Sultanlar halife değildir İslâmî düzen de saltanat değildir Hayreddin Karaman
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
En önemli farka işaret etmek gerekirse: Halîfeler ümmetin hür bey’atı ile halife olurlar, alimler ve yetkin kişiler ile danışma yaparak ülkeyi yönetirler, şeriatla amel ettikleri sürece kendilerine itaat edilir, hak yoldan sapınca da onu seçenler tarafından görevden uzaklaş-tırılırlar.
Sultanlar, bir öncekinin evlâdı, bu yoksa başkaca yakını olur, sultan yaşarken bunları sultan namzedi (velîahd) yapar, onlar için ümmetten zorla bey’at alır, kimse sultanları eleştiremez ve doğru yoldan sapınca görevden alamaz (fiilen bu böyledir).
Peygamberimiz (s.a.) hilafetin, kendisinden otuz yıl kadar sonra ümmeti ısıran (zulmeden, can yakan) saltanata çevrileceğini bildirmiştir.
Saltanatın ısırdığı iki büyük fıkıh âlimden söz edeceğim:
İmam Muhammed’in öğrencisi İbn Semâ’a’nın anlattığına göre:
İmam Muhammed “el-İkrâh” (tehdit ve baskı altında yapılan fiil ve tasarrufların hükmü) bölümünü yazınca onu çekemeyenlerden biri, Sultan’a (sözde halifeye) şu ihbarda bunuyor: “Muhammed bir kitap yazdı, orada sana yaman bir hırsız dedi”. Sultan bunu duyunca köpürüyor, derhal yakalanıp getirilmesini emrediyor. Adam onu getirmeye gidiyor, İbn Semâ’a da yanında gidiyor, önce vezire getiriyorlar, vezir İmam Muhammed’in suçunu dile getirerek sözle hırpalamaya başlıyor, İmam böyle bir kitap yazmadığını söylüyor, İbn Semâ’a göz altına alma sebebini öğrenince koşarak İmam’ın evine geliyor, evi emniyet güçlerinin sardığını görüyor, bir komşunun duvarından aşarak arkadan eve giriyor, İkrâh kitabını buluyor ve evdeki bir kuyuya atıyor, dışarı çıkma imkânı bulamadığı için bir yere saklanıyor. Vezîrin emri ile İmam Muhammed’in bütün kitaplarını toplayıp saraya götürüyorlar, arayıp tarıyorlar öyle bir kitaba rastlamıyorlar. Sultan yaptığına pişman oluyor, İmam’a lütuflarda bulunarak evine gönderiyor, “iftiracıyı” da cezalandırıyor. İmam kitabın kuyuda zayi olmasına çok üzülüyor, yeniden yazmaya da eli varmıyor. Kuyunun temizlenme vakti gelince bir usta çağırılıyor, usta kuyuya iniyor, çıkıntılı bir tuğlanın veya taşın üzerinde ıslanmamış olarak kitabı bulup İmam’a veriyor, o da buna çok seviniyor, bir süre kitabı gizliyor, sonra tehlike geçince ortaya çıkarıyor.
Bilgi notu:
İmam Muhammed Şeybânî’nin yaşadığı dönemde Abbâsî halifelerinden Ebü’l-Abbas es-Seffâh, Mansûr, Mehdî-Billâh, Hâdî-İlelhak ve Hârûnürreşîd iktidarda bulunmakla birlikte kaynaklarda onun sadece Hârûnürreşîd ile ilişkisinden söz edilmekte ve bunun da Ebû Yûsuf’un tavsiyesiyle başladığı belirtilmektedir. Hârûnürreşîd, Şeybânî’yi yine Ebû Yûsuf’un tavsiyesiyle Abbâsî halifelerinin yazlık başşehri Rakka kadılığına tayin etti. Şeybânî bu esnada ilmî çalışma-larına ara vermeyip er-Rakkyyât ve es-Secedât adlı iki eser yazdı (Keşfü’z-zunûn, II, 1424, 1669). Hârûnürreşîd, Zeydî imamı Yahyâ b. Abdullah’ın 176 (792) yılındaki isyanından dolayı onunla istişare ettiğinde (Taberî, IV, 631) Ali evlâdı taraftarı olduğu izlenimi uyandırdığı için halifenin güvenini kaybetti, 187’de (803) kadılık görevinden azledilerek fetva vermesi yasaklandı ve eserlerinde isyana sürükleyen görüşlerin bulunup bulunmadığı kontrol edildi. Ardından Hârûnürreşîd, bu olayda kendisinin kusurlu olduğunu anlayıp Şeybânî ile temasını sürdürdü ve Ebû Yûsuf vefat edince onu başkadılığa getirdi. Şeybânî hayatının sonuna kadar bu görevde kaldı. 189 (805) yılında Hârûnürreşîd’in refakatinde gittiği Rey’de vefat etti ve oraya defnedildi. Bazı kaynaklarda 187’de (803) öldüğü belirtilmektedir.
İlgi çekici bir tevafuk olarak İmam Muhammed’in fıkhını açıklayan önemli fıkıh kaynağı el-Mebsût’u yazan İmam Serahsî de zalim saltanatın gadrine uğrayan ulemadan biridir.
Kırgızistan’ın, tarihî eserleriyle meşhur Özkent şehrinde Karahanlılar zamanında yaşayan ve M. 1090’lı yıllarda (muhtemelen 1096’da) vefat eden ve Şemsü’l-Eimme olarak şöhret bulan meşhur fıkıh âlimi Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ebi Sehl es-Serahsî’ye atfedilen bir mezar bulunmaktadır. Bilindiği üzere Ebu Bekr Muhammed Serahsî, Karahanlı hükümdarı Şemsülmülk (Nasr bin İbrahim) veya Hasan Han tarafından Özkent’te hapse atılmıştır. Serahsî’nin fıkıh anlayışı hakkında bir doktora tezi yapan Osman Taştan, onun hapse atılış sebebi olarak, bir cariyenin iddeti bitmeden hakanın komutanıyla evlenmesine hakanın izin vermesini tenkit etmesi, hakanın koyduğu ağır vergileri eleştirmesi ve bazı ulema tarafından zındıklıkla suçlanmasını göstermektedir. Serahsî H. 480 (M. 1087) yılında hapisten çıkarak Fergana veya Margilan’a gitmek üzere Özkent’ten ayrılmıştır. Özellikle otuz ciltlik Mebsut’u ile büyük bir şöhrete erişen Serahsî, İslâm fıkhında bilhassa Hanefiler arasında çok önemli bir yere sahip olmuştur.
Serahsî 15 yıl hapiste kalmış ve Mebsût’un önemli bir kısmını burada imlâ (ceza evine ders almaya gelmelerine izin verilen öğrencilerine dikte) etmiştir.


