Trump’ın Nobel macerası Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Bülent Tokgöz - Yazar
2025 hayli tuhaf bir yıldı ama İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun önerisiyle ABD Başkanı Donald Trump’ın Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesiyle daha da bir tuhaflaştı. Tarihin gördüğü en savaş yanlısı liderlerden birinin, yaptığı onca katliama bizatihi destek vermiş birini Nobel’e aday gösterebilmesi paradoks veya ironiden de öte trajikomik bir skandal. Gelgelelim Trump bu adaylıktan son derece memnun ve ödülü ziyadesiyle hak ettiğinden emin…
Tarihte hiçbir isim, ödül için bu kadar aleni, doğrudan ve pervasız bir kampanya yürütmüş değil. Bu bir artistin Oscar ödülünün kendisine verilmesi için jüriyi baskı altına alması türünden bir olay. Onun Nobel tutkusu bile aşırı derecede Trump’vari. Işıklar, alkışlar, ululamalar… Tam da onun başını döndüren şeyler. Onun narsistik motivasyonu herkesçe bilinen bir husus. Şu var ki prestije duyduğu bu açlık, narsist portresinin ardında ciddi bir aşağılık kompleksi barındırmasının alameti sayılabilir.
Bu marazi hırsın arkasında Barack Obama kompleksinin ve derin kıskançlığının olduğunu söyleyenler de var. Kendisi, muhtemelen bu ödül ile Obama’nın gölgesinden kurtulacağını ve sembolik bir rövanş alacağını düşünüyor. Obama’nın 2009’da, başkanlığının ilk yılında, henüz hiçbir icraat veya somut bir başarı ortaya koymadan ödüle layık görülmesini şaibeli buluyor. En haklı olduğu husus da sadece bu olabilir.
PRESTİJ TİYATROSU
Bu “prestij tiyatrosunda” Trump’ın heybesinde Abraham Anlaşmaları önemli bir yer tutuyor. Orta Doğu diplomasisindeki en öne çıkan başarısı, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas arasında bu anlaşmaları kotarmış olması. Yere göğe sığdırılamayan bu anlaşmaların özü “toprak karşılığı barış” yerine “ekonomik entegrasyon ve karşılıklı tanıma” stratejisine dayanıyordu ve İsrail’in bekasını esas almaktaydı.
İşin ehli, bunun diplomatik bir zafer olmadığı gibi bir barış da olmadığını söyleyip durdu. Çünkü İsrail’i bölgede çıbanbaşı yapan mesele Filistin’di ve bu şaşaalı anlaşmada Filistin tam bir hokus pokusla görünmezleştiriliyordu. Uzmanlar bunu bir evin yalnızca oturma odasını boyayıp, temelindeki çatlağı görmezden gelmeye benzetiyordu. Trump’ın barışı bir mimari eser değildi, sırf dekorasyondu.
En parlak başarılarından biri, ikinci döneminde, Zengezur Koridoru’nu Trump Rotası’na dönüştürmüş olması. Gelgelelim Azerbaycan’ın gasp edilmiş topraklarını geri alıp coğrafyada dengeyi sağlayan güç hiç de kendisi değildi ve bir oldubittiyle el koyduğu süreçteki öznelerin adını bile doğru düzgün telaffuz edemiyor, gaf üstüne gaf yapmayı sürdürüyor. Aynı durum Hindistan-Pakistan ve Ruanda-Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki kısa süreli çatışmaların çözümü için de geçerlidir. Gerçekte diğer ülkelerin ve arabulucuların rolünü göz ardı ederek Trump -varsa- kendi katkısını abartmaktadır. Haziran 2025’teki İsrail-İran çatışmasında tarafları ateşkese zorlaması bile kalıcı barışı sağlamaktan uzaktır.
