılamıyorsa bunun en önemli sebebi, bu topraklardaki İslam anlayışının tasavvuf düşüncesiyle şekillenip mayalanmış olmasıdır. Dolayısıyla bu topraklarda yaşayan tüm insanların, tasavvufa ve din anlayışımızı tasavvufî bir yorumla şekillendiren ecdadımıza çok şey borçlu olduğunu düşünüyorum.
Tasavvufu, hatalı bulanlar hatta İslam’dan bir sapma olarak görenler olabilir. Fakat AKM’deki mezkur ayini izlerken içimden geçirdiğim gibi tasavvuf, düşünce ve kültür zemininde hiçbir değer üretmemiş olsaydı da sadece bu ayinleri/zikir usullerini üretmiş olsaydı, yalnız başına bu bile İslam için büyük bir zenginlik olurdu.
Bugün ülkemizin birliği, beraberliği, barış ve huzuru için sema ve devran ile semahı bir arada görmek çok kıymetli. Herkesin bir İslam yorumu olabilir ve herkes doğal olarak kendi yorumunun en doğru yorum olduğuna inanabilir. Ancak toplumun huzur ve barışı için bu farklılıkları düşmanlık vesilesi edinmemek gerekir. Selefiler ile sufilerin, aleviler ile sünnilerin, bektaşiler ile nakşilerin barış ve huzur içerisinde yaşamalarına katkı sunan her türlü eylem ve söylem, bu ülkenin menfaatinedir. Bu itibarla, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki İstanbul Meydan Meşkleri Topluluğu’nu tebrik ediyoruz.
Fatih Çıtlak Hoca, mezkur ayini Muhyiddin Abdal’ın şiiriyle hitama erdirdi. Biz de yazımızı, o şiirle tamamlayalım.
Zahid bizi ta’n eyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret’e varır yolumuz.
Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz.
Erenlerin çoktur yolu,
Cümlesine dedik beli
Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz.
Muhyi sana ola himmet
Âşık ise cana minnet
Cümle âlemlere rahmet
Saçar şu yoksul elimiz.


