Şiirin hak ettiği şairin hak etmediği Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Şair Osman Özbahçe’yle yüz yüze olmasa da kalbî bir tanışıklığımız var. Onu kitapları ve ara sıra yaptığımız telefon konuşmalarımızdan biliyorum. Şiir ve nesirlerini dergilerden ve diğer platformlardan da takip ettiğimi belirtmeye gerek yok.
’90 kuşağı şairlerinden Özbahçe. 1971’de Konya’da doğmuş. 1986’da Ilgın İmam Hatip’i, 1991’de de Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ni bitirmiş. Ankara’da öğretmenlik yapmış. İlk şiiri, Yeni Taşova gazetesinin eki Kültür Edebiyat dergisinde yayımlanmış (1990). Şiir ve yazıları Aşkar, Atlılar, Dergâh, Hece, İkindiyazıları, Mahalle Mektebi, Yedi İklim gibi dergilerde yer bulmuş. Dergiler kurmuş ve yönetmiş. Birçok şiir ve nesir kitabına imza atan Özbahçe’nin Kural Dışı adlı eseri Türkiye Yazarlar Birliği’nce ‘eleştiri’ ödülüne değer bulunmuş (2007).
Şairin şiir kitaplarıyla Zarifoğlu Efsane ve Şiir’ini okumuştum. Kalbinden Uzaklaş adlı şiir kitabından önce çıkan Dil Çöktü’sünü ve Edebiyatta Bir Savaş’ını (Ebabil Yayınları) tekrar okudum.
Ebabil’in incecik kitapları zihnimde yer etti. Şiir, genç, beyaz. Özbahçe’ninki de öyle. Önü arkası aynı mizansenle hazırlanmış kapak. Beyaz kâğıt. Kapakta şair Hakan Şarkdemir’e ait resim. On şiir yer alıyor eserde. Üç yılda on şiir. İyi ortalama.
Şiirini muhkem yazıp, eleştirisini de muhkem yapan Özbahçe’nin dizeleri ve söyledikleri ne yazık ki bir karşılık bulamamış. Oysa şiiri övgüyü, söyledikleri tepkiyi fazlasıyla hak ediyor.
“Şiir günlük dil ile yazılmalıdır” görüşünü bildiğimiz şair, Dil Çöktü’de konuşma dilini olabildiğince öne çıkarıyor. Üç kanaldan ilerliyor: Ben, memleket ve şiir. Şiir üzerine şiiriyle konuşmak bir Özbahçe tercihi/tekniği. 'Yeni şiir'le de uyuşuyor bu tercih. Belki ondandır şairin şiirde düzyazıya meyletmesi.
Okuyucusuna kendi yönünü işaret ediyor. “Nerede duruyorsun?” sualine cevap bulmaya çalışırken karşısındakinin zihnine de “Peki sen neredesin?” sualini nakşediyor. Zaten, “Amcam aruz, Dayım hece / Ben serbes gelmişim dünyaya” (s. 38)” dizeleri şairin safını işaret eden dizeler.
Kitapta on çalışma var. Şöyle başlıyor ilk dize: dil çöktü / insanı parça parça ettim (s. 7). ‘Dil’ millet hayatında önemli unsur, ‘yaşayan bir varlık’. Dil çökerse insan, insan çökerse millet, millet çökerse vatan çöker. Şair zaten çökmüştür. Dolayısıyla: dil çöktü / kötü günler bekliyor bizi (s. 8).
Özbahçe’nin şiirinin yapısı daima canlı, etkin ve hareketli. İnsanlık ve dil çöküyor olabilir fakat onun şiiri yaşıyor. Dizeler arasında gezinirken karşıma ironik, insanîyeti kuvvetli, çocukça afacanlığı olan, dobra, gerçekçi, cesur, kavgacı, kavgacı olduğu kadar da latif bir şair çıkması bundan.
Her şey açık: İnsan çöktüğü için dil çöktü. İnsan gönlünü ve vicdanını yitirdi. Kazanılan? Eh işte banka cüzdanları, kredi kartları, faiz hesapları, kat, villa, yat, maddiyat yani; kirli mülkiyet ve servet… Bunlar parçaladı insanı, bunlar çökertti. Boşuna, “önce şiirini yazdım / sürüne sürüne / gerçeği geldi / çay bardaklarının arasından geçirdikleri otomobilleriyle / barkot, kredi kartı, tükenmez / kâğıt kale” (s. 15) veya “haritalara bakacak olursak benim / bir eşyadan farkım kalmamıştı” (s. 14) demiyor şair.
Keskin ifadeler, uyarılar, felsefi tespitler, Türkiye’den ve insanımızdan, edebiyattan, şiirden kesitler var Dil Çöktü’de. Bazılarının altını çizelim. “açık şiir kapalı toplum” (s. 19), “sen hastasın / çağ hasta / ticaretin / hüküm sürdüğü dünya” (s. 21), “insana benzemeyen insan / şiire benzemeyen şiir” (s. 42), “türk şiirinin turistleri / islamiyet dininin turistleri / neyi temsil ediyorlarsa onu imha ediyorlar” (s. 53), “Sonu siyasete, toplumsala çıkan yollar bombalandı. /…/ Her yeri fethettiler. /…/ Bütün kavunları, karpuzları Türk usulü dilim dilim kestiler. Afganistan’dan Akdeniz’e Türk yayı çektiler. /…/ İnsanı sistemin çöplüğü sistemin depposu yaptılar” (s. 55).