SAVAŞLARI YOKTU Kİ BARIŞLARI OLSUN
Zaten Trump’ın tüm diplomatik hamleleri, derin stratejik planlardan ziyade anlık spot ışıklarına odaklanan bir sirk gösterisini andırıyor. Abraham Anlaşmaları, bu sirkin en göz alıcı akrobasi numarasıydı. Filistin’in kanayan yarasını ustaca saklayan sihirbaz, sonraki hamleleriyle de bir cambazı anımsatıyordu. İpten düşmemek için sürekli o yana bu yana salınmak zorunda kalan bir cambazı...
Trump aslında koca dünyaya bir alık muamelesi yapıyordu. Adı geçen Arap ülkelerinin İsrail’le zaten bir savaşları yoktu ki barışları olsundu. Bu olsa olsa bir “normalleşme” süreci sayılabilirdi ve muhtemelen Trump buna cafcaflı biçimde Barış adını koyarak ta o zamandan gözünü Nobel’e dikmiş olmalıydı. Bu normalleşme karşılığında Arap monarşilerle ailesinin akçeli ilişkilere girmesi ise apayrı bir bahis.
Trump’ın dış politika felsefesi, Anlaşma Sanatı kitabında da ima ettiği gibi, sıfır toplamlı bir mantığa dayanıyor: Birinin kazancı mutlaka diğerinin kaybı. Trump’ın diplomasi anlayışı da bir orkestradan çok, tek başına sahneye çıkan bir tüccarın kısa vadeli hamlelerine benziyor. NATO müttefiklerine yönelik tehditleri, uluslararası kurumlara duyduğu haşin kuşku ve Afrika ile Asya’daki sınırlı barış girişimleri, onun uzun vadeli vizyondan yoksunluğunu ortaya koyuyor. 2018’de İran ile yapılan nükleer müzakereleri tek taraflı sonlandırması ve akabinde tırmanan bombardımanlar ise bölgeyi nükleer felaketin eşiğine getirmiş, barışı değil, güvensizlik ve intikam sarmalını beslemiştir.
BİR KORSANI YILIN DENİZCİSİ SEÇMEK
Onun “barış anlaşmaları”, çatışmaların kök nedenlerini çözmektense sadece yüzeydeki semptomları geçici olarak gizleyen hamleler. Ukrayna-Rusya Savaşı'nda sergilediği “tek telefonla çözerim” iddiaları da aynı yüzeyselliğin bir parçası: derin jeopolitik dengeleri göz ardı eden, diplomasiden çok imaj yönetimine hizmet eden temelsiz söylemler… Hiçbir işe yaramadı.
Sonuçta, Trump’ın dış politikası ne bir barış vizyonunu ne de kalıcı bir uluslararası düzen fikrini içeriyor. Onun yaklaşımı, ticaret masasında kazanılacak anlık avantajlara indirgenmiş, kalıcılıktan uzak, kozmetik bir diplomasi anlayışından ibaret. Nobel’in bünyesi, böylesi bir fast-food diplomasisini kaldırabilir mi?
Trump’ın çatık kaşlı politikaları, devamlı tehdit dilini kullanmak, geleneksel müttefiklerle ticaret savaşları başlatmak ve USAID fonlarını keserek milyonlarca insanın, özellikle de çocukların hayatını riske atmak şeklinde tezahür etmiştir. Ona ödül verilmesi, Nobel’in nispî itibarını zedelemekten başka bir şeye hizmet etmeyecektir.
Daha çarpıcı ve çelişik olan gerçek, İsrail’in yasadışı yerleşimci istilasını ve ilhak girişimlerini destekleyip Gazze’deki insanî felaketi zerrece umursamamış, Siyonist orduyu dişine dek teçhiz etmiş birine barış ödülü vermek “bir korsanı yılın denizcisi seçmek kadar trajikomiktir.” Gazze’deki yangın sürmekte iken yangına körükle gitmiş adama yılın itfaiyecisi ödülü vermek kadar da absürt.
Hasıl-ı kelam, Trump’ın Nobel macerası, barışın kişisel hırslar uğruna nasıl araçsallaştırılabileceğine dair ibretlik bir vaka olarak kalmaya yazgılıdır.


