Tim Blum ve Galeri Sistemine Sessiz Bir İsyan Samed Karagöz
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Tim Blum’un “Bu sistem işlemiyor. Ve aslında hiçbir zaman da işlemedi” sözü, çağdaş sanat dünyasının içinde bulunduğu açmazı birkaç kelimeyle özetliyor. Takashi Murakami ve Yoshitomo Nara gibi sanatçıların küresel çapta tanınmasında büyük payı olan, Los Angeles’tan Tokyo’ya kadar galeri ağını genişletmiş deneyimli bir galericinin bu cümleyi kurarak sahneden çekilmesi, yalnızca kişisel bir tükenmişlik değil, sistemsel bir iflasın da ilanı.
Blum, ArtNews’a yaptığı açıklamada Los Angeles merkezli galerisi BLUM’un geleneksel galeri modeliyle artık faaliyet göstermeyeceğini duyurdu. Bundan böyle sanatçılardan oluşan bir kadro tutmayacak, kalıcı mekânlardan vazgeçecek ve Tribeca’da açılması planlanan yeni alan belki de hiç açılmayacak. “Bu piyasa ile ilgili değil, bu sistemle ilgili”diyor. Blum’un kararı, sanat dünyasında yıllardır alttan alta konuşulan ama dile getirilmesi ertelenen bir sorunu görünür kılıyor: Galeri sisteminin sürdürülebilirliği çökmüş durumda.
İçerik, ilişki ve entelektüel derinlikten hızla uzaklaşan çağdaş sanat ortamı, uzun süredir salt büyüme ve genişleme odaklı bir piyasa refleksiyle yönetiliyor. 2008 küresel finans krizinden sonra “dikey büyüme”ye geçen sanat piyasası, daha fazla fuar, daha fazla mekân, daha fazla sanatçı ve daha fazla koleksiyoncu eşliğinde bir tür şişkinliğe ulaştı. Blum’un deyimiyle bu, “büyümenin varsayılan hale geldiği” bir düzendi. Ancak bu büyüme, sanatla kurulan ilişkiyi değil, onu çevreleyen işlem hacmini artırdı. 2021 gibi pazarın en köpüklü yıllarında bile bu yapı ona sürdürülebilir gelmemişti. “İşler giderek daha zahmetli, daha sinir bozucu hale geldi,” diyor.
Pandemi dönemindeki zorunlu duraksama, herkes için bir fırsat gibi görünmüştü. Sanatçılar, küratörler, galericiler o dönem “yavaşlamaktan”, “yeniden düşünmekten” söz ettiler. Ama pandemi biter bitmez atlıkarınca daha hızlı dönmeye başladı. Blum bu dönüşü şöyle tarif ediyor: “Bir arkadaşım şöyle derdi: ‘Sıcak su kazanını tamir etmek için çim biçme makinesine vuruyorsun.’” Bu çarpıcı benzetme, çağdaş galericiliğin dağınıklığını ve amaca ne kadar yabancılaştığını anlamak için yeterli.
Ve tam da bu noktada, Tim Blum’un kararı kişisel olduğu kadar politik bir anlam da kazanıyor. Ne danışmanlık, ne yeni bir galeri zinciri… Onun yöneldiği şey daha yavaş, daha bilinçli, daha ilişki merkezli bir sanat yaşamı. Yıllardır eşiyle birlikte sessizce üzerinde çalıştıkları “daha yavaş etkileşim alanı” olarak tanımladığı bir projeyi hayata geçirmeyi planlıyor. Bu alan; iyileşme, niyet ve farkındalık üzerine kurulu. “Sanatı bağlam, anlam ve kendilik sorgusuyla yeniden ilişkilendirmek” istiyor. Yani sanatla kurulan ilişkiyi hızdan ve piyasadan çıkarıp, zamanın ve düşünmenin içine yerleştirmek…
Blum’un Basel Art Fair deneyimi ise bu kararın kırılma noktasına nasıl geldiğini gösteriyor. Fuar başlamadan önce standının yüzde 85’ini satmış olmasına rağmen, dört gün boyunca tek bir anlamlı sohbet bile gerçekleşmemiş. “Bu çok derindi,” diyor. Belki de bu derinlik değil, yüzeysellikti onu harekete geçiren. Sanatın gündemden çok satış planına dönüştüğü, ilişkilerin yerini iş bağlantılarının aldığı bir ortamda artık yer almak istemiyor.
Ama belki de en çarpıcı cümlesi şu:
“Bu dönme dolaptan herkes inmek ister. Ama kimse gerçekten inmez. Ben inmeye karar verdim.”
Bu karar, yalnızca onun kişisel rotasını değil, sanat dünyasının önüne konmuş bir aynayı da temsil ediyor. Gerçek anlam, ilişki ve düşünmeye dayalı bir sanat dünyasını kurabilecek miyiz? Yoksa çim biçme makinesiyle hâlâ sıcak su kazanını mı tamir etmeye çalışacağız?
Blum’un çekilmesiyle birlikte, sektörde birçok kişi bu soruyu kendine sormaya başlayabilir. Belki sanat fuarlarında değil ama atölyelerde, belki beyaz küplerde değil ama düşünceyle kurulan bağlarda sanatın geleceği yeniden tarif edilecektir. Çünkü artık mesele sadece bir galerinin kapanması değil, sanatın hız, para ve pozisyona kurban edilip edilmediğidir.
Tim Blum