“şehre bırak işi uzat misal şiir / gerçek dünyadan kaçıyor / zihnin sürekli mutasyon üretiyor” (s. 38) dizeleriyle günümüz şiirinin hayattan kopuşunu resmeden şairin, “ikinci yeni handa yatur evliyalar / diğer hanı cedit leşkeri osmaniçün” (s. 11) dizeleri de İkinci Yeni’yi ululamakla yetinenlere bir mesaj olsa gerek.
Dil Çöktü’de şairin şahsi sergüzeştini de takip etmek mümkün. Bakalım: aşçı babam ıslak (s. 7), tarih bilgim / 10 eğri satır (s. 11), indekslerde yaşarım ben /…/ bünyem zayıf (s. 15), ruhumu depoladım (s. 19), yok ediyor beni güneş / şehir yok ediyor (s. 37).
Yer yer kelime oyunlarına başvuruyor. Meselâ “ibnü'l-esin dedi ki” (s. 14), “ös ös / türk şiiri / kös” (s. 19) veya “Mecaz Tesbih İstiare” (s. 31) örneklerinde görüldüğü gibi. Şiirinde hafif tebessüm hali hiç eksilmiyor: yerim seni hamur abi (s. 27).
Örtülü mesajların, kapalılık ve bilinmezliğin adamı değil Özbahçe. Hiç çekinmeden teşhis ve tespitlerde bulunup günümüz şiirinin haline dikkat çekiyor ve reçetesini de ortaya koyuyor. İnsanın şiirden çıkması hatta şiirin şiirden çıkması onu umutsuzluğa, vahamete sevk etmiyor. Sıkı bir yürüyüşle varılacak son noktaya ulaşmış bile: ben bir hiç (s. 13).

Savaşçı şair
lEdebiyat dünyasında üretken, çalışkan, prensipli, titiz ve dikkatli biri olarak tanınan Osman Özbahçe, şairliğinin yanı sıra cesur bir eleştirmen.
Edebiyatta Bir Savaş (Ebabil Yayınları) şairin konuşmalarından oluşan bir kitap. Eserde, Özbahçe’nin Aşkar, Natama, Buzdokuz ve Hece başta olmak üzere dergiler ve web sayfalarında yer alan söyleşilerle soruşturmalara verdiği cevaplar toplanmış. Ele alınan konular, edebiyat, dergiler, yayıncılık, dil, şiir, eleştiri vs. Kitabın kılavuz niteliğindeki arka kapak yazısı ‘içerik’ hakkında önemli ipuçları veriyor. Sadece iki cümle alayım: … şiir yetenek işidir … Yenilik şiirin daimi ikametgâhıdır.
Söyleşilere baktığımızda görülüyor ki basit edebiyat anlayışı öne çıkarılıyor. Şiirin toplumcu yanına dikkat çekilerek, hakikat ve adalet peşinde koşulması ve şiirin ‘günlük dil’le yazılması gerektiği belirtiliyor.
Şiir Özbahçe ilişkisi nasıl? Şairin söylediklerine bakalım: Şiir benim dünyaya, topluma verdiğim tepki. Hayata ve insana değil ama. Dünyaya, topluma, hatta devlete verdiğim tepki (s. 142) veya … şiir numara yapmadan konuşan bir insandı benim için (s. 175). Tezat gözükmekle birlikte şu ifade önemli: Şiirde durmuş, oturmuş kalıplar tehlikelidir … sürekli yıkım tehlikelidir (s. 19).
Edebiyat üzerine ‘acıtıcı’ sözler söylüyor Özbahçe, “Edebiyatı TDK Türkçesine indirgediler” (s. 12) diyor hatta şu tanımlamayı bile yapıyor: Edebiyatsız edebiyat (s. 50). Onun için dil de önemli çünkü, “Şair dilin dibinde yaşar” (s. 13).
Konuşmalarında kısa cümlelerle ilerliyor. Bu ona hem avantaj kazandırıyor hem de şiire yakın duruşuna katkı sağlıyor.
Şair doğmamış, şair olmuş: Benim ilkokulda, ortaokulda, lisede yazılmış şiirim yok. … Ben şiire şiirle başladım. Şiiri şiirle sürdürdüm (s. 39-40). Ve hayat: (Şairin) hayatı yoktur. Sanatı vardır (s. 39).
“Ben bu dört şairimize modern şiirimizin dört köşesi gözüyle bakıyorum. Yani Karakoç, Uyar, Zarifoğlu ve Özel” (s. 103) görüşündeki şair, şu iddialı cümleyi de sarfediyor: Modern şiirimizi kuran, başlatan şair Sezai Karakoç’tur … (s. 90).
Bazı cümlelerini yorumsuz aktaracağım. “...edebiyat basit ve doğrudan olmalıdır” (s. 39), “Modern şiir modern hayata bir cevaptır” (s. 43), “Modern şiir modernizme karşı çıkarak üretiyor kendini … Sistem kendine yarayışlı olmayan her şeyi değersizleştiriyor” (s. 64), “Yeni, şiirin mecburiyetidir” (s. 73), “Şiir günlük dil ile yazılmalıdır” (s. 87).
Özbahçe’nin söylediklerini mümkünse canlı olarak dinlemeli, olmuyorsa okumalı. “Edebiyat insanın dayanaklarından biridir” (s. 39) diyor şair, konuşmak, anlamak, anlatabilmek de öyle!


