Ticari krediler, bireysel krediler ve öneriler Levent Yılmaz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Enflasyonla mücadele amacı ile sürdürülen sıkılaştırma programı da programın sürdürüleceğine ilişkin verilen mesajlar da devam ediyor. Elbette Türkiye’nin en önemli ekonomik sorunlarından bir tanesi enflasyon. Hatta bugün yaşanılan pek çok problemin nedeni de geçmişte doğrudan veya dolaylı olarak enflasyona neden olan uygulamalar. Bu bakımdan enflasyonla mücadele konusunda geri adım atılmamalı. Ancak diğer yandan belki de bazı politikaları gözden geçirme zamanı gelip gelmediğini de kontrol etmekte fayda var.
Bu politikaların başında ise firmaların finansmana erişimini kısıtlayan bazı makroihtiyati kararların geldiğini değerlendiriyorum. Zira firmaların nakit akışlarında bozulmaya neden olacak dereceye gelen bu kredi kısıtlarının reel sektör üzerinde kalıcı hasar bırakma ihtimali gün geçtikçe artıyor.
Bu bakımdan çok fazla zaman kaybetmeden reel sektörün mevcut sıkıntılarını hafifletecek bir adıma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü geldiğimiz noktada piyasadaki sıkışıklık nedeni ile pek çok firma hem piyasa borçlarını hem de bankalara olan yükümlülüklerine yerine getirmekte zorlanıyor.
Merkez Bankası yerleşik iktisadi anlayışa dayalı olarak kredi genişlemesinin enflasyon yarattığı saikiyle krediler tarafında ciddi sıkılaştırmalar yapıyor. Bu sıkılaştırmaların da ticari krediler kaleminde yapıldığını görüyoruz. Bu da bankaların firmalara yeni kredi limiti tanımlamasının önüne geçiyor. Bankalar da kredileri bireysellere yönlendiriyor ve bireysellerin kredi kullanımları da ağırlıklı olarak hem iç talebe hem de ithalata dönüşüyor. Dolayısıyla ticari kredilerdeki sorun nedeni ile içeride üretim yavaşlarken bireysellerin talebi ağırlıklı olarak ithal ürünlere kayıyor. Buradaki kredi sıkılaştırma hedeflemesinin gözden geçirilmesinde fayda olabilir.
Benim çözüm önerim; firmalara yeni kredi limitleri tanımlamadan yani hali hazırdaki kredi limitleri içerisinde kalarak mevcut risklerinin TLREF’e endeksli bir faiz oranı ile 6 veya 12 ay ödemesiz şekilde 36 ya da 48 aylık uzun vadelere yayılması. Bu şekilde bir adım firmaların piyasa borçlarını ödemesi ve hali hazırda çok yüksek kredi faizleri karşısında yaşadıkları sıkıntıları hafifletmesi açısından faydalı sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca bu adımın bankaların NPL (Temerrüde düşmüş kredi) oranlarını azaltıp SYR’lerini (Sermaye Yeterlilik Rasyoları) daha sağlıklı hale getirecektir.
Bankaların bu uygulamayı hangi firmalara yapacağı konusunda ise oldukça tecrübeli olduklarını değerlendiriyorum. Aktif yapısı güçlü, teminat oranı yüksek ve nihayet sadece yüksek faiz nedeni ile zor durumu düşmüş firmalar zaten bankalar tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla bu uygulamanın suistimal edilme oranı da oldukça düşük olacaktır.
Sonuç olarak ticari tarafta bir kredi genişlemesine neden olmadan reel sektöre soluk aldıracak bir adım atılabilir ve diğer yandan tüketime ve ithalata dönüşen bireysellere yönelik kredi büyüme kısıtları getirilerek ile enflasyonla mücadeleden ödün verilmeden mevcut program sürdürülebilir. Aksi halde reel sektörün kalıcı hasar alma riskini göze almak gerekiyor.


