Sessiz bir kahramanın izinde: Nuri Arlasez Sergisi Samed Karagöz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
1 Eylül’de Rami Kütüphanesi’nde açılan “Yazmaların Peşinde Bir Ömür: Nuri Arlasez” sergisi, Türkiye’nin kültür hafızasında sessizce ama derin izler bırakmış bir ismi yeniden gündeme taşıdı. Nuri Arlasez’i, Beşir Ayvazoğlu’nun Topkapı Sarayı’nı Sevenler Derneği tarafından yayımlanan Nuri Arlasez’in Saklı Hayatı-Bir Medeniyeti Kurtarmak isimli kitapla tanıdım. Bugün paha biçilemeyecek yüzlerce hat levhası, yazma eser Arlasez tarafından büyük bir özenle toplanmış ve başta Süleymaniye Kütüphanesi olmak üzere çeşitli kurumlara bağışlanmış. Arlasez bunu yaparken de hiçbir gösteriş yapmamış, bu bağışları yaparken sadece ilgililerinin haberdar olmasına büyük özen göstermiş. Kendi çevresinde tanınan Arlasez kamuoyu tarafından meçhul kalmış bir kahramandı.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ve İslam Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi IRCICA tarafından düzenlenen serginin açılışında Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açılışta söylediği gibi “Milletimizindeğerlerine vefa gösterenler daima vefa görmüştür.” İşte Nuri Arlasez de bu vefayı fazlasıyla hak eden, şöhretten kaçan ama ardında bir medeniyetin izlerini kurtaran bir adamdı.
Arlasez’in hikâyesi, bugünün dünyasında neredeyse anlaşılmaz bir fedakarlıklar silsilesi üzerine kurulu. 1910’da İstanbul’da doğan bu zarif adam, Galatasaray Lisesi ve Hukuk Fakültesi’nde aldığı eğitimin ardından paranın ve makamın değil, hakikatin ve kültürün peşine düştü. Ömrünü yazmaların, vakfiyelerin, levhaların, fotoğrafların izini sürmeye adadı. Beyazıt’taki sahafta gördüğü bir vakfiye yahut çöplüğe atılmış bir yazma, onun için yalnızca bir kağıt parçası değil, altı yüz yıllık bir irfanın anahtarıydı.
Bugün Süleymaniye Kütüphanesi’nin yazmalar bölümü, Topkapı Sarayı’nın tekstil koleksiyonları ve IRCICA’nın fotoğraf arşivi, onun gönüllü emekleriyle zenginleşmiş durumda. Nuri Arlasez, yıllarca yoklukla mücadele ederek topladığı binlerce eseri, “aç da kalsam, satmayacağım” diyerek vakfetti. Kendi evini bile koleksiyonlarıyla birlikte milletine bağışladı.
Sergiyi gezerken sadece eski kitaplar ve levhalar değil, bir ömrün felsefesiyle karşılaşıyorsunuz. Romain Rolland’ın Hint felsefesine dair kitabından etkilenip ömrünü içsel bir yolculuğa adayan Arlasez, şöhreti bir afiyet değil bir afet olarak görmüştü. Arnold Toynbee onun için “dünyaları ayakta tutan gizli kahramanlardan biri” demişti. Bu söz, Rami Kütüphanesi’ndeki sergide dolaşırken insanın zihninde yankılanıyor: Toplumların hafızası, bazen isimsiz kahramanların omuzlarında taşınır.
O, kültür varlıklarının sadece koleksiyoncu değil, aynı zamanda koruyucusuydu. Bir sahhafın dükkanında rastladığı yazmayı, ya da bir vakfiyeyi “başkalarının elinde heba olmasın” diye alır, mütevazı bütçesinden artırarak korumaya çalışırdı. Zira onun için her yazma, her levha, bir milletin sesi, bir medeniyetin şifreleriydi.
Rami Kütüphanesi’ndeki bu sergi, yalnızca bir hatırlatma değil, aynı zamanda bir çağrı. Bugün kültür politikalarının, sergilerin, projelerin konuşulduğu bir dönemde, Arlasez’in sessiz ve derin çabasını hatırlamak, bize çok şey söylüyor. Bir kültürü yaşatmak için illa ki büyük bütçeler, devasa yapılar gerekmez. Bazen bir adamın, kendi nefesinden kısarak topladığı yazmalar, bir medeniyetin geleceğini belirler.
Arlasez’in hayatını kaleme alan Beşir Ayvazoğlu’nun dediği gibi, “bazı adamlar vardır, şöhretten bucak bucak kaçarlar; gerçek hürriyeti onlar yaşarlar”. Bugün onların kıymetini bilmek, yalnızca geçmişe değil, geleceğe de bir vefa borcudur. Rami Kütüphanesi’ndeki sergi, işte bu borcu ödemenin en anlamlı yollarından biri.
Nuri Arlasez’in hikayesi, bize sessiz kahramanların değerini hatırlatıyor: Kendini değil, eserleri öne çıkaran, servetini değil, irfanı büyüten, hayatını değil, ardında bıraktığı kültür mirasını önemseyen insanlar… Bu ülkenin asıl sermayesi işte onlar. Bu serginin bu sermayeyi büyütmeye katkısı olması en büyük temennim.


